17. Bölüm

15.4K 941 44
                                    

Selamlar! Bir numaraya yerleşemedik ama hala ilk ondayız! Çok teşekkür ederim. Elimden geldiğince uzun bir bölüm yazmaya çalışacağım ancak söylemeliyim ki bu işte yeniyim ve yazmak bazen gerçekten zor olabiliyor, hele ki şu eve kapandığım yaz aylarında. Sizin için elimden geleni yapmaya çalışıyorum, elimden geldiğince uzun yazacağım. Yanımda olduğunuz için teşekkür ederim, giderek büyük bir aile oluyoruz, daha da büyüme dileklerimle!

🍂

Annabelle bukleli saçlarını sırtına atıp aynaya bakma ihtiyacı duymadan parfümüne uzandı. Henry'nin partisine gitmek için ufak bir hevesi varsa da o da zamanla sönüp gitmişti. Son birkaç gündür yaptığı tek şey kısa yürüyüşler yapmak, kitap okumak ve Lord Beast ile atışmaktı. Bazen geri çekilerek mücadele ediyor bazen de hiç olmadığı kadar hırçın karşılıklar vererek Lord Beast'in sözlerini havada bırakıp odasına çekiliyordu. Odaya girdiği saniyeden itibaren kendine "Neden buradayım" diye sormadan edemiyordu. "Neden buradayım?"

"Burada ne yapıyorum?"

Annabelle tüm zenginlikleri tatmış, en iyi öğrenimleri görmüş ve birçok yeri gezmiş bir kadındı. Hayattan tek beklentisi diğer yaşıtları gibi zengin birer kocadan çok anlaşabileceği kontrollü bir adamdı. Lord Beast'in öyle olabileceğini ummuştu ancak beklediğinden fazlaydı. Fazla kontrollüydü. Fazla ürkütücüydü. Fazla güzeldi. Fazla çirkindi. Fazla... Her şeyi fazlaydı. Tezatların kontrolsüz bir şekilde harmanlanıp zar gibi ortaya atılıp şansa bırakılmasını andırıyordu.

Birkaç damla boynuna ve gerdanına parfüm sürdükten sonra şişeyi masaya bıraktı ve eteklerini avuçlarında toplayarak odadan çıktı. Lord Beast'i ve insana tuhaf hisler yaratan karakteriyle ilgili kendine taraf belirlemeye çalışırken merdivenlerin sonunda onu izlediğini fark etti. İç çekti ve burnunu havaya kaldırarak merdivenleri inmeye başladı.

Lord Beast ürkütücü yeşil bakışlarını Annabelle'in üzerinde gezdirirken nefesini tuttuğunu fark etti. Kendi kendine söylenerek nefesini bırakırken gözlerini Annabelle'in üzerinden alamıyordu. Elbisesi incecik belini sarmış, kalçalarından aşağı gül yaprakları gibi kat kat dökülüyordu. Göğüsleri elbisenin dantelleri altındaydı. Bu sadece ona saklanmış gibi bir his uyandırıyordu. Saçları omuzlarının iki yanından dökülmüş ve buklelendirilmişti. Dudakları hiç olmadığı kadar kırmızı, teni hiç olmadığı kadar beyazdı.

"Çok güzel görünüyorsunuz Leydi McMyers," dedi Lord Beast gamzesini açığa çıkarak çapkın gülümsemesiyle.

Annabelle eteklerini kaldırarak "Teşekkür ederim, Lordum," dedi. Dün aralarındaki tartışma her zamankinden daha hararetli bir hal almıştı, dalga geçmek ya da işi şakaya vurmak yoktu. Annabelle bağırmış, Lord Beast ara sıra konuşmuştu. Sonuç olarak Annabelle'in sesi kısılmıştı ve Alfred'in küçük kızı Maria'dan öğrendiğine göre boğazı fazlasıyla tahriş olmuştu.

Yüzüne düşen küçük bir tutamı parmaklarının ucuyla geriye iterken kendi kendine bu işi bugün bitirmesi gerektiğini hatırlattı. Hep böyle süremezdi ya? Bir yerde kendinden tolerans vermeliydi. Aşta ve savaşta her şey mübahtır, derler. Kendi hayatı cehenneme döndü diye onun hayatını da mahvetmeye ne lüzum vardı.

"Annabelle," dedi. Ses tonu yumuşak, karamel gibiydi. Annabelle boynuna diktiği bakışlarını kaldırıp Lord Beast'in zehirli yeşil gözlerine baktı "Evlendiğimizden beri iyi anlaşamadığımızı biliyorum," diye devam etti. Bunu bir ateşkes anlaşması gibi resmiyetle bitiremezdi. Kendi tarzında kullanacağı kelimeleri silip yerine Annabelle'in seveceği türde kelimeler kullanmalıydı. Romantik olanlardan.

Annabelle & the Beast | Kraliyet Düşmanları Serisi - 1Where stories live. Discover now