Bölüm 7 / Mükemmel

12.6K 658 63
                                    

"Hey. Selam."

O iğrenç hastane odasına girerken tedirgindim. Neyle karşılaşacağımı biliyordum. Hislerim de beni yanıltmadı zaten.

Jeremy omzu sargılı hâlde yatıyordu. Oda tıklım tıklımdı. Onu seven sevmeyen herkes geçmiş olsun çiçeğini kaptığı gibi gelmişti. Gerçi bu insanlar 'geç kalan' tayfaydı. En nihayetinde Jeremy'nin kolu yok olalı iki gün olmuştu.

Tanıdığım insanları ittirerek yatağın yanına kadar gelmeyi başardım. Jeremy'nin yüz ifadesinden bir şey anlaşılmıyordu. Mutlu değildi ama mutsuz da değildi sanki.

Çocuğun kolu kopmuş ben ne diyorum burada?

"Nasılsın?" derken çantamın duruşunu düzelttim. O ise sadece yerinde huzursuzca kıpırdandı.

"Sağ ol."

Haklı yani. Kapa çeneni Solyn. KAPA ÇENENİ.

"Canın hâlâ acıyor mu?"

Kafasını salladı. "Evet. O kadar ağrı kesiciye rağmen."

İyi bari. Acıyormuş.

"Ayy çok üzüldüm. Geçmiş olsun. Bunun yenisi çıkar mı ki?"

Sorduğum tuhaf sorulara karşılık odadaki herkes bana döndü. Ne yapayım yani? İnsanları teselli edemem bu bir, hastanelerden nefret ederim bu iki, Jeremy'den daha çok nefret ederim bu da üç.

En sonunda fazla uzatmadan geçmiş olsun diyerek ama içimden iyi olmuş pezevenk beter ol gibi düşünceler geçirerek dışarı çıktım. İt herif. Sen elle elle sonra ay kolum koptu. Şerefsiz.

Cidden acaba nasıl kolu koptu? Hemde sol kolu. Benim bacağıma dokunduğu kolu. Vay be. Kalbim temizmiş. 

Ya ya tabii.

Keşke nasıl koptuğunu sorsaydım. Ama yapabilecek bir şeyim yoktu. Sınıftan birine sorarım düşüncesiyle omuz silkerek hastaneden çıkıp caddede yürümeye başladım. Evet evet bu söylediklerimi yapmam beş dakikamı almadı. Ama hasta ziyareti kısa olur derler. Gerçi benimki de çok kısa oldu ama neyse.

Bir saat sonra emlakçıyla görüşmem vardı. Biliyorum biliyorum. Çok gıcığım. Çok insafsızım ve çok duygusuzum. Ama ne yapabilirim ki? Jeremy aptal bir sapıktan başkası değil. Onun için üzülmek vakit kaybı.

"İşte ev burası Bayan Morgan. Ses ve ısı yalıtımı var. Metroya yakın. Markete metroya yakın."

Bu kadar iyi bir evin inanılmaz düşük bir fiyata kiraya verilmesi ister istemez şüphelenmeme sebep oldu. Yani evin içi gibi dışı da moderndi ama bir aylık kirası resmen benim iki haftalık harçlığımdı. Kaşlarımı çatarak kendini avukat sanan emlakçı kadına döndüm.

"Böyle bir ev nasıl bu kadar ucuz olabilir?"

Kadın sorduğum soruya şaşırmadı. Aksine sanki bunu bekliyormuş gibi derin bir nefes aldı. 

"Evin önceki sahipleri biraz sorunluydu. Adam karısını boğarak öldürdü."

Bunu o kadar ümitsiz söylemişti ki içim acıdı. Anladığım kadarıyla bunu söylediği an eve taşınmak isteyenler kaçıyordu. Yani normal insanlar böyle yapardı tabii. Ben ise bu tür şeylere takılmayacak kadar olgun biriydim.

"Nerede öldürdü?" diyerek değişik bir soru attım ortaya.

Eliyle banyoyu işaret etti. "Duştayken boğmuş. Aslında çok iyi bir çiftti. Ben bile gıpta ederdim."

Bakışlarımı banyonun kapısına diktim. Zihnimde hayal etmek zor değildi. Korku ve gerilim filmleriyle yaşamış biri olarak adamın taktiğini bile çözmüş sayılırdım.

"Tutuyorum," dedim kadına dönerek. "Evrakları hazırlayın."

Bunu beklemediğinden olsa gerek ilk önce hareket edemedi. Ama sonra açık kahve gözleri evi elden çıkarmış olmanın mutluluğu ve heyecanıyla kısıldı. Bu kadını sevmiştim. Ciddi söylüyorum.

"Hazır zaten," dedi utana sıkıla. Kaşlarımı kaldırdığımda çantasını açarak kağıtları çıkardı. Mahcup olmuş gibiydi. "Ne olur ne olmaz diye önceden hazırlamıştım."

Gülümsedim. "Tamam. İmzaları atalım o zaman."

Evin eski sahiplerinden kalan bir mutfak masasına kağıtları koyarak cebinden kalemini çıkardı. Hatun hazırlıklı gelmiş resmen.

Neyse işte attık imzaları. Kontratlar şunlar bunlar derken baya baya evim oldu yani. Benim. Evim oldu. Benim yahu. Benim ya benim!

Kapıdan çıkmadan önce son kez dairenin içine baktım. İki oda bir salon sıcacık bir yerdi. Duvarlar su yeşili gibi bir şeydi. Tek tük eski eşyalar dışında boştu ama bilemiyorum ya. Nedense kanım çok ısındı buraya.

Son kez heyecanla iç çektikten sonra kapıyı kapattım. Emlakçıya dönerek sırıttım ve anahtarlarımı cebime attıktan sonra kadını takip etmeye başladım.

Nelere sahibim bir bakalım.

Yeni bir ev, kolsuz bir arkadaş, ürkütücü bir çocuk ve karmaşık duygular.

O kadarda kötü değil ha?

Cebimin titreşmesiyle irkilerek merdivenin ortasında durdum ve telefonumu çıkardım. Tanımadığım bir numaraydı. Tedirgin bir şekilde cevapla tuşuna bastım.

"Alo?"

"Selam güzellik. Ben şu bakıcı ilanı için aradığın adam."

Kaşlarım hızla çatıldı. O adamı iki gün önce aramıştım ve hiç konuşmamıştık. Benim bakıcılık için aradığımı nereden biliyordu? Ve daha da önemlisi neden şimdi arıyordu?

"İş için aradığımı nereden anladınız?" dedim onun samimiyetine zıt olarak büyük bir ciddiyetle. Boğuk bir şekilde güldü.

"Ben her şeyi bilirim. Eğer hâlâ iş arıyorsan, ki arıyorsun, biraz sonra gel görüşelim. Adresi veriyorum."

Bekle bekle bekle. Bu ne acele babalık?

"Biraz sakin olur musunuz?" dedim sert bir sesle. "Önce adınızı söyler misiniz lütfen?"

Nedense gülümsediğini hissettim.

"Adım Uriel ama sen bana kısaca mükemmel de."

Yorumlarınızı bekliyoruuumm :D 

KuralWhere stories live. Discover now