Ellerinde sihir var - 8

7.3K 854 190
                                    

Midem bulanıyordu, uyumadan önce yediğim kekleri fazla kaçırmış da olabilirdim ama bulantım düşüncelerimle, hislerimle alakalı gibiydi. Gördüğüm rüya kafamı karıştırmış, sistemimi allak bullak etmişti. O rüyayı hatırlamaya çalışmak, ayrıntıları düşünmek, yeniden canlandırmaya çalışmak her şeyi daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyordu. Bu yüzden koltuktan kalktım ve gerinerek üzerimdeki ölü toprağını silkeledim, şapkamı eski yerine, boynuma astım. 

Ev sessizdi, pencere kapalı olmasına rağmen perdenin altından karanlık, nemli bir soğukluk geliyordu. Kitaplıkların olduğu araya dalarken, 

"Nida..." diye kısık sesle seslendim ancak cevap veren olmadı. Bir an buz kestim, bu his, bu nereden kaynaklandığı belirsiz korku tanıdık geliyordu.

Daha önce de bu ismi, buraya benzer bir yerde seslenmiş ve böyle rahatsız edici bir korkuya kapılmıştım sanki. Deja vu, sadece deja vu, böyle şeyler olur. 

Ansiklopedilerin bulunduğu kitaplığın köşesini döndüğümde, masal kitaplığının önünde, yere oturur bir halde buldum onu. Bir elinde toz bezi, diğer elinde ise ciltli bir masal kitabı tutuyordu. Kitap gevşemiş elinden kaymıştı ancak diğer eli sımsıkı kapalıydı. Kafasını arkada duran kitaplığa yaslamış, ayaklarını öne doğru uzatmıştı. Kalbim uğradığı bozgundan sıyrıldı, derin bir nefes aldım. 

Yere eğildim. Aralık dudakları ve titreyen göz kapaklarıyla uyuyor, belirsiz kelimeler sayıklıyordu. Yanağına parmak uçlarımla dokunduğumda üşüdüğünü, teninin buz kestiğini fark ettim. Uyandırmamaya çalışarak sırtından ve bacaklarının altından tutup kucakladım, elindeki kitap yere düşerken ses çıkardı ama bu ses onu uyandırmadı neyse ki. Yalnızca sayıklamaları kuvvetlenmişti.

Az önce uyuduğum koltuğun yanına geldiğimde onu dikkatlice koltuğun üzerine bıraktım, çarşafı üzerine örttüm. 

Gidecek ve o uyanana kadar diğer koltukta bekleyecektim ama ben gitmeye davrandığımda elini, elimin üzerine yerleştirdi. Avuçlarından ölü soğukluğu geliyordu, bu soğukluk hoşuma gitmedi. Elini alıp nefesimle ısıtmaya çalıştım. Ben böyle yapınca sayıklamaları iniltiye dönüştü, acıyla ağlamaya başladı. 

"Senden nefret ediyorum." dediğini duydum, silik, cansız bir sesle. Bir şeyler daha söyledi ama mantıklı bir kalıba oturan şeyler değildi hiçbiri.

"Kimden? O adamdan mı?" diye sordum. Uykusunda konuşan birinden cevap almaya çalışmak adice görünse de söylediklerimi geri almak için çok geçti.

"Kim?" diye tekrarladı ve içini çekti, gözlerinden boynuna doğru yaşlar aktı. Dudakları kızarmış, çatlamış, gözyaşlarıyla ıslanmıştı.

"Günay? O artık sana zarar veremez, korkma. Uyu hadi." dedim.

Avucunun altındaki elimi acıtacak kadar sertçe sıktı. Başını yana çevirdi, artık acıyla inlemiyor, yalnızca iç çekiyordu. 

"Söz verme." diye sayıkladı, son kez. "Tutamazsın." 

Sesine sinmiş katiyet öyle keskindi ki tek kelime daha edemedim. Elleri gevşedi, gözyaşları kesildi, göğsü daha rahat ve düzenli olarak inip kalkmaya başladı.

Neden suçluluk hissediyordum? Beni onun yüzüne bakmaktan men eden, ondan uzaklaşmaya ve kendimi unutmaya iten bir şeyler vardı. 

Yanından adım adım uzaklaştım, içindeki suların saç yumakları ve tozlarla karardığı kovaları yanıma alarak merdivenlerden aşağı indim. Kovaları banyodaki küvete boşaltıp, koyu renk suların giderde oluşturduğu tufanı donuk gözlerle izlerken, kendimi gerçekten tanımadığımı, beni ben yapan hiçbir şeye sahip olmadığımı idrak ediyordum.

BulvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin