İki ayrı cadde - 24

5.6K 736 153
                                    

Küçük not: Finale yaklaştığımızı belki bilmek istersiniz diye düşündüm. Şu an ara tatilde olduğumdan kendimi yazmaya verdim ve bu süre zarfında daha sık bölüm paylaşıp son bölüme varmak istiyorum. Bölümler hemen okunmuyor biliyorum ama birikmenin sakıncası olmaz umarım. İyi okumalar dilerim (: 

Ömür kocaman bir yangın, öyle ki yaşarken söndürülemez zannediyorsun. Alevleri körükleyen rüzgar bir an olsun dinmez diye düşünüyorsun. Ama sonra birden yağmur bastırıyor. O koca yangından geriye kömürden bir iskelet kalıyor. İçimde küçülen yangını, yağmurdan nasıl sakınırım? 

Gözlerimi üzerinde yağmur tüten ruh iskeletlerinin ortasına açtım. Yerde yatıyordum, güneş doğmuş olmalıydı, pencereyi döşeyen tahtaların arasından yol bulup eğimli huzmeler halinde gözüme doluyordu. Birinin hıçkıra hıçkıra ağladığını hayal meyal işitiyordum.

"Kendine geldi." dedi, bir oğlan sesi. Bi'nin sesiydi, çok sonra anladım. Burada ne işi vardı? 

Görüş alanıma yüzü yaşlarla kaplı bir kadın girdi; gözleri, dudakları ağlamaktan kızarmıştı. Ben doğrulurken korkulu gözlerle öylece yüzüme bakmaya devam etti. Onu inceler, onun her küçük ayrıntısını kafama nakşederken alıştığım o endişeden, ümitsizlikten, kaynayan acıdan eser yoktu, kanımdan çekilen deliliğin yerini hissizliğe bırakması şaşılacak şeydi. Yüzünü tutup omzuma çektiğimde kollarını boynuma dolayıp sımsıkı sarıldı. Ah, şimdi. Tam şimdi. Yangınım yeniden başlıyor, kömürden iskeletim canlanıyordu.

"Çok korktum." dedi, ağlamaya devam ederken.

"Artık korkmana gerek yok." dedim, saçlarını okşayarak. "İyiyim ben." 

"Neyiniz var, efendim?" dedi Bi, endişeli bir sesle. "Kendinizde değilken sayıklayıp durmuşsunuz."

Gözlerimi ona çevirdim. Saçlarını sıfıra vurmuştu, doğuştan sürmeli gözlerinde yaşayan endişe dürüsttü. Yine de Yarasa'nın hizmetindeki birine güvenmeyecek kadar akıllanmıştım.

"Hiçbir şey." dedim. "Bir an kendimi kaybettim, nedenini bilmiyorum."

"Geçmişe dair kötü şeyler mi hatırladınız?" diye sordu, tereddüt ederek. 

Yüzüme kondurabileceğim en masum ve her şeyden bihaber ifadeyi kondurarak, "Hayır." dedim. "Ne gibi?"

Rahatlamıştı, gözlerini yumarken, "Tahmin yürüttüm sadece." dedi. 

"Yokluğum göze batmadan önce saraya dönsem iyi olur." dedim. 

Bi başını hararetli bir onaylamayla aşağı yukarı salladı. "Nida..." dedim, gözlerimi sol omzuma dayadığı yüzüne çevirerek. Gözleri durgundu ve ağlamayı bıraktıysa da derin derin iç çekmeye devam ediyordu.

"Efendim?"

"Seni tünellere götüreyim."

"Ben götürürüm efendim." dedi Bi. "Zaten tepedekiler de yakın zamanda gelecekler - " Yanlış bir şey söylemiş gibi sustuğunda, "Biliyorum." dedim. "Devam et."

"Tünellerin sonunda, savaş vaktine kadar barınmak için donatılmış geniş bir mağara var." dedi. "Nida hanım orada güvende olacaktır."

"Tamam." dedim. "Oraya birlikte gideceğiz."

"Ama - "

"İtirazın yüksek ihtimalle umurumda olmayacak, Bi." dedim, sertçe. "O yüzden lafımı dinlesen iyi olur."

Sert çıkışım karşısında uğradığı şaşkınlığı bertaraf ederek başını evet anlamında salladığında ayağa kalktım. Hafifçe başım dönmüştü ama bunu belli etmeyecek kadar tecrübeliydim. Nida'yı kolumun altına çektim ve aynı anda hem ondan güç almak hem de ona güç vermek istercesine elimi beline yerleştirdim. 

BulvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin