Bölüm 26 / Hoşgeldin

10.1K 570 51
                                    

Rade 

Kocaman açılmış mavi gözlerinden bir şey anlamak zordu. Etraftaki koku çilekten ıslak toprak kokusuna, daha sonra da limon çiçeklerine dönüştü. Yani tutkudan korkuya, ardından da şaşkınlığa. Düşüncelerini okumak istiyordum ama yarı yarıya kendimi kaybettiğim için elimden anca bu kadarı geliyordu.

İkimizde hareket etmiyorduk. O beni inceliyordu bense ne düşündüğünü anlamaya çalışıyordum. Gözleri yüzümü ezberlercesine gezerken bir bileğini yavaşça kıskacımdan kurtardı. Ardından parmak uçlarıyla ıslak yanağıma dokundu. Hatırlıyordu. Hatırlıyordu!

"Nasıl olur?" diye fısıldadı kıpkırmızı dudaklarıyla. Yutkunarak yanağımdaki elini tuttum. Gözleri dolmuştu. Sürekli aynı şeyleri söylüyordu. "Nasıl olur? Nasıl olur?"

Elini dudaklarıma götürerek sıkıca öptüğümde biraz olsun kendime gelmiştim. Yinede bedenim hâlâ onu istiyordu. Rahatlayamamıştım ve şu an yaşadığım duygu karmaşası işleri kolaylaştırmıyordu. Karşımdaki kadının Lilith olduğunu bilmekse kendimi yeniden kaybetmeme sebep oluyordu.

"Hoşgeldin," diye fısıldadım zar zor. Ardından eline öpücükler kondurmaya devam ettim. "Seni özledim."

Önce hıçkırığa benzer bir ses çıkardı. Ardından dayanamayıp ağlamaya başladı. Kollarını belime dolayarak başını omzuma yasladı ve hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladı. Böyle bir tepki beklemiyordum. Kucağıma atlamasını ve kaldığımız yerden devam etmeyi umut etmiştim ama içinde duygusal bir kadın yattığı aklıma gelmemişti. Lilith ve Solyn aynı kişiydi. Tek farkları isimleriydi. Artık ona rahat rahat Lilith diyebilmek istiyordum. Az önce kollarımda erimişti ama bunu bile uzun uğraşlar sonucunda yapmıştım. Bu noktadan sonra artık kendini benim kucağıma atacaktı, şüphem yoktu.

Kahretsin. Karşımda ağlayan bir kadın varken bile neler düşünüyordum. 

Tırnaklarını omuzlarıma geçirdiğinde daha güçlü ağlamaya başladı. Onu susturmak istemiyordum. Yılların acısını atması lazımdı ama insanlarla dolu bir apartmanda ne kadar ses çıkarabileceği muammaydı. İnsanlar sorun yaratırdı. Bu bile onlardan nefret etmem için oldukça yeterli bir sebepti.

"Lu-Lucifer," dedi hıçkırıklarının arasından. Yatakta yana devrilerek kafasını göğsüme yasladım. 

"Güzelim."

Kafasını kaldırıp ıslak yüzüyle bana baktı. "İnanamıyorum," dedi dudaklarını birbirine bastırarak. Ağlamamaya çalıştığını görebiliyordum. Asıl merak ettiğim kişiliği değişmiş miydi? Lilith daima kibar ve nazik bir kadındı ama Solyn aksine hırçın ve kabaydı. Şimdi kim olacaktı? Lilith mi Solyn mi? Yanıtı her ne olursa olsun onu sevdiğim gerçeğini göz ardı edemezdim.

"İnansan iyi edersin," dedim çok sevdiği çarpık gülümsememle. Burnunu çektikten sonra o da gülümsedi. Kıpkırmızı kesilen yüzüyle onu ilk defa böyle görüyordum.

"Sanırım heyecandan öleceğim," dedi gözyaşlarını silerek. Ona yardım etmek amacıyla ellerini ittirerek yanaklarını kendim sildim.

"Şimdi ölemezsin. Beni bu halde bırakarak olmaz." Neyden bahsettiğimi anlayınca dudakları minik bir gülümsemeyle kıvrıldı.

"O zaman ilk önce yarım kalan işimizi halledelim," dedi Lilith olduğunu kanıtlarcasına. "Kelimelerle sonra uğraşırız." Şimdide Solyn gibi konuşmuştu.

Ama ona katılıyordum. Kelimelerle uğraşacak hâlim yoktu. Ondan daha önemli işlerimiz vardı. 

Sabaha doğru yanımdaki kıpırtıyla uyandım. Solyn kıyafetlerini arıyordu. Ona uyandığımı belli etmemeyi tercih ederek izlemeye başladım. Yataktan kalkarak aramaya devam etti. Ancak bulamamış olmalıydı ki en sonunda benim tişörtümü üzerine geçirdi. Onu böyle görmek... Kahretsin. Kanımı kaynatıyordu.

Ama asıl dikkatimi çeken şey yüzündeki gülümsemeydi. Onu özlemiştim. Konuşmamız gereken şeyler vardı. Bundan sonra ne olacağını ikimizde bilmiyorduk.

Yanıma doğru geldiğini görünce hızla gözlerimi kapattım. Üzerime eğildiğinde onun kokusundan çok kendi kokumu aldım. Üzerine sinmişti. Aynı şekilde bende onun gibi kokuyordum. Olması gereken manzara buydu. Yıllardır yaşadığım cehennem azabına değecek bir sabahtı.

Yanağımı belli belirsiz öptükten sonra geri çekildi. Adım seslerinden anladığım kadarıyla odadan çıkmıştı.

İç çekerek ellerimi enseme koyduktan sonra mırıltısını dinlemeye başladım. Bir şeyler pişiriyordu. Aynı zamanda şarkı söylüyordu. Şarkıdan çok sesini dinledim. Yıllar sonra ilk defa huzurluydum. Ve ilk defa mutlu.

"Anlaşılan Lilith dönmüş." Ses Uriel'e aitti. Şaşırmadım. Geldiğini hissetmiştim. Ona bakmadan mırıldandım.

"O hâlâ Solyn." 

"Adı ne olursa olsun," dedi iç çekerek. "O Lucifer'ın kadını."

Haklıydı. Benimdi. Bana aitti. Lilith'in bekaretini Adam almış olabilirdi ama Solyn her şeyiyle benimdi.

"Evet," diyerek onu doğruladım. "Benim kadınım."

Yatağın ucuna geldikten sonra kollarını göğsünün üzerinde kavuşturdu. "Şimdi ne planlıyorsun?"

Ne mi planlıyordum? Ah, işin en zevkli kısmı.

"Bir ordu," dedim sessizce. "İblislerden oluşan bir cehennem ordusu."

Uzun süredir aklımda olan bir plandı. Micheal'ın bize yaptıklarından sonra kolayca bırakmak aptallık olurdu. En azından biraz gözünü korkutmalıydım. Orduyu oluşturmak için Lilith'in dönmesini beklemiştim çünkü her kralın bir kraliçeye ihtiyacı vardır.

Yataktan kalkarak Solyn'i duymayı denedim. Ona Solyn mi yoksa Lilith mi demem gerektiğini bilmiyordum. Aklımda ona sormak vardı ama içerden ses gelmiyordu. Yinede kalp atışlarını duyabiliyordum. Şarkıyı neden kestiği hakkında bir fikrim yoktu.

"Gitmeliyim," Uriel'in yok olmadan önce söylediği şeyler onun için endişelenmeme sebep olmuştu. "Ruh hastasının teki evde beni bekliyor. Saçlarını boyayacakmış."

Bir kız için ilk defa böyle davranıyordu. Uriel, binlerce yılını kadınlarla geçirmişti ama daha on sekiz yaşını yeni doldurmuş mavi saçlı bir kız çocuğunun sözünü dinliyordu. Olgunlaşıyor muydu? Jamie ona büyü falan mı yapmıştı yoksa?

Uriel gider gitmez odanın kapısı açıldı. Solyn bir omzunu kapının pervazına yaslamıştı ve kolları göğsünün üzerinde kavuşturmuştu. Üzerindeki tişörtüm ona elbise gibi olmuştu ve uzun bacakları gözlerimin önünde parlıyordu. Acımasız kadın.

"Kahvaltı hazır," dedi başıyla içeriyi işaret ederek. Bir saniye sonra üzerimde bir kot vardı. Kaşlarını kaldırarak beni süzdükten sonra tekrar yüzüme baktı. Yürüyerek kapıdan çıkacakken bacağını diğer pervaza koyarak bana engel oldu. Kapı dar ve bacakları uzun olduğu için dizi kıvrılmıştı. Yapma. Bu manzaraya dayanamam.

"Sanırım önce konuşmalıyız," dedi başını yana eğerek. Bir an Lilith, bir an Solyn oluyordu. 

Elimi bacağına koyarak gözlerinin içine baktım. "Konuşmalıyız," diyerek onu onayladım. "Ama üzerine doğru düzgün bir şeyler giy. Çünkü seni yine, tam burada altıma almak istiyorum." Sözlerim her ne kadar ruhsuz ve duygusuz çıksa da anlamıştı. Bacağını çekerek geçmeme izin verdikten sonra bir şey demeden üzerine bir şey giymeye gitti. 

Artık bu yolda yalnız değildim. Micheal'ı tek başıma yenemezdim. Artık yanımda Lilith vardı. Evet sıradan bir insandı. Zayıftı. Ne yumruk atabilir, ne de büyü yapabilirdi. Ama bilirsiniz, her kovanın bir kraliçe arıya ihtiyacı vardır.

Yorumlarınızı esirgemeyin lütfeeen :D

KuralWhere stories live. Discover now