Yarasa'nın yardımı - 10

6.7K 806 161
                                    

Elbise dolaplarını her daim fuzuli bulmuşumdur. Üstüne üstlük söz konusu Halil'inki gibi dolaptan çok bir odayı andıran, kürklerle, yüzüme süründükçe hapşırtan tüylü ceketlerle dolu bir elbise dolabıydı ve bu yüzden de delirmenin eşiğindeydim. Sonunda tıpkı aradığım gibi, siyah, ön kısmı gözleri kapatacak kadar uzun bir şapka bulduğumda dolabın tozlu zemininden ellerimi çektim, takdir dolu bir ifadeyle şapkayı inceledim. 

"Orada ne halt ettiğini sanıyorsun?" diye homurdanan ses, dolabın arka taraflarına gelene dek boğuk bir hal almıştı. 

"Uyumana bak eski dostum, mühim bir mevzu değil."

Halil sinirli olduğu zamanlardaki gibi hızla, kelimeleri yutarak söylendi. İçinde, "Seni tanıdığım güne lanet olsun." gibi bir cümle geçtiğine yemin edebilirdim. Uzun ceketlerin altında sürünerek dışarı çıktım. Elimdeki şapkayı gördüğünde, Halil'in uykudan yeni uyandığı için şiş ve kızarık gözleri kocaman kocaman açıldı. İşaret parmağını üzerime doğrulturken şaşkınlıktan ve öfkeden dilini yutmuş gibi kekeledi.

"Hey hey - o şapkaya dokunabileceğini kim söyledi?"

"Hadi ama, alt tarafı eski bir şapka."

"O eski dediğin şapka kaç mangır haberin var mı?"

"Umarım pahalı bir şeydir. Kadınların pahalı şeylerden hoşlandığını duymuştum." dedim. Nida'nın bu gruba girdiğine emin değildim ama her halükarda pahalı olması sorun teşkil etmiyordu.

Halil gözlerini devirdi ve ben dolabın ahşap zemininden kurtulup ayağa kalkarken, şapkayı almaya davrandı ama tabii ki çevik davranarak ona izin vermedim. 

"Kesinlikle kız işi değil." dedi. "Onu hemen eski yerine koy."

"Şapkalılar arasında göze batmayacak kadar sıradan. Bu yeterli." dedim.

Kaşlarını çattı. "Ne demek bu?"

"Aniden panayıra gitmenin iyi bir fikir olduğuna karar verdim." dedim. "Şansa bak ki Nida da aynen öyle düşünüyor."

Kendi şapkamı enseme atıp kapıya yöneldiğimde,

"Yapmayacaksın değil mi?" diye sordu.

"Neyi?" 

"Kafilenin arasına bir mihenk gizlemeyeceksin?"

Söylediği gayet makul bir ihtimalmiş gibi başımı salladım. "Aslına bakarsan aynen öyle yapacağım."

"Gerçekten." dedi Halil. "Kafayı mı yedin? Enselenmen işten bile değil. Kız hiçbirimizi görmüyor olacak, sence de bu eninde sonunda dikkat çekmez mi?"

"Sen de biliyorsun, biz etrafımızla pek fazla ilgilenen bir tür değiliz." dedim. "Birinin bunu fark edip düş polislerine gammazlama olasılığı yok denecek kadar az." Daha çok kendi kendimi ikna etmeye çalışıyor gibiydim ama sesim kendimden oldukça emin çıkıyordu. Dönüp gitmeye davrandığımda,

"Ya koruyuculardan biri orada olursa?" diye sordu. "Onların bizi göremediğini biliyorsun. Kafilede tek başına yürüyen bir kadın hayal et; bu manzara karşısında ne yaparlar sanıyorsun?"

"Böyle basit bir olay yüzünden koruyucular kıçlarını kaldırıp gelirler mi sence? Şapkalıların Bulutkent'e geçişi için?"

"Nasıl emin olabilirsin?"

Durdum ve bir süreliğine Halil'in sorusunu düşündüm. "Öyle olmasını umuyorum." dedim sonunda. 

"Eğer işler umduğun gibi gitmezse, ikinizi de tanımıyorum." dedi Halil. "Her ne yapıyorsan benden uzakta yap. Başımı belaya sokmana izin vermeyeceğim."

BulvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin