Bölüm 5 / İş Bulmak

14.2K 614 28
                                    

"Bakire olduğumu da nereden çıkardın?" dedim ani bir dürtüyle. Burnuyla saçlarımı geri ittirdi.

"Sen uslu bir kızsın."

Ben? Uslu?

"Rade bırak beni," dedim nefes nefese. Böyle kalmak TEH-Lİ-KE-LİY-Dİ!

"Tamam güzelim, bırakıyorum." Kendini geri çekerek hafifçe sırıttı. "Adımı ne güzel söyledin öyle."

Ciddi problemleri var. 

"Bu kadar eğlence yeter," dedim sert olmaya çalışarak. "Benim kurallarım ve belli sınırlarım var."

"Yani?"

"Yani diyorum ki-"

"Siz ikiniz ne yapıyorsunuz öyle!"

Bir sen eksiktin.

Yo yo yo korkmadım. Çünkü kütüphane görevlisi Bayan Jones zaten her zaman buralarda olurdu. Böyle pat diye karşıma çıkmasına alışkındım yani.

"Hiçbir şey yapmıyorduk Rosie," dedim iç geçirerek. "Kitap bakıyordum."

Rade koridora giren Bayan Jones'a ürkütücü bir bakış attı. Ardından o bakışın bin kat daha korkunucunu bana gönderdi. Sonra da bir şey demeden gitti.

Tuhaf. Çok tuhaf.

   O gün öğleden sonramın tamamını kantinde geçirdim. Hatta derslerime de girmedim çünkü aklım tamamen Rade'le doluydu.

Aniden benimle konuşması, az da olsa gülümsemesi ve her şeyden önemlisi samimiyeti beynimi allak bullak etmişti. Bir anda neden böyle davrandığını bilmiyordum, ama öğrenmek için deliriyordum. İşin en garip noktası da şu aslında; bana tanıdık geliyor.

Ciddiyim. Kokusunu sanki daha önce duymuş gibiyim. O çarpık gülümsemesini ve alaycı tavrını biliyorum sanki. Lanet olsun bence bunlar Tanrı'nın bir oyunu. Evet evet kesinlikle öyle. Benim gibi birini cezalandırmak için çok uygun bir yöntem. 

Derken öğrenciler kantine doluşmaya başladı. Anladığım kadarıyla dersten çıkmışlardı ki ben geldiğimden beri yerimden kalkmamıştım. Neyse dedim hadi eve gideyim bari. Tam çantamı aldım kalkıyorum bir anda herkes sustu. Tüylerimin ürperdiğini hissettim. Değişik bir şeyler vardı.

Kapıya dönen kafalara kaşlarımı çatarak baktıktan sonra nihayet görebildim. Rade gayet rahat bir tavırla kantine giriyordu. Sanki sabah olan şeyler hiç yaşanmamış gibi umursamaz duruyordu. Ona baktığımı anlamışcasına yeşil gözlerini bana çevirdi. Yutkundum. Bu kadar dayanılmaz olduğu için ondan nefret ediyordum.

En sonunda başka yöne döndü ve boş masalardan birine oturdu. Onun oturmasıyla insanlar aynı anda rahat bir nefes alarak konuşmalarına geri döndü. Kendime gelerek yerimden kalktım ve kimsenin yüzüne bakmadan tırıs tırıs gittim. 

Birkaç dersim kalmıştı, onlara da girmemeyi seçerek okuldan çıktım ve biraz kafa dağıtmak umuduyla şehir merkezine doğru yol aldım. Yani aslında çok param da yoktu ama Rade'den uzak durmaya ihtiyacım vardı. Benim gibi bir feminist için çok çok çok yanlış şeyler hissediyordum ve sürekli gözümün önünde olması hiç yardımcı olmuyordu!

Yürüdüm, yürüdüm ve yürüdüm. İlk gördüğüm yere kendimi atarak siyah kıyafetlere yöneldim. Ne var? Tuhaf olduğumu söylemiştim.

Tamam elbiseler iyi güzel de bu etiket ne ya? Bir elbiseye yüz yirmi dolar verilir mi? Ben vermem, kimse kusura bakmasın. Bıraktığım gibi çıktım mağazadan. Bir de hırsızmışım gibi bakmıyorlar mı, deli ediyorlar beni.

Neyse işte ben tekrar çıktım sokaklara. Bu arada Rade tamamen çıkmış aklımdan, başka şeyler düşünüyorum. Mesela ailemi. Yirmi yaşına geldim, hâlâ annemlerle yaşıyorum. Ayrı eve çıkmıyorum ne gerek var diye. Ama artık beni bunaltıyorlar. Her pazar kiliseye gitmemek için başka yalanlar uyduruyorum, şeytanla ilgili kitaplarımı saklıyorum, masum kızı oynuyorum yani. Ama artık çok daha fazla üzerime gelmeye başladılar. Sanki onlardan kopma vaktim gelmiş gibi. Zaten bu fikir uzun zamandır aklımda vardı ama söylemeye çekinmiştim doğrusu.

Ama eğer taşınırsam onlardan para alamam. Zaten bu yaşıma kadar her şeyimle ilgilendiler bir de kiraydı şuydu buydu diye kafalarını bulandırmamam lazım. Son çare, iş bulup çalışmak. Hadi bakalım Solyn, hiç derdin yok şimdi iş bul.

Ama önce aileme haber vermem gerek. 

Telefonumu cebimden çıkartarak son numaraya tıkladım ve annemin açmasını bekledim. Tabii ki hemen cevapladı. Hiç kaçırmaz böyle aramaları.

"Selam anne."

"Tanrı aşkına arkadan araba sesleri geliyor. Neredesin sen?"

Gözlerimi devirdim. Sesi nazik ama endişeliydi. Benim büyüdüğüme inanmak istemiyor gibiydi. "Okulda değilim. Biraz hasta gibiyim."

Yalana bak.

"Neyin var? Eve gel o zaman, çorba yapayım. Doktora gitmek ister misin?"

Onu böyle endişelendirmek hoşuma gitmiyordu ancak yapabileceğim bir şey de yoktu. "Merak etme iyiyim. Ben şey için aramıştım..."

Söylesene şunu. Hadi hadi hadi!

"Ne için?"

"Ben... Gwen ben taşınmaya karar verdim."

Saydım, tam bir buçuk dakika boyunca cevap vermedi. En sonunda konuştuğundaysa sesi titriyordu. 

"Neden ki?"

Hadi ama! Üniversiteye gidiyorum ben!

"Yani sence de ayrı eve çıkmanın zamanı gelmedi mi?"

Dakikalar boyunca konuştuk. Yok evime hırsız girermiş, sapığı varmış katili varmış falan filan. Konu para mevzusuna gelince daha da ateşlendi konuşma. Para vermezmiş, tamamen ben üstlenecekmişim sorumluluğu. İyi dedim bende kabul. Babamla konuşacağını söyleyip kapattı telefonu ama var ya nasıl sinirli. İşte bende sıvadım kolları düştüm sokaklara. Eeee artık büyüme vakti gelmişti.

Büyüme demek iş demek. İş demek iş bulmak demek. İş bulmak demek yorulmak demek.

Vay be. Günüm daha garip olamazdı.

Ama erken konuşmuşum.

 Yorumlarınızı bekliyorummm :D Sakin bir bölüm oldu sankii :D

KuralWhere stories live. Discover now