13. Bölüm

14.3K 898 71
                                    

Selamlar! Bayram vesaire vesaire bölümün arası uzadı. Şu anki planımda haftalık iki bölüm yayımlamak var, üç de olabilir ancak haftanın her günü yazamam çünkü bazen tıkanıyorum -evet başlarındayız ama ben çok çabuk sıkılan birisiyim- ve bir günümü tamamen yazmaya ayırmam gerekebiliyor. Böyle olduğunda da ya arkadaşlarım ya da kitaplarım aksıyor. Dengeyi sağlayana kadar aksak gidebilir.

10K olmuşuz, bunun için ne kadar teşekkür etsem azdır, bir tanesiniz!

-

Sabah saatlerce sıcak suyun içinde vaktini öldürdükten sonra Heaven'ın en küçük kızı Maria ile sohbet ederek giyindi ve sıcaktan kuruyan bukleli saçlarını tarayıp leylak kokusunu boynuna sürdü. Bunun özel bir anlamı yoktu, o kendini böyle rahat hissediyordu. Eğer ki Lord Beast'e güzel görünmek isteseydi kokudan göğüslerinin arasına da sürerdi. Ancak ona güzel görünmek şöyle dursun aksine daha da çirkinleşip kendinden soğutmak istiyordu.

Muhtemelen bu sabah, şafak vakti orduyla hareket etmiş olmalıydı. En az bir ay rahat rahat evde yaşayacağının rahatlığı üzerindeydi. Gülümsedi ve Maria ile kapıya yöneldiler.

Merdivenleri inerken "Alfred'e söyler misin, bugün kasabaya ineceğim. Yeni elbiseler sipariş vermem gerekiyor ve biraz da alışveriş yapacağım," dedi.

Maria merdivenleri indikten sonra "Söylerim, Leydim," dedi ve önünde eğilerek kibar gülümsemesini bozmadan mutfağa yöneldi. Maria mutfağa girerken onun büyük kardeşi Grace mutfaktan elinde bir fincanla çıktı. Annabelle, Grace gördüğünde dudaklarında anlam veremediği kıvrımlara karşılık gülümsemekle yetindi.

Grace önünde eğilirken sevecen bir sesle "Günaydın," dedi.

"Günaydın," diye karşılık verdi Annabelle. Hala üzerine sinen şaşkınlığı atamıyordu. Evde topu topu birkaç kez karşılaşmalarına rağmen Grace hiç bugün olduğu kadar sıcak davranmamıştı "O çay kimin için?" diye sordu.

"Lord Maximilian için," dediğinde Annabelle'in sabah saatler içerisinde topladığı enerjisi yaz yağmuru gibi topraklarını ıslatıp kurağa alışmış çiçeklerini soldurdu. Dudakları düz bir çizgi halini alırken Grace gülümsememek için kendini tuttu. Eğer aralarında zerre bir şey olacaksa da bundan sonra bunun olması mümkün değildi.

"Lord Beast orduyla keşfe çıkacaktı?" Dedi sorarcasına.

Grace mütevazi gülümsemesini yüzüne takındı "Sizin aramak için çıktığı için orduya yetişemedi. Görevi bir başkasına devredildi." dedi.

Başını aşağı yukarı salladı, Grace yemek salonuna doğru yürürken dişlerini dudaklarına sapladı. Ayaklarını yere vurarak tepinmek, bağırmak istiyordu ancak artık çocuk değildi. Çocuk olmak için çok geç kalmıştı. Eteklerini tutarak yemek salonuna Grace'in arkasından yürüdü. Lord Beast masanın başında kahvaltısını ağır ağır yaparken Grace sessizce çayını bıraktı ve bir şeyler isteyip istemediğini sordu. Karşılık alamayınca suratını düşürmeden geri geri adımlayarak Lord Beast'in görüş açısından çıktı.

Annabelle masaya otururken Lord Beast başını kaldırıp göz ucuyla baktı. Annabelle minik burnunu havaya kaldırmış sandalyesine oturuyordu. Kahvaltı tabağını doldururken Grace Annabelle'e sokuldu ve bir şeyler isteyip istemediğini sordu.

"Çay," dedi Annabelle "Limonsuz lütfen," dedi ve gülümsedi. Grace başını hafifçe eğerek yemek salonundan ayrıldı. Sabahları çayla kahvaltı etmesini ailesi her zaman yadırgamıştı ancak bu Annabelle'in hoşuna gidiyordu ancak aynısını Lord Beast'in de yapıyor olması şaşkınlık vericiydi.

Annabelle & the Beast | Kraliyet Düşmanları Serisi - 1Where stories live. Discover now