Bölüm 11 / Onun Canı Yansın

12.8K 609 30
                                    

Rade 

Uyurken ne kadar masum ve saf göründüğüne aldanmayacak kadar iyi tanıyordum onu. Yastığa dağılmış turuncu-kızıl renkteki bukleleri, sımsıkı yumduğu mavi gözlerini çevreleyen kirpikleri, bu savunmasız duruşu... Bu kadın şeytanın ta kendisiydi. Kalbi tamamen kötülükle doluydu ama buna tezat olarak melekleri bile kıskandıracak bir görünüşü vardı. Lilith, ya da sizin bildiğiniz ismiyle Solyn, kesinlikle masum değildi.

Derin bir nefes alarak onu izlemeye devam ettim. Yıllardır yaptığım gibi. Penceresinin hemen önünde, havada duruyordum ama beni göremiyordu. Çünkü ben istemiyordum.

Uyuyamıyordu. Saatlerdir kıvranıp duruyordu yatağında. Aklının banyoda olan olaylarda olduğuna emindim. Hatta emin değildim, biliyordum. Aklını okumak benim için hiç zor değildi.

Gerildiğimi hissettim.

Bir an sonraysa Uriel yanımdaydı.

"Ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum," dedi yarı öfkeli bir sesle. "Kendini ifşa etmek mi istiyorsun? Öyleyse durma. Git anlat."

"Sadece kafasının karışmasını istiyorum," dedim sakin bir sesle. Gözlerim kıvranmakta olan kadından bir türlü ayrılmıyordu. "Kafası karışsın. İkileme düşsün. Sorgulasın."

"Amacına ulaştığın belli," diye homurdandı benim gibi gözlerini odaya dikerek. "Aklı sürekli sende. Duyguları çilek gibi kokuyor."

Havayı kokladığım zaman çilek yerine ıslak toprak kokusu aldım. "Korkuyor."

Uriel kafasını sallayarak beyaz kanatlarını birkaç kez çırptı. "Çok güzel."

"Biliyorum."

"Ziyarete geldiğinde ne yaptığını biliyorum," dedi sırıtarak. "Güçlerini üzerinde kullanmaya devam edersen kız delirir."

"Biraz susacak mısın kardeşim?"

Cevap vermeyince ona yan bir bakış attım. Gözleri aniden dalgın bakmaya başlamıştı.

"Aklında ne var?" dedim kollarımı göğsümün üzerinde kavuşturarak. Başını iki yana salladı ve elleriyle birkaç kez yüzünü sıvazladı.

"Bir kız var," dedi boğuk bir sesle. "Kız demeye dilim varmıyor gerçi. Psikopatın teki."

"Devam et," dedim sakince. Onu böyle görmeyeli uzun zaman olmuştu.

"Beni çağırdı," dedi kafasını geriye atarak. "Yardım istedi."

Uriel insanları huzura kavuşturmak için vardı. Artık yaşamaktan bıkmış, huzura ermek isteyen insanlarla ilgileniyordu. Ölüm meleği de diyebiliriz. 

"Nasıl yani?" dedim şaşkınca. Uriel, ondan yardım dilenip tuhaf ayinlerle çağıran insanları önemsemezdi. Canlarını alır ve sonra da ortalıktan kaybolurdu. Ama görünen o ki bu kız diğerlerinden farklıydı. Uriel onun huzura ulaşmasını engellemişti.

"Kızın problemleri var," dedi iç çekerek. "Psikopat değil. Deli de değil. Bilmiyorum."

"Şunu en başından anlatsana," dedim gözlerimi kısarak.

Yutkundu. "Bir kadınlaydım. Sonra sesi geldi kulaklarıma. Önce umursamadım ama çok acıklıydı. Ağlıyordu. Bende kadını bırakarak dünyaya indim. Mavi saçları var inanabiliyor musun?"

Alaycı bir ses çıkardım. "Ölüm meleği Uriel ergen bir kıza vuruldu ha?" dedim sırıtarak. "Bu oldukça ironik."

Ama o gülmüyordu. "Beni görünce ilk önce sapık sandı."

"Sen ne yaptın?" dedim iyice meraklanarak.

"Ne yapsaydım?" dedi gözlerini devirirken. "Selam mavi saçlı ergen. Ben cennetten seni öldürmek için geldim. Hazırsan başlayalım mı, deseydim?"

Haklıydı. Cevap vermeme fırsat vermeden sözlerine devam etti.

"Bana minnettar olduğunu ve beni görmenin şeref olduğunu söyledi. Sonra da onu öldürmem için yalvarmaya başladı."

"Bekle bekle bekle," dedim tamamen ona dönerek. "Senin Uriel olduğunu biliyor mu?"

"İki saattir ne anlatıyorum ben?" diye homurdandı siyah gözlerini bana dikerek. "Evet biliyor. Bunu bile bile benimle arkadaş gibi dolaşıyor inanabiliyor musun? Kız gerçekten problemli. Tedavi görüyor."

Başımı sallayarak onu onayladım. "Adı ne?"

Yüzünde ufak bir gülümseme oluştu. "Jamie."

Cevap vermeden tekrar önüme dönerek Lilith'e odaklandım. Lilith... Ona bu isimle seslenmeyeli uzun zaman olmuştu.

"Uyurken çok masum," diye mırıldandım dalgın bir şekilde. Uriel'in kahkahası kulağımın dibinde yankılandı.

"Sadece uyurken!"

Söyledikleri benimde gülmeme sebep oldu. Ancak Lilith'in korkuyla kıvranan bedenini gördüğümde eski halime geri döndüm.

"Neden bu kadar çok korkuyor?" diye sordum kaşlarımı çatarak. "Ruhlar rahatsız ediyor olabilir mi?"

"Cennetten kaçan yok diye biliyorum," dedi Uriel elini omzuma koyarak. "Kâbus görüyor olmalı. Onu rahat bırakalım."

Omzumu silkerek elinden kurtardığımda iç çekti. "Her gece onu mu izliyorsun?"

"Saniyesi saniyesine."

Bir süre sessizce Lilith'i izledik. Ama Uriel'in çenesinin kapanacağını mı sandınız? Çok yanıldınız.

"Seninle bir şey konuşmam gerek," diye tekrar dikkatimi ona yöneltmeme sebep oldu. Sorarcasına kaşlarımı kaldırdığımda az önceki neşeli halinden eser kalmadığını gördüm.

"Ne oldu?" dedim gaz vererek. 

Derin bir nefes aldı ve kanatlarını çırptı. "Bunu neden ben söylüyorum ki?" diye mırıldandı bıyık altından. "Micheal seni öldüreceğim."

"Söylesene!" dedim sinirli bir sesle. Lafın dolandırılmasından nefret ederdim ve Uriel bunu gayet iyi biliyordu.

"Tamam ama mümkünse şöyle bakmaktan vazgeç ve birkaç kilometre uzağa git."

"Söyle şunu," dedim dişlerimin arasından. Korkmadı ama yine de endişelenmişti.

Bu da bir şeydir.

"Tamam," dedi bakışlarını kaçırarak. "Adam..." dedi iç çekerek. "Buradaymış."

Nefesimin kesildiğini hissettim. "Nerede?"

"Burada. California'da."

Adam. Burada ha? Küçük beyinsiz mahluk. Kendini önemli sanan, nefes alan bir yaratık.

Lilith'in kalbini kıran kişi.

Sert bakışlarımı tekrar Lilith'e çevirdim. Acıyla kasılan yüzünü gördüğümde öfkenin damarlarımda kaynayarak vücuduma yayılmasını hissettim. Adam. Buradaydı. 

"Bu her şeyi değiştirir," derken siyah kanatlarım benden bağımsız hareket etmeye başlamışlardı. "Adam. Küçük sevimli insan. Onu bana bul Uriel. Bul ki senin yerine onun canı yansın."

Multimediaaaa fisnelivodka'dann :D Ahahaha artık rutin haline geldi adını buraya yazmak :D Ellerine sağlıkkk çok güzel olmuş her zamanki gibiii :** :D

Bölüm Uriel aşığı olan Nur (@lyannastark) içinnn :** :D 

Yorumlarınızı bekliyoruuum :D

KuralWhere stories live. Discover now