30. Bölüm

12.8K 823 75
                                    

Benim de hayatım var falan falan filan filan... Böyle şeyler gevelemeyeceğim. Şu sıralar az biraz meşgulüm, okulla ilgili durumlar var. Bırakın bilgisayar başına oturmayı eve bile doğru düzgün giremiyorum. Ne kadar sürer bilmem ama eskisi kadar aktif olamayacağım. Kusuruma bakmayın. Bugünler için stok yapmam gerekiyordu ancak tamamen aklımdan çıkmış. Yazım yanlışları için de özür dilerim, kontrol etmeye vaktim kalmadı.

Annabelle kolları göğüslerinin üzerinde kenetlenmiş kapıya bakar halde buldu kendini. Zihnine giden bütün damarlar tıkanmış, hareketlerini kontrol eden tek bir komutu kalmamıştı. Yapabildiği tek şey pencereden giren esintiyle titremez ve bazen daha güçlü dalgalarla sarsılmaktı. Oysaki o kadar kötü değildi, ılık bir yaz meltemiydi.

Öfkeyle soludu ve başını iki yana sertçe sallayarak kendine gelmeyi emretti. Mühürlü dudaklarını aralamak hiç olmadığı kadar güçtü. Uzanıp yatak örtüsünü kaldırdı ve altındaki çarşafı sıyırdı. O elbiseyi giymeyecekti. Kendine kızdı, eğer öğlen doğru düzgün bir şeyler yeseydi akşam yemeğine inmek zorunda kalmazdı. Yemek en hassas konusu olmasaydı hele... Hiç ihtiyacı olmazdı.

Çarşafı enlemesine ikiye katlayıp belinden düğüm attı. Katın bir kısmını omuzlarına örtüp iğnelerle göğüs hizasında tuttudu. En kötü ihtimali kurtarabilecek kadar iyi bir elbiseydi. Eğer kıyafetlerini odaya taşınmasını daha önce emretseydi şimdi sadece bu mor elbiseye mahkum kalmazdı. Keşkeleri o kadar fazlaydı ki omuzları bu ağırlığın altında eziliyor, yüreği sıkışıyordu. Demek istemiyordu ancak bazen Lord Beast onu öylesine sıkıştırıyordu ki onunla evlenmemeyi dilediği, bunu sesli ve içten dile getirmeye ramak kalıyordu.

Tekrar bir daha nefesini verdi ve uyduruk elbisesiyle kapıya doğru yürüdü. Lord Beast'e meydan okuyacaksa bunu gözlerinin içine baka baka yapayacaktı ve bu elbise bunun bir kanıtıydı. En güzel elbisesini giymiş gibi gülümseyecek ve hiçbir şey olmamış gibi yemeğini yiyecekti.

Kapıyı kendine doğru çektiğinde karşısında Grace'i buldu. Kalçalarını yeni cilalanmış ahşap tırabzanlara yaslamış, dudakları dümdüz bir çizgi halini almış halde bekliyordu. Annabelle'i fark ettiğinde ağır aksak doğruldu ve hoşnutsuz ifadesinin üzerini ince bir bezle örterek gülümsedi.

"Üzgünüm, Lord McMyers o elbiseyi giymeniz konusunda ısrar ediyor Leydim," dedi. Her bir harfi vücudunu iğnelerken Annabelle ona kulak asmamayı tercih etti. Onu umursamadan yanından geçti ve merdivenleri teker teker inmeye koyuldu.

Her bir basamak sanki cellatına doğru attığı bir adımdı. Yürürken kalbi ağrıyordu. Lord Beast ile bu sabah ne kadar güzel anlaşmışlar, dün güzel bir gece geçirmişlerdi. Tüm bunlar tıkırında yürürken David'in ortaya çıkmasıyla her şey alt üst olmuştu. Tıpkı çocukluğunda olduğu gibi onun hayatından bir şeyler çalıyor ve onu yalnızlığa mahkum etmeye çalışıyordu. David'i bir kez daha görürse bizzat kendisi öldürecekti.

Yemek salonuna girdiğinde Lord Beast bir kral edasıyla koltuğuna oturmuş, sandalyenin koçağından sallanan bakır kadehin içi kıpkırmızı şarapla doluydu. Kaşları havalandı.

"Belle, beni şaşırtıyorsun," dedi Annabelle'yi baştan aşağı süzerken.

Kollarını önünde birleştirdi "Siz de," diye karşılık verdi parçalamaya hazır hırçın sesiyle.

Lord Beast'in kaşları kalkarken şarap kadehini dudaklarına götürüp uzun bir yudum aldı. Kadehini dudaklarından dindirip diliyle kalanını temizlerken Annabelle'in gözleri onu biran olsun terk etmeksizin üzerinde dolaştı ve ağzında duraksadı. Sakalları yeni yeni çıkmaya başlamış, yüzüne yeni bir boyut kazandırmıştı. Silkelenip kurtulabilecekmiş gibi başını iki yana salladı ve servis açılmış sandalyesine doğru yürüdü.

Annabelle & the Beast | Kraliyet Düşmanları Serisi - 1Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin