Tuhaf rüyalar - 5

11.1K 980 157
                                    

"Bu senin ilk avın." diyor ustam. Ellerim karıncalanıyor, yüzümü kaplayan kumaşın ardında nefesim daralıyor. 

"Yok edilmeli. Bu sana fazla gelir mi?"

Başımı hararetle iki yana sallıyorum. Hayır, asla, her türlü zorluğun üstesinden gelebilirim, ben bunun için büyütüldüm. 

"Öyleyse git." diyor, bir kadın sesi. Soluğunu ensemde duyuyorum, az önce konuşan kadının ellerini sırtımda hissediyorum, dokunuşunda bana ters gelen bir şeyler var, yine de tasalanmıyorum. 

Ahşap kapıyı iterek avcı yürüyüşüyle içeri giriyorum. Kapı açık pencereden giren rüzgarın etkisiyle çarparak kapanıyor. Böyle soğuk bir havada pencerelerden biri neden açık olsun? Açık pencerenin önünde soluk renkli, birbirine bağlanamamış çarşaflar yığılı. Şeytan kaçmaya çalışmış ancak muvaffak olamamış; gayet açık ve net. Endişeye mahal yok.

İçeride beşikten bozma küçük bir yatak var, yerlere eski püskü oyuncaklar saçılmış. Oyuncak tren, raylarından kopup yatağın kenarına fırlamış. Ahşap şifonyerin tepesinde antika bir pikap var, üzerindeki plak semazen gibi dönerek gıcırtılı sesiyle eski bir şarkı çalıyor. Küçük şeytan tedirgin olmuş hatta korkmuş, rahatlamak için okşayıcı bir müzik açmış. Bu muhtemel ruh vaziyeti kafamdan bir hayal suretinde geçip gidiyor.

"Saklambaç oynayacak vaktim yok, küçük." diyorum, baskın, delişmen bir sesle. Yeni yetme sesim çatallaşıyor ancak kurşun geçirmez sertliği tam kıvamında.

Yatağın örtüsünü kaldırıp altına bakıyorum, tozlu zeminde yüzü boyalı bir barbie bebekten başka bir şey yok. Parkelere kadar inen koyu renk perdeleri iki yana çekiyorum, buğulu karanlık camlar karşılıyor beni. Açık pencereyi rahat bir tavırla kapatıyorum. Geri dönüyorum, çizmelerim altı boşalmış parkelerin üzerinde kof sesler çıkarıyor, ağır ağır gardroba doğru yürüyorum. Ahşap kapaklara uzanmadan önce her ihtimale karşı gözlerimi yumuyorum sımsıkı. Eğitimli kulaklarım tehlikeyi gözlerim kadar hızlı algılayabilir ne de olsa. 

Orada olduğunu biliyorum, eminim. Titrek ve hızlanan nefeslerini yanı başımdaymış gibi duyuyorum. Gardrobun ahşap kapaklarını açıp içinde saklanan şeytanı yakalamam, göz açıp kapamak kadar hızla gerçekleşiyor. İçimde kabaran gururla mücadele etmenin sırası değil şimdi. Henüz bitmedi. 

Ellerimin altında çırpınan küçük bir kuş var. Ağlamıyor, hızlı hızlı nefes alıyor, soğuk ellerini ellerimin üzerine kapatıyor. O kadar uzun süre bu pozisyonda kalıyoruz ki nefesleri duruluyor, çırpınmayı kesiyor. 

Gözlerimi aralıyorum dikkatle. Yüzü ter içinde, gözlerini sımsıkı yummuş, beyaza çalan elleriyle ellerime yapışmış bir kız çocuğu. Benden çok da küçük değil, hepi topu beş altı yaş büyüğümdür ondan. Beklediğim bu değil, sarsılıyorum istemeden. 

"İsteyerek olmadı." diyor, kısık, titreyen bir sesle. Dudakları yaprak gibi titriyor, şakaklarından bir damla ter sızıp boynuna akıyor. "Yemin ederim, isteyerek yapmadım..."

Çocuksu yüzüne gözyaşları akıyor sicim gibi. Soğuk, küçük elleri iki yana düşüyor güçsüzce. 

Yok edilmeli.

Ustamın sesi harekete geçmem için bir iğne batırıyor sanki avuçlarıma. 

Bu sana fazla gelir mi?

Gururuma yediremiyorum bu bocalama anını. Ben bir avcıyım, neden fazla gelsin?

Gücümü avuçlarımda topluyorum, acıyı biriktiriyorum tırnaklarımda, tenimdeki bütün yangını parmaklarıma savuruyorum. 

BulvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin