Bölüm 17 / Bir Başka Kardeş

11K 587 42
                                    

Rade

Elimdeki kanlı bezi yere atarak yutkundum. Uriel sadece birkaç saat önce Solyn'in oturduğu yere, yani pencere pervazına oturmuştu. Gözlerinin büyük bir dikkatle beni izlediğini biliyordum.

"Yani onu öptün ve çığlık atmaya başladı öyle mi? Sonrada kanlar fışkırdı."

Başımı onaylarcasına salladım. "Evet, daha kaç defa söyleyeceğim?"

"Bilemiyorum Rade. Anlattıkların hiç mantıklı gelmiyor."

"Bana şöyle seslenme."

Kıkırdadı. Bundan hoşlanmadığımı bile bile bana insan ismimle sesleniyordu. Bundan sadistçe bir zevk alıyordu, sırıtışından belliydi.

"Tamam kötülüklerin prensi Lucifer," dedi alayla. "Hafızasını zorladığın için kan fışkırmış olabilir mi?"

Olamazdı. "Hayır. Bunu yapmış olsaydım sadece burnu kanardı."

Ama öyle olmamıştı. O an gözlerimin önünden gitmiyordu. Onu öptüğüm an atmaya başladığı acı çığlıklar hâlâ kulaklarımda yankılanıyordu. Hızla beni ittirmiş, acı içinde kıvranarak vücudu kanamaya başlamıştı. Asıl garip olan şeyse yara yoktu. Kanlar öylesine çıkıyor ve akıyordu. Neyseki bunu durdurmayı ve onu bayıltmayı başarmıştım. Normalde onun zihnini ve bedenini kolayca kontrol ederken onu bayıltmak bile neredeyse tüm enerjimi tüketmişti.

"Uyandığında hatırlamalı," dedim sakin kalmaya çalışarak. "Bu kadar acıyı boşuna çekmemeli."

"Kendi kendine hatırlamasını bekliyordun. Fikrini ne değiştirdi?"

Gözlerimi parlak kızıl saçlara dikerek yastığıma dökülüşlerini izledim. Hayalim onu böyle görmekti. Yatağımda. Uyuyorken. Ama bu şekilde acı içinde değil.

"Artık kendimi tutamıyorum." Sinirle yüzümü sıvazladım. "Elimde değil. Bunun nasıl olduğunu bilemezsin."

Bir süre cevap vermedi ama konuştuğunda sesi oldukça düşünceliydi. "Biliyorum. Dokunmak isteyip yapamamak... Kötü hissettiriyor."

Sanırım o da kafayı şu Jamie denen insana takmıştı. "Fazla bağlanmamaya çalış. Micheal'ın kurallarını biliyorsun."

Ona bir bakış attığımda dudakları yukarı kıvrılmıştı. Bembeyaz teni ve siyah saçları onu bir hayalet gibi gösteriyordu. Gülümsemesiyse ürkütücüydü. Yinede kadınlar Uriel'i her zaman severdi. Onu herkes severdi.

"Micheal kimin umurunda!" dedi neşeyle. "O ve kuralları. Hah!"

"Benimle takılmaya devam edemezsin," dedim sakin olmaya çalışarak. Başımı geriye atarak tavana baktığımda boynumun ağrıdığını fark ettim. Normalde acıyı ve ağrıyı hissetmezdim ama Lilith'e olanlar gücümün çoğunu emmişti. "Özellikle son olanlardan sonra. Git, Uriel. Başımın çaresine bakarım."

"Adam'la konuştum," dedi aniden. İlgimi çekmeyi başarmıştı. Yavaşça başımı ona çevirdiğimde kıkırdadı. "Minik prensesini çok özlediğini ve onu geri almaya geldiğini söyledi."

Minik prensesi mi? Lilith mi?

"Adam kafayı yemiş, Lucifer." Uriel'in yarısı siyah yarısı gri olan kanatlarının sessizce ortaya çıkıp odayı kapladığını fark ettim. Gitmeye hazırlanıyordu. "Sizin tarafınızdayım. Yeterki vazgeçmeyin."

Ve bir saniye sonra kayboldu. Oda zehirli duman gibi kokuyordu. Sanırım Lilith acı çekmeye devam ediyordu.

Saatler saatleri kovalıyor, güneş yavaş yavaş doğuyordu. Ben yatağın başında yaptıklarımın pişmanlığını yaşarken soğuk bir şeyin elime dokunduğunu hissettim. Dönüp baktığımda Lilith elimi tutmaya çalışıyordu. Aralık dudakları ve baygın duruşu değişmemişti ama uyanmıştı, biliyordum.

Hızla oturduğum yerden kalkarak başında dikilmeye başladım.

"Nasıl hissediyorsun?" Elimin tersiyle yanağına dokunduğumda teninin buz gibi oluşu beni hiç şaşırtmadı. Gözlerini kırpıştırarak açtı ve iri mavi gözlerini bir süreliğine tavana dikti.

"Bir yerin acıyor mu?" Sorduğum sorulara ne bir tepki ne de cevap veriyordu. "Cevap ver Lilith." Üzerinde şu insanüstü güçlerimden birini kullanarak cevap vermesini emrediyordum ama zihni beni engelliyordu. Daha önce daima aklına ve bedenine hükmedebiliyordum ama bu sefer işe yaramıyordu.

Bembeyaz elini kaldırarak bileğimi tuttu ve yanağından çekerek yatağa bıraktı. Bakışları ve hareketleri o kadar donuktu ki ürperdiğimi hissettim. O daima gülmeli, laf atmalı ve söz dinlememezliğiyle beni çileden çıkarmalıydı.

"Lanet olsun sorun ne?" Sıkıca omuzlarını tutup gözlerine bakmaya çalıştım. "Lilith!"

"Seni böyle korkulu görmek beni endişelendiriyor, kardeşim."

Raphael. Uzun süredir görmediğim, yardım meleği kardeşim.

"Raph." Bu oda kısacık bir zaman diliminde oldukça aksiyona maruz kalmıştı. Sıkıntılı bir nefes alarak az önce Uriel'in durduğu yere baktım. Raphael sarı saçları, yeşil gözleri ve kısa boyuyla bir oğlan çocuğuna benziyordu. Bedeni insanüstü bir ışıkla parlıyordu ve genç kızların hayalindeki şu prenslere benziyordu. Bembeyaz kanatları benimkilerden kısaydı ve çok bir alan kaplamıyordu. Çıplaklığını es geçerek bakışlarını gözlerine diktim. "Uzun zaman oldu, kardeşim."

Burnunu kırıştırarak havayı kokladıktan sonra yüzünü buruşturdu."Uriel buradaymış. Oda buram buram çam kokuyor." Sonra gözleri bana döndü. "Ve yanık." Küçük yeşil gözleri yavaşça yatağa kaydı. "Ve kan." Bir an sonra bedeni Lilith'in tam üzerindeydi. "Micheal çok abarttı."

Kahrolası.

Micheal.

Bunu Lilith'e o yapmıştı.


Herkese selaaaam. Uzun zamandır bölüm paylaşamamıştım çünkü sınav haftası, hastalık ve tatil üstüste geldi. Bu bölümü de şehir dışında olduğum için aceleyle yazdım o yüzden pek içime sinmedi. Hatalarım varsa özür dilerim :D
Neyse yine çok uzatmadan kaçıyorum ben. Bundan sonra bölümleri daha sık yazmaya çalışıcam ayrıca :D Yorumlarınızı esirgemeyen lütfeeeeen :D

KuralWhere stories live. Discover now