Kaygan bir balık - 18

5.8K 752 120
                                    

O gece nihayetinde güvenli, huzurlu bir mesken edindiğimi ve pek yakın zamanda her şeyin yoluna gireceğini düşünerek uyuyakalmış olsam da, sabahın beşinde odamın kapısının savaş çıkmış gibi gürültüyle yumruklanmasıyla öyle ani uyandım ki neredeyse yataktan düşüyordum. Bu tür ani ve gürültülü sesler özellikle uykuda olduğum zamanlarda sistemimdeki alarm devrelerini harekete geçiriyordu ancak bunun gerçek sebebine henüz emin olamıyordum. 

Sersem bir halde gidip kapıyı açtığımda karşımda genç bir muhafız buldum.

"Yarım saat içinde bütün savaşçılar meydanda toplanacak." dedi, rütbesiz bir asker tutukluğunda.

"Askere alındım da haberim mi yok?" dedim, göz kapaklarımı birbirinden ayırmaya çalışırken.

Genç muhafız, "Günlük rutin bu şekilde, efendim." diye cevap verdi.

"Oldu o zaman." dedim, kapıyı kapatmadan önce.

Dolaptan dar bir keten pantolon ve ipli bir gömlek bulup giydim. Gece uyumadan önce aldığım duşun etkisiyle saçlarım hala ıslaktı, bu garip yerin ikliminde her ne varsa nemden kurtulmak pek mümkün olmuyordu. Çizmeleri de çektikten sonra odadan çıktım ve odaları boşaltan diğer savaşçılarla birlikte aşağı kata indim. Adamların ve daha az sayıdaki kadınların ellerinde irili ufaklı, uzunlu kısalı kılıçlar vardı. Kimisi yeleklerinin üzerine demir zırhlar giymiş ya da başlarına parlak miğferler geçirmişti. Benimse elimde avucumda hiçbir şey yoktu hem olsa bile kılıç nasıl tutulur onu bile hatırlayamıyordum. Çok geçmeden savaşçı statüsünden düşürülüp aşçı olarak mutfağa verilmem daha olası geliyordu.

Diğer herkes gruplar halinde yürürken kimseye katılmayarak ve selamlara uzaktan yanıt vererek meydana tek başıma yürüdüm. Yarasa ortalıklarda görünmüyordu, muhtemelen katıksız bir hain olduğunu gizleyebilmek için günün belirli vakitlerinde hakimlerin yanında olması gerekiyordu.

İlk bakışta iki yüz kişiden daha fazla olduklarını tahmin ettiğim savaşçılar aradan dakikalar geçtiğinde meydanı doldurmuş, toprak zemine bağdaş kurarak oturmaya başlamışlardı. Onları taklit ederek yere oturdum. Sesler ve konuşmalar, sert ve ritmik adımların duyulmasıyla kesildi. Geniş dairenin ortasına yürüyen kişi, Melina'nın ta kendisiydi. Dairenin merkezine geldiğinde durdu ve etrafında dönerek gizli bir yoklama alıyormuşçasına gözlerini kıstı. Gözleri benim üzerimde biraz fazla oyalandı ancak sonunda hiçbir işaret vermeden benden uzaklaştı.

"Aydınlanış gecesinden sonra, doğudan ve kuzeyden yüzlerce kişi tepelere sığındı." dedi Melina, gür bir sesle. İnsanı susmaya ve itaat etmeye iten güçlü bir yürüyüşle daireyi dolaşmaya başlamıştı. "Bu kişilerden yalnızca ellisi savaşçı olarak yola devam etmek istedi." diye devam etti. "Ancak herkesle eşit şartlarda çalışmamız mümkün değil. Savaş yaklaşıyor ve başarılı olmak istiyorsak iyi bir strateji kurup disiplinli bir eğitim yürütmemiz gerekiyor. Bu nedenle yeni gelenler daha önceden de var olan statülere yerleştirilmek üzere bugün küçük bir sınavdan geçecekler."

Ve bahsettiği sınav, Melina'nın kalabalıktan gözüne kestirdiği cılız bir çocuğu yanına çağırmasıyla başladı. Melina'nın karar vermesi yalnızca birkaç dakika sürdü çünkü çocuk ona verilen kılıcı yerinden dahi zor kaldırıyor, iki eliyle ancak zapt edebiliyordu.

"Beşinci seviye." dedi, Melina, çocuğa dur anlamında bir işaret yaparken. "Eğitmenin Lovi olacak."

Cılız ve sarışın çocuk nefes nefese baş salladı, dizlerini tutarak boş alanı geçti ve kalabalığın içindeki eski yerine oturdu.

Sınavın geri kalanı aynı hızla devam etti, Melina kimi zaman birkaç dakika geçmeden kararını kesin bir dille bildiriyor, kimi zamansa kararsız kalarak savaşçılarla uzun dakikalar boyunca kılıç tokuşturuyor, sonunda Aben'e ya da adının Boris olduğunu öğrendiğim esmer tenli adama danışıyordu.

BulvarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin