Benim büyük lanetim - 19

5.8K 741 145
                                    

Kötü günler başlarken bölümü gibi bir şey oldu bu bölüm ve hikayenin dönüm noktalarından biri aynı zamanda. İyi okumalar dilerim :)

Tek yoldaşım Nox'tu. Bilinmeyene koşuyorduk. Kent merkezinin tepelerin doğusunda mı yoksa batısında mı kaldığı konusunda dahi fikrim yoktu, belki de kuzeyindeydi ya da güneyinde. Kalbimin sesini dinleyerek doğuya yönelmiştim ama yanıldığımı, kalbimin sesine güven olmayacağını anlamam için aradan birkaç saat geçmesi gerekti. 

Tepeler çoktan gözden kaybolmuştu, gün ışığının ağaçların arasından utangaçça uzanıp toprağa dokunduğu engebeli bir patikanın girişine varmıştım. Patikayı ören ağaçlardan birine yaslanmış uyuklayan adam, kirli gömleği, keçe gibi saçları ve sol eline bulaşmış menşei belirsiz kırmızı lekeyle tekin görünmese de, yola çıktığımdan beri karşılaştığım ilk insandı. Vakit kaybetmeden kent merkezindeki işimi halledip tepelere dönmek istiyorsam yolu ona danışmalıydım. 

"Ağabey!" diye seslendim. "Bir bakar mısın?"

Homurdanarak kendine geldi ve yüzünün etrafında dolaşan kara sineği kovalamak için elini sallarken yüzüme baktı. 

"Buyur birader?"

"Kent merkezine nasıl gidebilirim?"

"Kuzey batıya doğru yol alman gerek." dedi. Uzun saçlarını arkasında toplayıp ayağa kalktı ve sakalını sıvazladı. "Tam olarak nereyi arıyorsun?"

"Kirli Kale'yi."

"Beni de merkeze atabilirsen sana yolu gösterebilirim." dedi. "Buradan oldukça uzak, yollara yabancıysan bulman zor olur."

Bir süreliğine sunduğu teklifi tarttım. Yolda gördüğüm hırpani bir adama güvenmem yersiz olurdu. Ama içten içe, bu adamın zararsız olduğunu ve bana zarar vermeye niyetlense bile bunu hissedip onu önleyebileceğimi hissediyordum.

"Kabul." dedim. 

Tembel ve hantal görüntüsünden beklenmeyen bir şekilde hızla yaklaştı, ardından kolaylıkla atın arkasına atladı. "Şu taraftan, dosdoğru." diyerek, patikadan oldukça uzaktaki vadinin silik izlerini işaret etti.

Atımı tereddüt etmeksizin vadiye yönelttim, dizginleri salarak Nox'un dört nala koşmasına izin verdim.

"Acelen var galiba?" diye sordu adam arkamdan. Tok bir sesi vardı, alaycı gibiydi ama bir şekilde ukala ya da çok bilmiş bir tavırdan uzak geliyordu kulağa.

"Gece olmadan kent merkezine gidip geri dönmem gerekiyor." dedim.

"Ne yapacaksın Kirli Kale'de?"

"Tüccarım." diye uydurdum. "İş bağlamaya gidiyorum."

"Bir nevi meslektaşız."

"Sen de mi tüccarsın?"

"Elime yetişkin bir dinozor düştüğü takdirde, evet."

Aben'in dinozor avlayıp derilerini satan adamlarla ilgili anlattıklarını hatırladım.

"Bir dinozoru nasıl yakalarsın?" diye sordum sırf meraktan.

"Meslek sırrı, evlat." dedi. "Cesaretin varsa benimle gelip dinozor avına katılabilirsin."

"Belki başka bir zaman." dedim, kısık sesle.

Güneşin bulutların arasına gizlenmesiyle ortalık gölgelenmiş ve hava serinlemişti. Yolun geri kalanında ikimiz de tek kelime etmedik.

Vadiye vardığımızda aradan bir ya da iki saat geçmişti. Güneş artık bulutların arasından çizgi şeklinde huzmeler olarak düşüyor ve vadiyi ışınsal şeritlere ayırıyordu. Konik vadiyi biraz sabırsızlık biraz da doğal olmayan sessizliğin verdiği tedirginlikle, Nox'un bacaklarının izin verdiği kadar hızla geçtik. 

BulvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin