8. Bölüm

14.8K 944 18
                                    

🍂

Yol boyunca karşı karşıya oturup arada birbirine keskin bakışlar atmış, çoğunlukla da kararmak üzere olan gökyüzüne ve yanlarından geçip gittikleri ağaçlara bakarak vakit geçirmişlerdi. Dük McMyers'ın arazisine girdiklerinda Annabelle'nin aklında tek bir sor belirdi. Neden babası "Dük" ünvanını taşırken o "Lord" ünvanını alıyordu? Şimdiye kadar topraklardan payına düşeni tıpkı kardeşi gibi alıp "Dük" olması gerekiyordu.

Lord Beast, Annabelle'in meraklı bakışlarını daha fazla cevapsız bırakmamak adına "Sor," dedi.

"Neden Dük değilsin?" diye sordu sakınmadan ve doğrudan.

Lord Beast yarım ağız gülerken yanağındaki Annabelle'in gözleri yanaklarında kıvrılan gamzelere takıldı. Yüzünün yaralı tarafındaki belirgin değildi ancak diğeri yerinde ve etkileyiciydi "Kendi yolumu çizmek istedim," dedi Lord Beast. Annabelle gözlerini kaldırıp akşam üstü alacakaranlığında siyaha çalan yeşil gözlerine baktı "Düşes olamamak seni üzdü mü?" diye sordu alayla.

Annabelle omuz silkti "Bu konuyla pek ilgilenmiyorum, Leydi olmak da gayet güzel," dedi ve gülümsedi.

"Peki ya bir soylu olmasaydım?" diye sordu.

Annabelle işi şakaya vurarak "Muhtemelen hiç evlenmemiş olurduk," dedi ve kıkırdadı. İşin şaka kısmını yaptıktan sonra ciddileşti "Lükse alıştığım için zor olacağını düşünüyorum, belki de gerçekten zordur ama yaşayanlar ve gerçekten mutlu olanlar var. Neden olmasın?"

"Başkalarının çamaşırlarını yıkaman, arkasını temizlemen gerekse bile mutlu olur musun? İstediğin kumaşı alamayıp, mücevherlere uzaktan baksan bile mi?"

Annabelle düşünür gibi iç geçirdi, bunu daha öncesinde düşünmüştü. Hizmetlisinin onun mücevherlerini kendi boynunda denerken gördüğünde, o kısacık birkaç saniyede düşünmüştü. Elbette kıza kızmamıştı, bu onun suçu değildi. Annabelle onun yerinde olsa tıpkı onun yaptığı gibi ev sahibinden gizli gizli kıyafetlerini üzerine tutar, daha iyi bir mevkide olduğunu hayal ederdi.

"Zor bir soru," diye mırıldandı ve zaten düzgün olan eteğini parmaklarıyla düzeltti "Ama şu dünyada yapılamayacak şey yok," parmaklarının ucuyla içeriye koyulmuş balina yağıyla lambayı işaret etti. "Bunun olacağını biliyor muyduk? Umutsuzluğa kapılmamak gerek, maddi durumum kötü olan ilk insan değilimdir ve muhtemelen olmayacağımdır da."

Lord Beast, Annabelle'in söyledikleri karşısında hayranlığını saklayamıyordu. Annesi bile böyle bir durumun olacağı bahsi geçtiğinde ilk önce "Tanrı bizi korusun," der, daha sonra kendine yeniden yükselme konusunda çıkarımlar arardı. Ancak o, yapabileceğini ve böyle yaşayabileceğini söylüyordu. Arabadan indi ve merdivenlerin aşağısında Annabelle'in inmesini bekledi.

Annabelle başını arabadan çıkardığında Lord Beast'in ona uzattığı güçlü eline şaşkınlıkla baktı. Kendi başına arabadan nasıl baş edeceğini düşünmesine gerek kalmamıştı. Lord Beast, Annabelle'in eline uzun uzun bakmasına karşılık diğer elini de kaldırıp uzattı. Bu Annabelle için iki kat güven anlamına gelmişti. Ona uzattığı ellerine sımsıkı tutunarak merdivenleri indi ve koluna girip eve doğru adımladılar.

O kadar da kötü değilmiş, diye geçirdi içinden. Ona bir adım daha yaklaştığını hissediyordu. Yüzüne yayılan gülümsemeye engel olmadı. Hizmetlinin onlar için açtığı kapıdan içeri girip Lord Beast'in eşliğinde salona doğru adımladılar.

Salonun kapısında belirdiklerinde ilk önce Dük McMyers onları fark etti. Attıkları her adımda gözler teker teker gözler üzerine çevrilirken Annabelle iyice gerildiğimi hissedebiliyorsun. Derin bir nefes alırken parmaklarını Lord Beast'in kollarına geçirdi. Ceketinin kumaşını sımsıkı kavramış, yanaklarını dişlerinin arasına sıkıştırmıştı.

Annabelle & the Beast | Kraliyet Düşmanları Serisi - 1Where stories live. Discover now