61. Bölüm "KIVANÇ"

23.8K 1.4K 565
                                    




Sert rüzgarlarla sallanan ağaçlarla çevrelenmiş, karanlığın nerdeyse gökten yere indiğini düşündüren puslu yoldan ürkütücülüğünü alan şey orantısız bir küme halinde ilerlettiğimiz araba konvoyunun içinden fışkıran keskin ışıklı farlar ve her arabadan çıkan çılgınca sesler, şarkılardı. Tıpkı bir lunaparkta çarpışan arabalara binmişiz gibi Hakan'ın akran akrabalarının birbirlerinin arabalarını sıkıştırmak, tam çizik atacakken değmeden hızlanmak gibi garip bir oyun anlayışları vardı ve Hakan'ı da eğlendirdiğini düşündüğüm bu oyunu o da gelin arabasına yapmaktan hiç gocunmuyordu. Genel itibariyle damadın kullandığı ve gelinin de yanında neşeli bir ifadeyle oturduğu arabanın civarından ilerliyorduk, Hakan çok kez o arabayı sıkıştırıp laflar atmıştı ki zaten arabaların camları müthiş soğuğa rağmen ardına kadar açıktı, birbirleriyle iletişimi kesmiyorlardı. İçlerinden biri zaman zaman meydan okurcasına veya bir yarışa davetiye çıkarırcasına gaza yüklenip kıvrak manevralarla kendini öne atıyordu, yine içlerinden biri illa ki buna uyup gaza basıyordu ki Hakan hemen hemen hepsine ayak uydurup kısa süreli yarışıyordu. Bütün bu olanları somurtkan yüz ifademle ve önümde bağladığım kollarımla incelerken bir arabadan yolun sonundan dahi duyulabilecek yükseklikte oyun havası çalıyordu. Havada karışan sesleri ve göz ardı edilemeyecek enerjiyi, neşeyi düşününce benim de bu duygularıma gem vurmayıp açığa çıkmasını sağlamak aklımdan sıkça geçiyordu fakat düğüne gelmeden önceki aralarına karışma hevesimin kırıldığını hissediyordum.

Ben ailesine uyum sağlamaya çalışırken o da yanımda olsaydı ve bunun için çaba sarf etseydi şu an onu zora sokmazdım fakat şimdi de ben onu uğraştırıp bilmediğim bir ortamda tanımadığım kişilerle bir arada olduğumu hatırlatmak istiyordum. Bütün gün beni bir başıma bırakmasına dayanan rahatlığını ondan almam lazımdı çünkü bir daha böyle bir süreç içine girmeye hiç niyetim yoktu. Yüzündeki eğlenen sırıtışla benim tarafımdaki yan aynayı kontrol ederken beni ve yüzümdeki ifadeyi dakikalar sonra fark edince onun da yüzündeki sırıtış solup "Abartmıyor musun?" diye sordu anında adapte olduğunu gösteren gerginlik dolu kaş çatmasıyla.

"Neyi? Bütün geceyi tek başıma geçirmemi mi?" diye sordum gözlerinin içine bakarak ve kısa süre sustuktan sonra onun konuşmasına fırsat vermeden, "Kuzenlerini görünce aklın başından gidecek kadar özlediysen veya başkasına ihtiyaç duymuyorsan, ben gelmeyedebilirdim," diyerek devam ettim.

Yüzüme bir süre kayıtsız bir ifadeyle bakıp hiçbir şey demeden kasılan çenesiyle önüne döndü ve bir süre yolu izledikten sonra, bu sürede sakinleşmeye çabalamış gibi bitkin ve yumuşak çıkan sesiyle, "Sence onları görünce seni unutmam mümkün mü? Beş yaşında çocuk muyum ben? Kasten yaptım," dedi sakince.

Öne doğru eğilerek yüzüne bakmaya çalıştım. "Neden peki?"

İnatla yola bakmayı sürdürürken, "Ailemle tanışırken benden yardım almanı ya da çekinip bana sığınmanı istemedim. Daha birebir tanışasınız diye. Benim yönlendirmemle değil de kendiliğinden gelişen sohbet eminim daha yararlı olmuştur," dedi ve bakış açısı bakışlarımın garipser bir ifadeye dönüşmesini sağlarken devam etti. "Kuzenlerimle de zaten gecenin sonunda tanışacaktın. Bir iki saat sıkılmanı orada telafi ederiz diye düşündüm."

Hiç istemesem de ister istemez yatışan sinirimle nefesimi dışarı vererek arkama yaslandım ve tekrar kollarımı önümde bağladım. Kendi düşüncesini mantıklı bulmaktan başka ilkesi yok muydu yani? Bu muydu yalnızca önemli olan? Belki de bu fikri ters tepecek ve sohbet ederken umulmadık bir aksilik olacaktı? O zaman nasıl toparlayacaktık ya da ben Hakan'ı nereden bulacaktım?

Koltuğunda kıpırdandı ve kafasını yoldan alıp bana çevirdiğinde konuyu dağıtmak ister gibi sırıtıyordu. "Gördün mü oynayışımı?" diye sorduğunda yüzümü ifadesiz tutmaya çalışsam da oynaşının tamamı bir kez daha gözümün önünden saniyeler içerisinde geçmişti. Dilimden soğuk olmasını umarak, "Gördüm," kelimesinin dökülmesini sağladım.

TAKINTIWhere stories live. Discover now