hayale adım adım

141 6 0
                                    

"kusura bakma önemli bir telefon bekliyordum da" diyince kendimi gerilmiş hissettim. Dışarı çıkacağı kişi miydi?

"Efendim Ezgi hanım?" Dedi.

"Yalnız o evde" dedi.

"Tamam, atarım gidince. Görüşmek üzere, iyi günler" diyip telefonu kapattı.

"Hüzzam eve uğrasak senin için sorun olur mu? Ezgi hanıma bir kağıdın fotoğrafını atmam gerek, sonra geri çıkarız" diyince "hocam beni burda bırakın o zaman. Sizi de daha fazla tutmayayım ben" dedim.

"Gerçekten canın istiyor mu bunu" dedi motorun aynasını tutup beni görmek için çevirdi. Aynadan göz göze gelince konuşamamıştım bile. Bakıp kalmıştım gözlerine.
"Ben de öyle tahmin etmiştim" dedi. Boşluğuma gelmişti ki. Of Hüzzam neden tutulup kalırsın ki?

İlerleyip ara sokaklarda bir o yana bir bu yana döne döne nihayet durdu.

"Bekliyorum hocam sizi" Dedim.

"Gelirim on dakikaya" dedi. On dakika mı? Biraz kestirmek için çok iyi bir süreydi. Tekrar motorun üzerine çıkıp başımı öne yasladım. Sanki sıranın üzerinde uyuyor gibiydim. Şuanki uykum da bi o kadar tatlı geliyordu.

Geri döndüğünü fark edince motor tepesinde geri kaydım. Motora geri binince tekrar ilerlemeye başladık. Nereye gidiyorduk hiçbir fikrim yoktu. Motoru durdurunca aşağıya indim.

"Buraya daha önce gelmiş miydin?" Diye sordu.

"Hayır. Önünden bir çok kez geçtim ama hiç girmedim" dedim. Yine aynı şeyi söylüyor gibi olmuştum.

"Genelde dışında fotoğraf çekilmek için geliyor insanlar zaten. Biraz farklılık olsun, içine girelim" dedi Atlas hoca değirmeni gösterip.

Döne döne merdivenleri çıkıp odanın içine girdik. Sanırım hesap kitap odası da burasıydı. Eskiden fazla kullanışlı olan bu yer şimdi ölüme terk edilmişti. Atlas hoca ilerleyip camı açtı. Fazla tozluydu pencereler. Tahta çerçevenin üzerinde birikmiş toz bulutu hareket edince yere düşmüştü.

"Böyle yerleri bu halde görünce gerçekten üzülüyorum." Diyip ellerini birbirine çarptırdı. "Şu manzarayı sen de görmelisin" diyip bana doğru baktı.

Yanına doğru ilerleyince kolum koluna değmişti. Kalbim ağzımda atmaya başlamıştı.
"Herkesim gitmediği, kıyıda köşede kalmış güzellikleri bulmakta üstünüze yok" dedim gülümseyip.

"Kafede oturmaktansa bu küçük pencereden gemileri izlemek daha çok keyif veriyor bana. Canım sıkıldığında bu değirmene gelirim. Saatlerce manzarayı izler, güneşi batırdıktan sonra geri dönerim" dedi.

"Şehiri bir de sizin gözünüzden görmek lazımmış" dedim ona doğru bakıp.

"Bir de yapcak bir şey yok derler" diyip pencereyi geri kapattı.

"Gel aşağıda çay içelim. Sonra döneriz" diyince başımı sallamakla yetindim.

Değirmenin dibine atılmış iskemlelere oturduk. Kırmızı beyaz kareli, örtüyle örtülmüş masalar vardı. Her bir masada da metal silindir kutuya şekerler doluşturulmuştu.

"İki çay" dedi Atlas hoca bize doğru bakan benden küçük olduğunu tahmin ettiğim esmer çocuğa.

"Teşekkür ederim bana zaman ayırdığınız için" dedim mavi gözlerinin içine bakarken.

"Ben teşekkür ederim" diyip gülümsedi. Cebinden telefonunu çıkardı. Oraya buraya girerken çaylarımız gelince telefonu masaya bıraktı. Güneş tenime değdikçe hissettiğim sıcaklığı, esen tatlı rüzgar dengeliyordu. Esinti o kadar hafifti ki, saçlarımı yavaşça hareket ettirdikçe beni sersemletiyordu. Zaten gram uyku uyumamış biri olarak iki gündür, hemen dalacak bir halim vardı.

* YALNIZ KUŞ *        Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin