Ağır ölüm - 28

6K 795 273
                                    

Haklı olan oydu, her zamanki gibi. Merhametimi, duyarlılığımı kaybeden, olaylara at gözlüğüyle bakan bendim. Onu anlamaya çalışmamış, onun açısından bakmayı denememiş, belki de yanıldığımı kabullenmekten kaçmıştım. Hayatım boyunca Nida'nın güvende ve eğer şanslıysam da yanımda kalmasından başka tek bir kuvvetli arzum olmamıştı. Fakat bencillikti bu. Onu kendi mutluluk çerçevem içine hapsolmaya mecbur bırakamazdım. 

Şezlongun üzerinden kalktım. Yağmur sessizliği beslemeye devam ediyordu, balkondaki küçük kız sek sek oynamayı bırakmış, ortalıktan kaybolmuştu. Doğu kanadına mutlak bir hiçlik hakimdi. Merdivenleri tırmanıp kaldığımız odanın kapısı önünde durdum. Bir süre cesaretimi toplamaya çalıştıktan sonra kapıyı yavaşça açtım. 

İçeride kimse yoktu, daha ilk nefesi çektiğim anda biliyordum. Onun varlığının bir kokusu var; bahar ve cennet gibi. Yoksa, gittiyse anlarım... Yokluğu kötü kokar. 

Açık kalan pencerenin havalanan perdesi dışında en ufak bir kıpırtı göremedim. Yağmur dinmek yerine şiddetini arttırmıştı, pencerenin pervazına çarptıkça patlayıp küçük damlacıklar halinde içeri sıçrıyor, gök gürültüsüyle yarışırcasına uğulduyordu. Kalbim göğüs kafesimi korkulu bir çocuk gibi tekmelemeye başlarken, her şeye rağmen onun içeride olmadığına emin olmak istercesine,

"Nida?" diye sordum.

Birkaç tutuk adımla odanın ortasına vardım, ayaklarımın odanın içinde çıkardığı tok sesler nefesimi tıkadı. 

Onu aramak için gerisingeri döndüğümde odanın kapısı aniden açıldı. Oydu. Nasıl bir rahatlama, tarifi yok...

Başını kaldırıp beni gördü. Sırılsıklamdı. Elbisesi üzerine yapışmıştı, ıslak saçlarının uçlarından su damlıyordu. Dudağı mora çalıyordu ve üşüdüğünden olsa gerek hafifçe titriyordu.

"Ne bu hal?" dedim, şaşkınca. 

Bir süre ne diyeceğini bilemiyormuş gibi gözlerini odada gezdirdi, alt dudağını ısırdı, elini alnına götürdüğünde yüz ifadesi dağıldı, derin derin iç çekti. 

"Gittin sandım!" dedi, parçalanmış bir sesle. "Hangi cehennemdeydin?"

Azap. Hem de kocaman. Avuçlarım sızladı. Yıktıklarımı toplamak üzere aramızdaki mesafeyi iki adımda kapatıp onu kendime çekmeye davrandığımda ellerimi itti ve sıkılı yumruklarıyla göğsüme vurdu. 

"Surlara kadar gittim!" dedi, ağlamaya başlarken. "Beni böyle cezalandırma, her şeyi yap ama bunu yapma."

"Peşimden geleceğini düşünemedim." dedim. "Özür dilerim, özür dilerim..." 

Sıkılı yumruklarını gevşetip onu kendime çektiğimde bu kez direnmedi ve yüzünü göğsüme yasladı. Bedenimin her köşesinde ıslak soğukluğunu hissetmek, duyduğum azabı hafifletiyordu. 

"Bu fikri aklından çıkar artık. O bir kezdi, geçmişteydi ve mecburdum. Sence seni bu yılan yuvasında tek başına bırakıp gider miyim?"

"Gitmezsin, gitmezsin, değil mi? Bana söz ver. Küçük düşmek umurumda değil, gururum da öyle. Beni terk etme, lütfen... Gerekirse vazgeçerim - "

"Sus." dedim. "Ben seni sahte bir mutluluğa zorla sürükleyemem. Ama yanında kalabilirim, her şekilde ve her şartta."

Başını göğsümün üzerindeyken salladı ve yüzünü yukarı kaldırıp gözlerimin içine baktı.

"Seni seviyorum."

Belirginleşen çene gamzesini okşarken, "Korkarım ölürken bile bunu düşüneceğim; seni seviyorum." dedim. 

BulvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin