Mavi gökyüzü - 13

7.4K 834 253
                                    

İyi okumalar dilerim...Uzun ve yoğun bir bölüm oldu ama bölmek istemedim. Sevgiler.

Rüzgarın uğultusu, aramızda varlığını hissettiren üçüncü bir kişi kadar canlıydı. Bacaklarımda kasılmalarını hissettiğim at son iki saattir hız kesmeden koşuyordu, köyü geride bırakmıştık, artık ortalıkta tek bir ev, tek bir yaşam belirtisi bile yoktu. Yüksek boylu savanların işgal ettiği arazi, tepesinde uçuşan siyah kargalar dışında yalnızdı. Yarasa'nın yavaşlamaya başladığını fark ettiğimde ben de dizginlere asıldım ve arazinin bitip yerini yüksek tepelerin verimsiz ve kaygan yamaçlarına bıraktığı yerde durduk. Yarasa attan indiğinde, sabırsızlığımı belli etmemeye çalışarak ben de indim. Karşımızda yıkılmaz bir sur gibi, ardı ardına dizilen tepelerin ve bu boş arazinin, yitirdiğim hafızamla olan ilgisini çözmeye çalışıyor, bunca yolu bir hiç uğruna katetmiş olmaktan ve sonunda hayal kırıklığına uğramaktan korkuyordum.

Yarasa orada olduğumun farkında değil gibi görünüyordu, tepenin yamacına doğru tek başına ilerledi, sonunda kurumuş dalları rüzgar tarafından kırılmış zavallı bir ağacın hemen yanında durdu. Ona doğru yaklaştığımda yere eğildi ve ağacın hemen yanındaki toprağı, gizli bir gömü arar gibi, elleriyle iki yana itmeye başladı. Önceleri kuru ve çöl rengi toprak dışında hiçbir şey göremiyordum ancak çok geçmeden kapı topuzuna benzeyen, dört bir yandan künt, çöl renginde bir taş çıktı ortaya. Yarasa bu taşı sıkıca kavradı ve saat yönünde çevirmeye başladı. Gürültülü, kulak tırmalayıcı, topraklı bir sesin ardından, taşın etrafındaki toprak kütlesi savruldu, karanlık boşluk gözler önüne serildi. Yarasa, bedenini daire şeklindeki bu karanlık boşluğa bıraktı, basamağı bulmuş olmalı ki doğrulup bana döndü. Boynundan aşağısı toprağın altında kalmıştı.

"Beni takip et." dedi, kısık sesle.

Karanlık boşlukta yok olup gittiğinde, huzursuz hissederek, daire şeklindeki boşluğun iki yanından ellerimle destek alıp kendimi bıraktım, ayaklarım sert bir yüzeye temas ettiğinde ister istemez rahatladım ve karanlığa döndüm. Yarasa'nın sesi boşlukta yankılandı:

"Kapağı kapat."

Gözlerim karanlığa alıştığından mı yoksa Yarasa aşağıda bir yerde bir ışık kaynağı bulduğundan mı bilmiyorum ama, başlarda hiçbir şey fark edemediğim halde bir süre sonra tepemde tıpkı toprağın üzerindekine benzer bir topuz gördüm. Saat yönünde çevirdim ancak yerinden milim kıpırdamadı.

"Saat yönünün tersine." dedi, aşağıdan monoton, bıkkın bir ses.

Kendimi feci halde işe yaramaz hissederek aksi yöne çevirdim ve boşluktan doğan güneşle aramızda hiçbir ilişki kalmadı. 

Basamakları dikkatle inmeye başladım. Her basamakta karanlık bir nebze dağılıyordu, dipte gördüğüm meşaleye bir adım daha yaklaşıyordum. Basamaklar bitip yerini düz yola bıraktığında, Yarasa elindeki meşaleyi ikimizin arasında tuttu ve kırmızı ışığın üzerinde dans ettiği gözleriyle bana baktı. Sanki benden bir hareket, bir söz bekliyor, gittikçe büyüyen suskunluğumla birlikte yüzünde belirmek için çırpınan hayal kırıklığını gizleyebilmek için somurtuyordu.

Sessizliği dağıtabilmek niyetiyle, 

"Tüneli tepenin içinden değil de yer altından geçirmek mantıksızlığın daniskası." dedim.

Yarasa'nın yüzü bir an gülecekmiş gibi kasıldı ama sonra bu tutuk hareket hiç olmamış gibi yokluğa karıştı.

Önüne döner ve yavaş adımlarla ileri doğru yürümeye başlarken, "Tüneli yer altından geçirme fikri sana aitti." dedi. "O zaman karşı çıkmıştım. Ama kendi fikrini faaliyete geçirmekte katır gibi inatçıydın."

BulvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin