Son bölüm

10K 1K 583
                                    

Atlı arabanın arkasına çürük bir sundurma gerilmişti. Sundurmanın altındaki geniş, tahta düzlüğün üzerindeyse iki küçük çocuk, bir anaç kadın, cılız bir adam ve bu topluluğun uzağında, ayaklarını atlı arabadan aşağı sarkıtmış oturan, üzerine kalın ve siyah bir pelerin örtmüş, kadın mı yoksa adam mı olduğu anlaşılmayan biri vardı. Atlı arabanın tekerlekleri engebeli dağ yolunda döndükçe iki yana sallanıyor ve çocukların midesini alt üst ediyordu.

"Anneee..." diye mızırdandı, erkek çocuk. 

Kilolu, yuvarlak yüzlü, al yanaklı kadın oğluna hasır bir torba uzatırken, "Al, şu torbaya kus kusacaksan. Üstümü başımı batırma benim." dedi. 

Çocuk torbayı aldı ama memnuniyetsiz bakışlarla torbayı izlemekle yetindi. Birkaç dakika sonra mide suyunu geri göndermeye çalışırcasına başını yukarı kaldırdı; bulutsuz gökyüzünü, dağın eteklerinden doğup güney şeridi boyunca devam eden ovanın kilometrelerce yukarısında süzülen teruzorun silik kanatlarını ve gözünü kısmasına sebep olan güz güneşini izledi.

O sırada rüzgar öyle bir esti ki çürük sundurmayı da beraberinde alıp, yolcuların kollarıyla başlarını siper etmelerine yol açacak derecede korkunç patırtılar çıkararak taşlı yola sürükledi. 

Cılız adam homurdandı ve sundurması düşmüş tahtanın üzerinde ayağa kalkıp, atları süren arabacıya seslendi:

"Dandik sundurma sizlere ömür!" 

Arabacı rüzgardan gözlerini açıp da adama bakamadı bir türlü. Sonunda pes edip önüne döndü ve atları daha hızlı dercesine kırbaçladı,

"Bu rüzgara dağ olsa dayanmaz!" diye söylendi, yüksek sesle.

"Öyle." diye onayladı anaç kadın. "Bu sene balık fırtınası var diyorlar." Üzerindeki kalın yeleğe daha sıkı sarınırken, çocuklarının yamalı paltolarına üzgün gözlerle bakıyordu.

"Anne, şuradaki adam kim?" dedi çocuklardan biri, onlardan uzak oturan ve herhangi bir canlılık belirtisi göstermeyen kara pelerinliyi işaret ederek. 

"Sussana, duyacak!" diye payladı, kız olanı. Gözlerinde korkulu bir ifade vardı, dışarıdan bakıldığında irice görünen pelerinli varlığın bir insan olduğuna inanmıyor gibiydi.

"Rahatsız etmeyin bakayım." dedi anneleri.

"Rahatsız etmiyoruz anne." dedi oğlan, sıkkın bir sesle. 

"Kapayın çenenizi de oturun o zaman." 

"Bize hikaye anlat!" diye mızırdandı oğlan, bu kez.

"Olmaz şimdi, şımarmayın."

"Lütfen anne! Barış destanını anlat, ne olur!"

"Yüz kez anlattım." dedi kadın, kendini naza çekerek.

"Bir daha anlat!" dediler çocuklar, hep bir ağızdan.

"Peki, peki..." dedi kadın, gülümsemesini saklamaya çalışırken. Çocuklarının, anlattığı hikayeleri beğenmeleri ister istemez gururunu okşuyor, kendini değerli hissettiriyordu.

"Beş ya da altı yıl önce..." diye başladı, gizemli bir sesle. "Bulutlu bir güz günüymüş o vakitler... Bir gece önceden öyle çok yağmur yağmış ki topraklar balçık tutmuş, göller taşmış, nehirler köylere akmış! O gün öyle ıslak, öyle perişan bir günmüş...

Ben o zamanlar Eski Reus'da değildim. Yıllar önceki büyük katliamdan sağ çıkabilen tek kişiydim ben..." Sesi büyüklenir gibi değildi kadının, üzgün ve yorgundu biraz. "O yüzden de Eski Reus'u terk etmiştim, orada yaşamaya devam edemezdim. Baktığım her yerde kan ve ceset görüyordum. Ama alemin farklı diyarlarına savrulmuş soyumuz o katliamdan sonra Reus'a geri dönmüş ve yeni bir çadır kent kurmuşlardı. Her neyse..." Derin bir nefes aldı, morali artık daha düzgündü ve sesi, geçmişteki sıkıntılı günlerin gölgelerinden kurtulmuşçasına, eski coşkusuna kavuşmuştu.

BulvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin