9. Bölüm

14.2K 904 34
                                    

🍂

Annabelle mum ışında parlayan camdaki cılız yansımasına baktı. Gece saat kaçtı, sabaha kaç saat kalmıştı bilmiyordu. İçi buruk, dudakları mühürlenmiş gibi birbirine yapışmış halde Lord Beast'in geri gelmesini bekliyordu. Geleceğine dair umutları her geçen saniye biraz daha erirken o yine de yeşil tutmaya çalışıyordu. Nefesini usulca vererek üzerindeki ince sabahlığa iyice sokuldu, odanın içi iyice soğumuştu.

Ağır adımlarla yorganın altına girip gözlerini açık tutmaya çalışarak mumlara baktı. Uyanık kalmak için soğuğa ihtiyacı vardı, sıcak bütün bedenini uyuşturmuştu ancak yerinden kalkacak gücü kendinde bulamıyordu. Gözleri nefes alışverişiyle uyumlu olarak açıp kapanırken Lord Beast, Annabelle'in nefes alışverişine uyumlu olarak birasını yudumluyordu.

Yıllar boyu kendi kabuğuna çekilip kaplumbağa gibi yaşamayı tercih etmişti. Evi sırtında, dertleri sırtında yaşamaya alışmıştı ancak günün birinde bir kadın çıkıp sırtındaki eve ortak olmuş ve hiçbir şey söylemeden sırtındaki dertlere ortak olmaya hazır bekliyordu. O kaplumbağaydı. Kabuğu, evi, tek kişilikti.

Başkasına yer yoktu.

Boş bira bardağını masaya çaptığında göbekli dükkan sahibi sağa sola yalpalar gibi Lord Beast'e yürüdü. Üzerindeki beyaz önlük rengini kaybetmiş, griye hatta daha kirli kahverengine çalıyordu. Lord Beast tiksintiyle yüzünü buruşturdu ve önlüğe bakmamaya çalışarak bira bardağını adama itti. Adam arkasındaki fıçıdan birayı doldurdu ve Lord Beast'e itti.

Onun kanunlarına göre kadınlara güvenilmezdi. Kadınlar sadece üremek, rahatlamak ve casusluk için birer araçtı. O, bunu böyle kabullenmişti. Gerek annesi olsun gerek kız kardeşi, hepsi bir yerde buna hizmet ediyordu ancak neden Annabelle'i o kefeye koyamıyordu. Tıpkı annesi ve kız kardeşinde olduğu gibi elinden geldiğince onu kollamak ve sevmek istiyordu. Daha onun bir araç ya da başka bir şey olup olmadığını bilmiyordu.

Bardaktaki içkiyi kafasına dikti ve yarısını içip bardağı tezgaha bıraktı. Cebindeki keseden birkaç altın çıkarıp fazla fazla bira bardağının yanına bıraktı ve dükkan sahibinin sırtına diktiği iğneleyici bakışlara aldırmadan çıktı. Sağa sola yalpalayarak bağlı duran tek atına yürüdü. İplerini çözüp tek seferde atın üzerine çıktı ve atı topuğuyla dürttü.

Eve geldiğinde atı ağacın altına bağlayıp yalpalayarak kapıya yürüdü. Cebindeki yedek anahtarıyla kapıyı açıp büyük, ahşap kapıyı omzuyla itip içeri girdi. Kapıyı sırtıyla destekleyerek kapatırken evin hizmetlisi Alfred mutfak kemerinin altında, karanlıkta yüzünü gösterdi. Hiç şüphesiz elinde sopası olduğunu tahmin ediyordu Lord Beast.

"Efendim?" dedi Alfred uykulu ve bir o kadar da sert sesiyle.

Lord Beast homurdanmakla yetindi. Ağzını açıp tek bir kelime söylemeye mecali kalmamıştı. Ayaklarını sürüyerek merdivenleri çıktı ve yatak odasına girdi. Çok kısa bir an için Annabelle'in varlığını unutmuştu ancak odayı saran mum kokusu ve yataktaki silueti onu tekrar hatırlatmıştı. Üzerindeki ceketini çıkarıp koltuğun üzerine bırakırken gözleri Annabelle'in üzerinde dolanıyordu. Ayakkabısının topuklarına basarak çizmelerini çıkardı. Gömleğini başından sıyırdı ve Annabelle doğru yürüdü.

Annabelle uykusunun Lord Beast'in başucunda bitmek üzere olan mumu üflemesiyle ürperdi lakin bu uyanmasına yetecek kadar güçlü değildi.

Lord Beast dizlerinin üzerine oturarak küçük bir çocuk gibi ellerini dizlerinin üzerine koyarak meraklı bakışlarını Annabelle'in yüzüne dikti. Biçimli, gür kaşları, minik ve kalkık burnu, kırmızıya hatta bordoya çalan dolgun dudaklarıyla fiziken birçok erkeğin gönlünü fethedebilecek kadar güzeldi. Kızıl ve bukleli saçları yumuşacık görünüyordu, Beast onlara dokunmak ve okşamak istedi.

Eli uzanıp Annabelle'in saçlarının arasına daldırdı. Parmakları yumuşak saçların arasında tıpkı suyu andıran berraklığıyla akıp giderken Lord suratını daha da astı.

"Seni istemiyorum," dedi. Hiç olmadığı kadar kendinde ve ayık hissediyordu. "Bu evde, yatağımda ya da kolumda seni istemiyorum. İki günde yıktığın eski hayatımı senden geri istiyorum, Annabelle ama seni istemiyorum."

Lord Beast ellerini yumuşacık, kızıl bukleli saçların arasından çekip ayağa kalktı. Yatağın diğer ucuna doğru yürürken Annabelle ıslanan gözlerini sımsıkı kapatarak gözyaşlarını hapsetti. Lordun soğuk parmaklarını saç diplerinde hissettiğinden beri lenfindeydi ve söylediği her kelimeyi duymuştu. Pişman olmadığını söylemişti, evet lakin o özler şimdi fütürsuzca teker teker boğazına dizilmişti.

Lord Beast pantolonunu çıkarıp örtünün altına girdi ve birkaç düzensiz, sesli soluğun ardından göğsü ritmik hareketlerle inip kalkarak sızdı. O uykusunun derinliklerine gömülürken Annabelle'in gözyaşları ona baş kaldırır gibi saklandığı kuyudan taşıyordu.

Gözlerini araladı ve sabaha kadar aralık camdan içeriye giren rüzgarla bordo perdenin sallanışını izledi. Güneş yükseldi, da kızıla çalarken Annabelle kendini bir kez daha uykuya teslim etmişti.

Annabelle uykuda olduğu birkaç saat boyunca sayısız kabul görmüştü. Düzeni olmayan, dağınık, karanlık ve yaratıklarla dolu kabuslarının sebebi belirsizdi. Bilinci ağır ağır kendine gelirken kollarının arasına aldığı şeye -sert bir yastık ya da çarşafa benzer bir şey olduğunu düşünüyordu-daha sıkı sarıldı. Bilinci yerine gelirken kollarının arasındaki şeyin yastık olmadığını fark etti. Sıcaktı, sadece yarısı bükülüyordu ve biraz tüylüyü.

Gözlerini araladığında burnunun hemen ucundaki şeyin Lord Beast'in bronz teni olduğunu gördü. Onu uyandırmamaya çalışarak kolunu usulca bırakıp kendini geri çekerken iç geçirdiğini duydu.

"Günaydın," dedi Lord Beast daha açılmamış uyku sersemi sesiyle.

Annabelle kendini yastıklara bırakıp karyolasının dört direğinin arasından işlemeli tavana baktı. Kendine geldiğinde "Günaydın," dedi.

Lord Beast yatakta oturur konuma alırken Annabelle baktı, gözleri kızarmışlarsa çökmüştü. Tek bir kusur olmayan yüzünde pembe yanaklarına eşlik eden mor göz altları vardı.

"Beni mi bekledin?" diye sordu. Annabelle, Lord Beast'in yüzüne kısa bir bakış atıp hızlıca yatakta oturur konum aldı. Bir yerden feda etmesi gerekiyordu, hayır derse Lord daha fazla irdeleyecekti.

"Evet," dedi donuk sesiyle.

"Beklememeni söylemiştim,"

Avurtlarını ısırdı "Haklısın," dememle yetindi. Dün akşamki sözlerini duymadaydı muhtemelen karısı olduğunu ve ona her daim destek olacağını söyler, kendini tamamen ona bırakırdı lakin o sözlerden sonra bunu yapması pek mümkün görünmüyordu.

"Haklıyım," diye mırıldanarak yataktan kalktı. Annabelle onun arkasından dik dik bakmaya hazırlanırken çıplak poposunu görmek yanaklarının kızarmasına sebep olmuştu. Başını önüne çevirip gözlerini tırnaklarına dikti.

"Sonsuza kadar böyle mi sürecek?" diye sordu kendi kendine. Onunla aynı yatakta yatmasına rağmen hep ona uzak mı kalacaktı? O sözlere bakılırsa hep böyle kalacaktı. Belki kaçardı. Uzaklara gider, geride ya ölüm haberi kalırdı ya da koskocaman bir leke.

Lord gömleğinin düğmelerini iliklerden "Bu hafta içinde orduyla birlikte keşif yapmaya gideceğiz. Bir ay kadar buralarda olmayacağım" dedi. Yataktan kalkmadan hemen önce Annabelle başını salladı ve onaylar anlamda bir ses çıkararak yataktan kalkıp sabahlığını üzerine geçirdi. Bir yanı onun gitmesini istemese de diğer yanı ondan uzak durmasını istiyordu. Dudaklarını dişlerinin arasına çekerek başını camdan dışarıya çevirdi.

Selamlar, umarım bölümü beğenmişsinizdir. Yakında daha da aktif olmaya çalışacağım. Seviliyorsunuz :*

Annabelle & the Beast | Kraliyet Düşmanları Serisi - 1Donde viven las historias. Descúbrelo ahora