Bölüm 4 / Tuhaf Konuşma

16.2K 688 80
                                    

Amerika'nın California eyaletinde nadir görülen bir fırtına. Morgan ailesi dumanları tüten sıcak çikolatalarıyla huzur dolu evlerinde muhabbet ediyorlar. Bayan Gwendolyn Morgan kocası Ronny Morgan'a gününün ne kadar sıkıcı olduğunu anlatırken, tek çocuk olan Melanie elinde minik bir ansiklopediyle şöminenin önünde uzanıyor. Aniden çalan kapı üçünün de işlerini bırakıp kapıya dönmesine sebep oluyor. Gwendolyn yerinden kalkıp yarısı dolu kupasını meşe sehpaya bırakıyor ve aceleyle kapıya gidiyor.

Orta halli ailenin ihtişamlı bir evi olmasa da sevgi dolu bir yerde yaşıyorlar. Bayan Morgan kapıyı açarak bir süre şiddetli yağmura bakınıyor ama karanlıkta hiçbir şeyi göremiyor. Ta ki ayaklarının dibindeki bebek ağlayana dek.

İşte o bebek benim. Solyn Morgan. Size nasıl Morgan olduğumu anlattım. Nereden biliyorsun derseniz annem anlatmıştı. Adımın garip olduğunun farkındayım. Gwen'in söylediğinde göre vakur demekmiş. Bana çok uygun bir isim.

Lafta üniversiteye gidiyorum. Neyse o konuya hiç girmeyeceğim. Çünkü eğer okulumdan bahsedersem sapık davranışlarımdan ve lanet olası Rade Parker'dan bahsetmem gerekecek.

Lanet olsun. O konuya girdik bile. Hadi hayırlısı.

'Sapık' dediğim düşüncelerden birazcık ürkebilirsiniz. Asla iyi bir Hristiyan olmadım. Hayatımda kiliseye sadece okul gezisinde gittim. İncil'i okumadım. Bunlar bana göre değil. Hemde hiç.

Satanist değilim. Ama yine de... Bilmiyorum işte. Sanki şeytan bana yakınmış gibi hissediyorum. Tanrı beni sevmiyor. Hiçbir zaman sevmedi. Ama şeytan daima yanımda. Onu içimde hissediyorum. Kalbimde.

Hep böyleydi. Küçücük bir kızken bile.

Ateşi, sıcağı severdim. İyilik yapmak için uğraşmazdım. Hayatım boyunca önem verdiğim tek şey üvey ailem olmuştu. İnsanları sevmiyordum. Kalabalığı da, özellikle erkekleri. Çıplaktıktan nefret ediyordum. Güzeldim. Mütevaziliği sevmiyordum. Gerçekten güzeldim ama hayatımda hiçbir erkekle beraber olmadım. Bana itici geliyorlar.

Biri hariç. 

Rade. Rade Parker.

Onda garip bir şeyler var. Gwen'e bile hissetmediğim yakınlığı Rade'e karşı hissediyorum. Hemde hiç konuşmadan, görüşmeden.

İlk senemizden beri onu biriyle dolaşırken görmedim. Bunca yıldır hiç arkadaşı olmadığı gibi sevgilisi de olmamıştı sanırım. Aynı bölümü okuyoruz. Çoğu derslerimiz aynı. Onu sık sık bana bakarken yakalıyorum. Karşı konulacak gibi değil.

Nasıl hiç sevgilisi olmuyor anlamıyorum.

O tehlikeli. Sesini bile birkaç kez duydum. Neredeyse hiç gülmüyor.

Onun için üzülmüyorum. Kimse için üzülmüyorum.

Dediğim gibi Rade tehlikeli.

Hemde çok.

Ah ama bir şeyi söylemeyi unuttum.

Kendini şeytana adamış bir kız için tehlike sadece kelimeden ibarettir.

Beni tanıdığınıza göre sanırım şu ana dönebiliriz. Hazır olun sürtükler çünkü bu bildiğiniz şeylere benzemiyor. Karşınızda şeytana aşık bir kız var.

    Kütüphane. Huzur bulduğum nadir yerlerden biri. Ses yok, gürültü yok, daha da önemlisi insan yok.

Raflarda gezinen gözlerim belli bir kitabı aramıyordu aslında. Tek istediğim saçma sapan dersleri biraz olsun kafamdan atabilmekti. Etrafa bir bakış attıktan sonra tekrar kitap aramaya giriştim. Şu sıralar romantik kitaplara taktığım acı bir gerçekti.

Gözüme çarpan kitapla alnım kırıştı. Şu raflardan düşmeyen 'Elli Ton' serisinin ilk kitabıydı. Birçok kişinin aksine kitabı okumamıştım, çünkü anladığım kadarıyla kadın karakter dayak falan yiyordu. Feminist yanım bu tür şeylere karşıydı.

Yine de şöyle bir göz atmak için elimi uzattığım sırada sessizliğin içinde bir ses duydum gibi geldi. Tam arkamda. Sıcak bir nefes.

Kaşlarımı çatarak hızla arkama döndüğümde karşılaştığım ilk şey siyah gömleğine sığmayan iri bir beden olmuştu. Bana bu kadar yakın durmaya cüret edenin kim olduğunu öğrenmek için bakışlarımı yüzüne çevirdim. Uzun boyu yüzünden başımı geriye atmam gerekmişti.

Gördüğüm yüz tam olarak Rade Parker'a aitti.

"Özür dilerim," dedim aceleyle bir adım geriye atarak. Sert çenesi ve bakışları ürkmeme sebep olmuştu. Ona ilk defa bu kadar yakındım. Sahi neden dibimde duruyordu?

Cevap vermeden bakışlarını başımın tepesine çevirdi. Yavaş bir hareketle kolunu kaldırdığında yutkundum. Etrafa değişik bir koku yayılmıştı.

Cehennem anca böyle kokabilirdi.

Üzerimden uzanarak kitabı çekip çıkardı ve kapağına göz attı. Kitabın ismini görür görmez dudakları yukarı kıvrıldı.

"Kızıl bakirenin canına tak etti sanırım," dedi bana ışıldayan gözlerle bakarak.

Sesi kadifeye benziyordu. Nazik ama sert. Tüylerim ürperdi diyebilirim.

Yutkunarak bir adım daha geriye gitmeye çalıştıysam da başaramadım çünkü tam arkamda kitap dolu bir raf vardı.

"Öylesine bakıyordum," dedim kendimi toparlamaya çalışarak. Yeşil gözlerinin yanıp söndüğüne emindim.

"Büyük gelişme."

Eğer biraz daha bu kadar yakınımda durmaya devam ederse öleceğimi düşünüyordum. Rade Parker benimle konuştu. 

BENİMLE. KONUŞTU.

KÜTÜPHANEDE.

YAPAYALNIZKEN.

Nefes alamamak normal mi? Emin değilim.

"Gitmeliyim," dedim içime titrek bir nefes daha çekerek. "Önümden çekil."

Dudakları yine kıvrıldı. "Bu seni aşar. Konusunu biliyor musun?"

Başımı iki yana salladım. Oradan bu tür şeyler okuyacak birine mi benziyordum acaba?

"Adam kadını kendine köle yapıyor," dedi sesini alçaltarak. "Onun dediklerinin dışına çıkarsa dövüyor."

Yüzümü buruşturmamak için kendimi zor tuttum. "Bu saçmalık."

"Ne kadar zevk verdiğini tahmin bile edemezsin," dedi başını çok yavaşça iki yana sallayarak. Dilinin ucuyla alt dudağını yaladığında resmen nefes almayı bırakmıştım. 

Kendini bana resmen yapıştırarak kitabı rafa geri koydu. Geri çekilirken daha çok gülümsüyordu.

"Küçük bir bilgi," dedi sağ elini yanımdaki rafa dayayarak. Yeşil gözlerini doğrudan bana dikti. Nefesi sıcacıktı. Dudaklarını kulağıma iyice yaklaştırdığında cidden delireceğimi sandım. Konuşmaya başladığındaki fısıltısıysa resmen bacaklarımı titretti.

"Grey kadar nazik değilim."

Pek içime sinmeyen bi bölüm olsa da sizi daha fazla bekletmek istemedim. Multimedia'da Rade, yani Lucifer varr :D Yorumlarınızı bekliyorummm :D

KuralHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin