yalanlar

239 8 0
                                    

Odanın içinde bir sağa bir sola koşar adımlarla volta atıyordum. İçimde bir çok şey değişmişti. Kırılmıştım,  ihanete uğramıştım. Tek varlığım olan ailem büyük bir yalandı. Aile. Nasıl da önemli nasıl da hassas bir konuydu. Bu sevgilinin aldatması gibi değildi bir yılı unutup gideceğim. Tüm ömrümü etkileyecek bir kara lekeydi artık. Boğazımın ağrıdığını hissediyordum. Söylemek istediğim kelimeler canımı yakıyordu. "Baba doğru mu?" Diye sormak o kadar ağırdı o kadar öldürücüydü ki.

Ani bir kararla annemi aradım.

"Hüzzam'ım kızım" dedi açar açmaz telefonu. Anneme üzülüyordum. Ama ona kesinlikle acımıyordum.

"Anne ne yapıyorsunuz?" Diye sordum. 

"Hümeyra'yla uğraşıyorum. Sabahtan beri bir şey yemedi doğru dürüst" dedi sinir olmuş ses tonuyla.

"Babam nerde?" Diye sordum. Acaba evde miydi? Yoksa kızıl saçlı kadının yanında mıydı? Ve diğer kızının yanında mıydı?

"Arkadaşının yanına gitti" Diyince elim ayağım uyuşmaya başladı. Kesin o kadının yanındaydı.

"Hangi arkadaşı?" Diye sordum.

"Kemal'in yanına uğrayacaktı" dedi ezberlemiş gibi. Bu cümleyi babam nerde diye sorduğumda cevap olarak çok sık kullanırdı. Yoksa Kemal diye çıkıp onların yanına mı gidiyordu?

"Hümeyra'nın hastalığı ne oldu?" Diye sordum.

"Doktora gideceğiz haftaya kontrole" dedi. Tık tık cevap verdiği için annemin yalan söylediğinden emin olamıyordum. Yada rolünü güzel oynuyordu.

"Bende sizinle geleceğim" dedim. Şimdi kokusu çıkardı. 

"Gel kızım" diyince şaşırmıştım. Ama beni odaya sokar mıydı?

"Neyse annecim görüşürüz" diyip telefonu kapattım. Aklım yine allak bullak olmuştu. Anneme mi yoksa aşağıdaki pisliğe mi inanacaktım? 

Bu sefer babamı aradım. Kemal'in yanındayım derse gidip kontrol edecek halim yoktu. 

"Babacım nerdesin?" Dedim telefonu açar açmaz.

"Marketteyim. Noldu yoksa eve mi geldin?" Diye sordu. Kalbim hızlı hızlı atınca "Yok evde değilim. Öylesine sordum.Kemal amcam da yanında mı?" Diye sorunca "Neden sordun?" Diye sordu. Babam üstü kapalı konuşurdu hep.

"Acaba rakı sofrası mı kuracaksın diye sordum da." Dedim bahaneler arasından.

"Yok kızım o memlekete gitti" Diyince beynim uyuştu. Ne diyeceğimi bilememiştim o an cevap vermeye gücüm yoktu. Telefon kulağımda öylece kalmıştım. Hareket etmek istiyordum ama edemiyordum.

"Alo,Hüzzam" diyince babam kendime gelip hızlıca telefonu kapattım. Hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığımda rahatlamıştım biraz olsun. Ama sinirim içimde dönüp duruyor, çıkartıcak bir yer arıyordum. Ve ben sinirlenince hıncımı eşyalardan çıkartırdım. Yastıkları alıp atmaya, dolapların kapaklarını açıp çarpmaya başladım. Evet, bunu yapmak sinirimi atmama neden oluyordu.

Merdivenlerden ayaklarımı yere vura vura indim. Salona geçtiğinde Zehra da ordaydı.Merakla bana bakıyordu. Önüme gelen her şeyi yıkmaya başladım. Camlar tuzla buz oluyor, birkaç parçası tenimi kesiyordu. Ama acıyı hissetmeyecek kadar uyuşmuştum.Değerli gibi gözüken vazoları yere atmış, tabloları bile duvarlardan çıkarmıştım.

Burak koşar adımlarla içeriye girip "Hüzzam hanım" diyip dibime kadar geldi. Ama onu takmadan her yeri dağıtmaya devam ettim. Kendimi kaybetmiştim ve bu evi onların başına yıkmak istiyordum.
"Hüzzam kendine gel" dedi Burak beni tutup gözlerimin içine bakıp.

"Bırak" diye bağırıp koltuğu tekmelemeye başladım.

"Hüzzam" Diye bağırdı Fırat ama takmadan etrafı dağıtmaya devam ediyordum. Zehra da "Burak, Burak tut şu ruh hastasını." Diyince iyice sinirlerim tepeme çıktı.

"Ben miyim ruh hastası? Siz kendinizi ne sanıyorsunuz?" Diye çıkıştığım anda Burak beni kucağına alınca onu tekmelemeye başladım. "Bırak beni." Kollarından kurtulmaya çalışıyordum ama gücünden dolayı kollarımı hareket bile ettiremiyordum.

"Odasına kilitle. Sen de içeride kal. Birazdan Asya sana malzeme getirir" Diye açıkladı Fırat. Ne malzemesi? Burak ne yapacaktı bana? Korkmaya başlamıştım. İçimi kaplayan huzursuzlukla "Bırak beni bir şey yapmayacağım söz" Dedim sakin ses tonumla. "Fırat söz dedim" Diye bağırdım.

"Burak götür. Sözüne güvenemeyeceğimizi öğrendik. " Diye tekrarladı Fırat. Zehra da olanları sadece izliyordu.

"Bırak beni Burak. Sana bırak dedim" Dedim merdivenleri çıkarken. Odaya girip beni yatağın üzerine bırakınca odadan çıkıp kaçmak için harekete bile geçmedim. Çünkü ayağımın altında birkaç cam kırığı batık halde duruyordu. Burak içerden kapıyı kilitleyip anahtarı cebine koydu.

"Bu halde hiçbir yere kaçamam" Dedim sinirle.

"O halde en son koltuğu iktiriyordunuz ama" dedi gülerek. Elime geçen yastığı ona doğru fırlattım.

"Beni sinir edersen burayı da aşağısı gibi dağıtırım" Diye tehdit ettim onu.

"Zaten dağınık değil mi" Diyince tek ayak üzerinde sekerek kapıya dayanıp yumruklayıp bağırmaya başladım.

"Çıkarın beni burdan. Açın şu kapıyı" Burak arkamdan gülmeye başlayınca sağlam ayağımla kapıya tekme attım.

"Fırat, Zehra tamam sözünüzden hiç çıkmayacağım. Lütfen Burak burdan çıksın." Diye bağırdım. Sesimi sadece ben duyuyordum sanki kimse beni dinlemiyordu. Yere oturup ayağımdaki cam parcacıklarını çıkarmak için uğraşmaya başlamıştım ki kapı çalınca kendimi geri çektim. Burak kapıyı açıp Asya'yı ve Zehra'yı içeri aldı. Zehra "Hüzzam biraz konuşabilir miyiz?" Diyince istemsiz olarak gülmeye başladım. "Konuşulcak ne kaldı ki?"

"Haklısın. Ama artık bir aile olmak için uğraşmamız lazım. Bundan kaçış yok Hüzzam. Kabul etmek zorundasın." dedi uysal bir şekilde.

"Mafya bir adam bana melek rolü yapsa ne fayda." Diyince yatağımın kenarına oturdu.

"Hüzzam nefret ederek bütün bir ömrünü bu evde geçiremezsin" Diyince "haklısın" Diyip başımdan savmaya çalıştım. Bu konuşma yada tartışma her neyse uzayıp gidecekti.

"Bir şey olursa gelip benimle konuşabilirsin. Fırat ile konuşurum. Bir süre sana görünmez" Diyip odadan çıktı. Fırat'tan hiçbir farkı yokken bana burda laf cambazlığı yapıyordu.

"Hüzzam hanım ayağınızı uzatırsanız" dedi Burak, Asya'nın elindeki kutuyu alırken. Demek ki malzeme dediği ilk yardım kutusuydu. Şuan rahatlamıştım.

"Ben de çıkayım. " derken Asya kapıya doğru yöneldi. Yanımda durup "yatağa çık istersen" diyince zorla ayağa kalkıp yatağa oturdum. Bacaklarımı uzatırken Asya da odadan çıkıp kapıyı kapatmıştı.

"Biraz yakabilir" derken ayağımı tutup batikonlu pamuğu ayağıma değdirdi. Camları çıkartırken cımbızla bu kadar çok acımamıştı canım. Ayağımın altına bant yapıştırıp "geçmiş olsun" diyip eşyaları topladı.

"Burak" diyince bir an duraksadı. Bana bakınca "teşekkür ederim" diye mırıldandım.
Hafifçe gülümseyip dışarı çıktı. Kendimi geriye doğru atıp büyük bir of çektim.

Artık ağlamaktan gözlerim her daim şiş geziyordum. Telefonumu elime alıp oyalanmak istedim. Aklıma bir an Atlas hoca geldi. Arasaydım ve yardım isteseydim acaba ne yapabilirdi? İnstagramdan onun fotoğraflarına bakmaya başladım. Allah'ım çok yakışıklıydı. Şimdi ben ona nasıl annesi hakkında bir şeyler sorabilirdim ki? Fırat ile olan bağının ne olduğunu nasıl sorabilirdim? İçim daralıyordu. Bir sonraki güne geçmek istemiyordum. Ve özlüyordum. En çok da Hümeyra'yı.

Aniden Kerem'den mesaj bildirimi geldi. Bunun üzerine Kerem ile muhabbet etmeye başladım. Hem ağlıyor hem mesaj yazıyordum. Gözlerim acıyınca telefonu bırakıp boş boş tavana baktım.

* YALNIZ KUŞ *        Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin