Kör edici şüphe - 11

7.1K 831 190
                                    

Bulutkent'i sevmeniz dileğiyle :) iyi okumalar dilerim. Yorumlarınızı hevesle bekliyor olacağım. 

Karnımda yıldızlar kayıyordu. Düşerken hissedilen boşluk duygusunun ötesinde, bedenimi ötekileştiren bir histi bu. Yer çekimi hücrelerimi somuruyor; yüzümü aşındıran rüzgar, hızını ve şiddetini sürekli olarak arttırıyordu. Başlarda kuyunun nemli taşlarına bağlanmış yosunları ve bir takım küçük kabukluları seçebiliyor ya da nereye düşüyor olduğum konusunda bir fikir yürütebiliyordum. Ancak zaman geçtikçe, düşmekte olan bir yıldızın kuyruğuna takılmış uzaylı gibi, yer yön, zaman ya da mekan bilmeden sürüklenmeye başladım. 

Nida'nın ağırlığının artık kollarımda olmadığını fark ettiğimde bütün vücudumu garip bir panik kapladı. Paniğin getirdiği her türlü çırpınışı açığa çıkarmadan önce, kendi ağırlığım da yavaş yavaş silindi ve işte o an gittikçe artmakta olan yer çekimi aniden sıfırlandı. 

Bir süre boşlukta, yüzümde ve bedenimde jölemsi bir yumuşaklıkla hissettiğim havayı soluyarak asılı kaldım. Sonra yoğun bir parlaklık gözlerimi aldı. Bu ışığın her şeyin sonu olduğunu, her ne yaşıyorsam sona erdirecek bir kurtarıcı olduğunu düşünmüştüm. Ancak çok geçmeden ağırlığımı ve mekan bilgimi yeniden kazandım ve o parlaklığın mecazi bir kurtarıcıdan çok uzak olduğunu, mavi gökyüzüne dayalı güneşin kendisinden geldiğini fark ettim. 

Aklımdan ışık hızıyla, 'Ne yani? Burayı da mı güneş ısıtıyor?' gibi bir düşünce geçti. Bu düşünceyi orta yerinde kesen soru yağmuru aklımı talan ederken, şakaklarımı uyuşturan bir ağrıyla doğruldum. 

Bedenim termal buharı andıran bir dumanla kaplıydı. Bir an için bulutların tepesinde olduğumu sandım ama mantıklı düşünebilir hale geldiğimde, üzerine sis çöreklenmiş toprağın üzerinde durduğumu anladım. Bu yoğun sis oturur haldeyken boynuma kadar tırmanıyordu ve nem o kadar yoğundu ki üzerimdeki kıyafetlerimi tenime mıhlıyordu. 

Her ne kadar geç farkına varsam da yalnız değildim; fısıltılar, ayak sesleri ve sise gömülü bedenler içinde kayıp gibiydim. Kalabalık iki yanımdan geçip gidiyor, bazı yabancı yüzler arada sırada üzerime çevriliyor, göğsüme doğru çekingen parmaklar doğrultuluyor, gözlerimin buluştuğu istisnasız herkes saygılı bir reverans yapıyordu. Neden bu kadar dikkat çektiğimi biliyordum, imkan bulduğum anda koruyucu kılığından kurtulmalıydım ancak o zamana dek tıpkı bir koruyucu gibi davranmak zorunda olduğumun bilincindeydim. Yine de o an, ne baş selamlarına ne de gösterişli reveranslara karşılık verecek durumda değildim. Şakaklarımdaki ağrı o kadar yoğundu ki beynim etrafımdaki yeniliği çözmekte oldukça hantal kalıyordu.

Nida'yı hatırladığım anda tanıdık gelen panik duygusu yeniden belirdi ama çok geçmeden birkaç adım ötemde yerde uzanan karaltıyı gördüm. Onu üzerindeki yeşil paltodan tanıdım. Etrafından onlarca ayak geçip gidiyor, bazıları hadsizce, onun sise dağılmış siyah saçlarına ya da güçsüzce iki yana açılmış avuçlarına basıyordu. 

Hızla ayaklandım ve kimseyle göz göze gelmeden Nida'nın yanına gittim. Boynundaki yanık izleri daha iyi görünmese de, eskisinden daha kötü de değildi. Nefes alıp verişi normaldi, yüzünde acılı değil huzurlu bir ifade vardı. Gördüklerim, huzursuzluğumu biraz da olsa yatıştırdı. Bilinçsiz halde uzanmakta olan ufak bedenini kollarıma aldıktan sonra, bilmediğim bir yöne doğru akmakta olan kalabalığın arasına karıştım. 

Sis azalmak yerine gittikçe artıyordu ve arada sırada kollarımdaki kadını bile görmekte güçlük çekiyordum. Dakikalar sonra, kalabalık yavaşlamaya başladı ve yoğun sis nispeten dağıldı.

Ve sisin dağılışıyla o zamana dek gördüğüm en garip manzarayla karşılaştım. 

Tıpkı bir duvar gibi kenetlenmiş onlarca şeffaf beden, kapıdan geçen insanları sorguluyor, çatık kaşlarla kalabalığı denetliyordu. Bu şeffaf bedenlere ne demeliyim bilmiyorum. Yüzlerini birbirinden ayırmak imkansızdı, gözlerinin bulunması gereken yerde iki karanlık çukur vardı ve belirsiz dudaklarından, her nefes alış verişlerinde sigara dumanını andıran, yoğun bir duman çıkıyordu. Çok geçmeden ortalığı kaplayan sisin nedenini kavramıştım; yol boyunca görüşümü engelleyen o duman doğal bir sis değildi, kaynağı tam karşımdaki bu garip şeffaf yaratıklardı. Yere dokunan ayakları kıl kadar inceydi ve arkalarından şeffaf, gün ışığını yansıtan bir pelerin sarkıyordu. 

BulvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin