34. Bölüm

10.4K 709 96
                                    

Hiçbir hikaye yarım kalmamalı. Hele ki aday olduğum Watty's 2016'da kazananlar listesine girmişken. Elimden geldiğince sizin için güzel bölümler hazırlayıp sunmaya çalışacağım. Umarım beğenirsiniz. 

Şövalye Beast muharebe alanını izlerken içindeki ürperti duygusu git gide daha da baskın hal alıyordu. Kısa askerlik hayatı boyunca çıktığı savaşlarda ve düellolarda kendini bu denli rahatsız hissetmemişti lakin bu diğerlerinden farklıydı. Rahatsızlık veren şey tamamen farklıydı. Düşmanı onu korkutup rahatsız etmiyordu. Tehlikenin içinde olduğunu, arkasında nefes aldığını hissediyordu. 

"Lord McMyers," diye seslendi Prens Henry. 

"Şövalye," diyerek düzeltti "Şövalye McMyers," dedi. Henry onun kellesini uçurmak istese de güçlükle kendini tuttu ve hırsla almaya yeltendiği soluğunu yavaşça dudaklarının arasından bıraktı.

"Aramızda mesafe olsun istemedim," dedi.

McMyers gülümserken "O halde adımla seslenmeniz daha uygun olur," dedi

"Maximilian," 

"Buyurun,"

Henry soluğunu usulca dudaklarının arasından bıraktı "Eşinin hamileliği nasıl gidiyormuş?" diye sorduğunda Maximilian istemeden gülümsedi.

"Her şey yolunda," dedi dudakları kendine has kıvrımlarla genişlerken "Sağlığı yerinde," diyerek cümlesini tamamladı.

Henry zoraki gülümsemesini dudaklarına yerleştirirken burnunu havaya kaldırdı "Önemli olan sağlık zaten," dedi. İçinde kopan fırtınaları dindirmek bir yana daha da körükleme arzusuyla yanıp tutuşuyordu. Bu adamın Annabelle'ye dokunmuş, onun üzerinde zevkten inlemiş olması bile ondan nefret etmesi için yeterli bir sebepti. Hangi ara ona bu kadar kapıldığını anlayamamıştı lakin bu hayatı boyunca hissettiği en kuvvetli duyguydu. Annesine, kraliyete, tahta duyduğundan daha büyük bir tutkuyla ona bağlıydı. Adına methiyeler döker, etrafa altınlar savurabilirdi. 

"Önemli olan ikisinin sağlığı," diye düzeltme gereği duydu. Bu garip bir şekilde içindeki arzuyu hararetlendirmişti. Kendi sağlığını, evladının sağlığını ve onun için en iyisini diliyordu.

"Annabelle için endişeleniyor olmalısın,"

"Doğru,"

"Annabelle ender bulunan güzelliği ve yumuşak kalbiyle değerli bir kadın. Ona sahip olduğun için şanslısın lakin bunun kıymetini biliyor musun?" diye sorduğunda Şövalyenin bakışlarındaki saklı duygular yeşil çatlakların arasından zehir gibi sızdı.

"Bunu sorgulamak senin haddin değil," dedi.

Henry kibirle "Elbette benim haddim. Ben senin kralınım," dedi.

"Gelecekteki,"

Henry gülümsemesini genişletirken "Şu andan itibaren," derken ellerini kemerlerine taktı "Kral öldü ve ben tahtın tek varisi, şu andan itibaren kralım," dedi.

Beast "Taçsız kral," diye homurdandı taç giyme törenine gönderme yaparak.

Henry burnunu havaya kaldırarak yüzündeki tiksinti ifadesini dağıtmaya çalıştı ancak bunda başarılı olduğu söylenemezdi. Boğazını temizledi "Sözlerine dikkat et, Maximilian. Burası savaş alanı," dedi.

Başını aşağı yukarı sallarken "Haklısınız ve yüksek müsaadenizle savaş planıma geri dönmek isterim," dedi. Henry'nin sözlerini ciddiye aldığı yoktu, krala karşı saygısı hiç olmadığı kadar kuvvetliydi lakin otoritesi ve gelecekti varisi Henry'e zerre tahammül edemezdi. Ülke bataklığın ucundaki koyundu ve artık çamura bulanmasına ramak kalmıştı.

Henry öfkeyle burnunda soludu. Ne diye bu adama katlanıyordu ki? Artık o kraldı ve birinin sözünü dinlemeye mecbur değildi. Bununu havaya kaldırdı ve baş parmaklarını işlemeli kemerine geçirerek kendi etrafında yarım tur atıp çadırdan çıktı. 

"Askerler," dedi çadırın kapısında dikilen iki adama. Adamlar duruşlarını gösterişli hareketlerle dikleştirerek kralı dinlediklerini belli ettiler "Şövalye McMyers'ı vatana ihanetten tutukluyorum, onu idam meydanına getirin," diye emir verdiğinde askerler şokla yuvalarından fırlayacakmış gibi büyüyen gözlerini önce yeni krala hemen arkasından da birbirlerine çevirdi. İki asker de hareket etmeyince Henry iyice köpürdü "Ne dediğimi duymadınız mı?" diye kükredi.

"Efendim, Şövalye McMyers'ın kral tarafından dokunulmazlığı var, aksi yönde bir emir gelmeden isteğinizi yerine getiremeyiz," dedi diğerine göre daha cesur olan asker.

Henry tıslarcasına güldü "Artık kral benim. Şövalye McMyers'ın dokunulmazlığını kaldırıyorum. Onu idam sehpasına getirin yoksa siz de onunla aynı kaderi paylaşırsınız." diye kükredi.

Askerler istemeyerek de olsa buyruklarını yerine getirerek selam verdiler ve kılıçlarını kınından çıkararak çadırın perdesini aralayıp içeri girdiler.

"Lordum," diyerek diz çöktü ikisi de.

Şövalye McMyers omzunun üzerinden sadakatle eğilen iki askere baktı "Sorun nedir?" diye sordu. Askerler doğrulduğunda saldırıya hazır kılıçlara ve askerlerin yüzündeki kararlılıkla dolu itaate baktı. İç geçirdi  ve başını salladı.

Yönetime karşı çıkabilirdi. Henry'i öldürüp tahta geçebilirdi. Buna benzer onlarca şey yapabilirdi ancak o sessizliğini koruyarak üzerindeki silahları birer birer çıkardı ve teslim oldu.

Neden?

Çünkü adaletin sağlanabilmesi için bazen kanın dökülmesi gerekirdi.

Annabelle & the Beast | Kraliyet Düşmanları Serisi - 1Where stories live. Discover now