Sorular ve zehirler - 7

7.7K 884 239
                                    

Kolye'den beri ilk kez, yazdığım bölümün silinmesi gibi bir durum yaşadım, yavrusunu kartal kapan fatma girik gibi kaldım ortada  :( Tekrar yazmam gerekti, aslında daha sonra paylaşacaktım ama dilim yandığından bir gün arayla paylaşıyorum :) Her zamanki gibi yedinci bölümde hikayeye yeni giriş yapıyoruz, bundan sonra çözülme aşamasına giriyoruz. Medyaya ilk kez şarkı ekledim, benim hoşuma gidiyor, belki siz de seversiniz. Desteklerinizi beklerim, kendinize iyi bakın, sevgiler...

Ayağa kalkıp her köşesi sızlayan sırtımı doğrulttuğumda elini avucumdan çekti. Erkeklik gereği, canımın yandığını belli etmemek için yüzümü düz, ifadesiz tuttum. 

"Yanımda olmak istediğinize göre..." dedi Nida, kapıya doğru yürürken. "Temizliğe de yardım edersiniz herhalde."

"Temizlik derken?" dedim, peşinden giderek. Küçük odadan çıkıp geniş salonun ışıklarını yaktı ve az öncesinde düşürdüğüm bakır vazoyu kaldırıp, koltuğun yanındaki yerine özenle yerleştirdi. 

"Temizlik, hani evi süpürür, eşyaların tozunu alırsın..." diye cevap verdi dalga geçerek.

"Her şey için çok geç değil mi sence de?" dedim. "Kalan ömrümün bu evi temizlemeye yeteceğini sanmıyorum." Büfenin üzerinde parmağımı kaydırdığımda, tenimde gri ve kalın bir toz katmanı oluştu. Başımı esefle iki yana salladım.

Nida söylediklerimi duymamış gibi salonun çıkışına yöneldi, "Yukarı kattan başlayalım." dedi. İç çekerek peşinden gittim, koridorda hiç ses etmeden ilerledik. Nida yürüdüğümüz yerde etrafı inceliyor, eşyaları yokluyor, kendi kafasında plan kuruyordu sanki. Bense belli etmeden onu izliyordum. Merdiven başına vardığımız sırada Nida birden bana doğru döndü,

"Bastığınız yere dikkat edin." dedi ayaklarımı işaret ederek.

Başımı yere çevirdiğimde, ayaklarımın dibindeki parkenin çürüdüğünü ve altında mermer yerine örümcek ağlarıyla kaplı karanlık bir boşluk durduğunu gördüm. Üzerine basacak olsam bacağımın içine gömülmesi işten bile değildi. Çürük parkeyi atlayıp merdivenin ilk basamağına adım attım ve birlikte ağır ağır tırmanmaya başladık. 

"Yirmi yıl önce üzerine asit döküldü." diye açıkladı Nida. "Aslında çürük parke, hırsızlar için son derece iyi bir tuzaktı bir zamanlar."

"Sen nereden biliyorsun?" diye sordum.

"Burası babamın eviydi." derken sesi durgundu. Şaşırmıştım ancak bu şaşkınlığı maskeleme ihtiyacı hissettim. "Annem kimyayla kafayı bozmuştu, bodrum katında eski bir laboratuvar var, orada her gün yeni bir bileşim elde ederdi. Oldukça sakar bir kadındı. Evin her köşesinde ondan kalma bir hasar var." dedi. Eski ve güzel bir anı gözlerinde can bulmuş gibi gülümsedi.

"Annen..." dedim. "Yaşıyor mu?"

"Evet ya da belki." diye cevap verdi, önüne bakarak. "Ben dokuz yaşındayken evi terk etti."

Merdivenler bittiğinde, onu teselli edip etmemem gerektiğine emin olamayarak durdum. "Üzgünüm." diyebildim sadece.

"Üzülmene gerek yok." dedi. "Onun da kendine göre sebepleri vardı mutlaka. Sonuçta gitmek kimsenin hobisi değil."

"Her çocuk böyle bir durum karşısında senin kadar anlayışlı olmazdı." 

"Çocukken anlayışlı değildim." dedi. "Zamanla alıştım." Sonra döndü ve koridorda yürümeye başladı, sürgülü kapılardan birini açarak, duvarları beyaz mermerle döşeli, tarihi bir hamamı andıran banyoya geçti. Peşinden banyoya girdiğimde, havuzu andıran bir küvet, paslı duş başlıkları ve bir de odun sobasını andıran geniş bir su ısıtıcısı gördüm. Nida küvetin içinde duran huni şeklindeki kovalardan birini alıp musluğun altına yerleştirdi ve suyu açtı. Akan su kireç renginde ve cılızdı, kovaya çarptığında fışkırmak yerine duruluyordu.

BulvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin