Çaresizlik denizi - 9

6.6K 866 126
                                    

Beklettiğim için üzgünüm...Güzel yorumlarınız ve destekleriniz için minnettarım. Hala bekleyen birileri var mıdır bilmiyorum ama devam ediyorum, sevgiler...

"Bana kapılardan bahset." dedim. 

Kalabalık caddede yan yana yürüyorduk. Nida boynunda ince bir çizgi halinde pıhtılaşmış bıçak izini saklayabilmek için kahverengi bir atkıya sarınmıştı. Vakit akşam üzerine yaklaşıyordu ve sabah vermiş olduğumuz 'gitme' kararı yönünde tek bir adım bile atabilmiş değildik. İşlerin kolaylıkla yürümeyeceğinin ben de farkındaydım, bu yüzden aceleci davranmamaya çalışıyor ama içten içte bir çözüm yolu üretebilmek için çırpınıyordum. Ve her nedense, bu yolun başlangıcı, iki dünya arasındaki kapılardan geçiyormuş gibi hissediyordum.

"Kapılar..." diye tekrarladı Nida. Ağzından çıkan beyaz buharı izledi, ardından gözlerini yeniden kaldırım taşlarına dikti. Yerimizi belli etmemek için sihir izi bırakmaması şarttı, bu yüzden her zamankinden çok daha içine kapanık ve gergindi. "Küçükken babam anlatırdı. Ben bunların tamamını bir masal tadında dinlerdim ama şimdi durup düşündüğümde onların yalnızca bir masal olmadığını anlayabiliyorum."

"Ne gibi masallar?" dedim, sabırsızlığımı gizleyemeyerek.

"Göğün yedi kat olduğunu duymuş muydun hiç?"

"Sanırım ama tam olarak bir fikrim yok."

"Derler ki gök kubbe yedi kattır ve her katında ayrı bir alem yaratılmıştır. Bu alemler birbirinden habersiz, kendilerinin evrenin tek nefesi olduğunu zannederek yaşarlar. Yüzyıllar önce bu alemlerin ikinci katındaki bir bilge, evrende alınan tek nefesin kendi alemi olamayacağına inanır ve o zamana dek kimsenin teşebbüs etmediği kadar tehlikeli ve akıl almayacak bir büyü yapar. Bu büyü onun canına mal olur fakat başka bir aleme giden kapıyı açmayı başarmıştır. Uzun zaman boyunca bilgenin canı pahasına açtığı bu kapı lanetli olarak görülür ve kimse ardına geçmeye cesaret edemez. Sonra bir gün, bilgenin en küçük oğlu babasını bulabileceğini düşünerek kapının ötesine geçer. Aylar geçer aradan, herkes bilgenin küçük oğlunun öldüğünü zannederken, o bir gün geri döner ve kapının ötesi hakkında akıl almaz şeyler anlatır. Öteki alemin zenginliğini öve öve bitiremez. Bunun üzerine yaşayanların bir çoğu meraka ve aç gözlülüğe kapılıp, kapının ötesine geçmeye niyetlenirler. Ne var ki kapı, bilgenin küçük oğlunun aksine bu insan kalabalığının öteki tarafa geçmesine izin vermez. O gün, bilgenin ruhunun bu kapıda yaşadığına ve yalnızca iyi niyete sahip olanların geçişine izin verdiğine dair bir inanç doğar."

"Bu, koruyucuların ya da o Günay denilen adamın tamamen iyi niyetli olduğu anlamına mı geliyor?" dedim, dalga geçerek. Bunun uydurma bir masal olduğu düşüncesine kapılmadan edemiyordum.

"Hayır elbette." dedi, Nida. O sırada metrobüsün önünde bekleyen kalabalıktan uzaklaşabilmek için soluma geçti. Konuşmanın yol ortasında sürdürülemeyecek kadar uzayacağı kanaatine varmıştım, bu yüzden kalabalığın arasında yoktan var olan bir adamın pek de dikkat çekmeyeceğini umarak şapkamı çıkardım. 

"Hadi gel, şuraya oturalım." dedim ve Nida'nın kolundan tutarak onu yol kenarındaki otantik kafelerden birine doğru yönlendirdim. İtiraz etmeden takip etti ve dışarıdaki masalardan birine kurulduk. Garson siparişler için geldiğinde Nida ne yüzünü kaldırdı ne de herhangi bir ses verdi, bu yüzden Nida'ya sormadan, adama iki kahve istediğimizi söyledim.

"Paran var mıydı?" dedim, garson gittikten sonra. Başını evet anlamında salladı. Nihayetinde kahveler geldiğinde Nida başını kaldırdı ve sıcak fincanı soğuktan kanı çekilmiş ellerinin arasına aldı.

BulvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin