Uçan çekirdek

78 5 0
                                    

Artık rahatlıkla onu belinden tutabiliyordum motorla giderken. Yine bir süre sonra elini elimin üzerine koyup sıkıca tuttu. Çok yavaş ve kenardan gidiyordu. Kale yoluna gelince endişelendim. Bildiğin kaleye çıkmaya başlamıştık. Yokuş yukarı ve keskin virajlarda korktuğum gibi olmadan geçtik. Motoru durdurup kaskı çıkardım.

"Kalede en güzel manzara burda bence." Dedi.

"Biz hep en yukardaki yere gidiyorduk."dedim.

"Biliyorum orayı da. Ama bak burdan arka taraf da gözüküyor" dedi. Gerçekten de dediği gibi kalenin arka tarafları da gözüküyordu. Manzaranın önü açıktı. Direk uçurumun kenarına kurulmuş bir kafeydi. Ailecek gittiğimiz yerin etrafı dağlık yerdi.

"Yanıma otursana" dedi. Karşısındaki sandalyeyi çekerken geri bırakıp yanına geçtim. İkimiz de ızgara tavuk siparişi verdik. Yakasına astığı gözlüğünü alıp taktım.

"Yakıştı" dedi gülümseyip.  "Bol" diyip başımı eğdim. Gözümden düşen gözlüğü elimle tuttum. "Kızma silerim" dedim camlarına elim değdiği için. Biraz titiz birisi gibi durduğu için kızmadan önce açıklama yapmıştım.

"Ona neden kızayım?" Diyip sigara paketini çıkardı. Onun gıcık birisi olmasından ziyade sigara içmesine daha çok sinir oluyordum. Ve her seferinde ona yenik düşüyordum. Onu sevmek istiyor, daha yakın olmak istiyordum ama aramızda bir şey olmayacağı kesin sınırlarla belli edilmişti.

Çantamdan kendi gözlük kutumu çıkardım. Hem kendi gözlüğümü taktım hem de bezle onun gözlüğünü sildim.

"Tak bakayım" diyip bana doğru eğdi başını. Gözlüğünü onun gözüne takarken yemeklerimiz de gelmişti.  Telefonunu yine havaya kaldırınca "bu fotoğraf aşkı nerden geliyor?" Diye sordum.

"Anı biriktirmeyi sevdiğimi söylediğimi hatırlıyorum" diyip kolunu omzuma attı. Ben de hafifçe ona doğru eğilip gülümsedim. Direk instagram hikayesinde paylaşınca öylece kaldım. Ya Mısra hanım siz fotoğraf çekilmek için can atarsınız ama o gelip benimle çekilir diye düşündüm. Mısra yalnız sürekli bizi birlikte görmeye başlamıştı. Fark edecekti bir şeyleri. Söylenti yaymazsa iyiydi.
"Mısra'dan laf hazır yarına" dedim.

"Neden?" Diye sorunca "hiç" dedim. Kendi yorumuna bıraktım. Ama aklında kuşku düşürmüştüm ya iyi olmuştu.

"Şuna baksana" diyip sol tarafımı işaret etti. Başımı çevirince bize doğru gelen çocuğu gördüm. Zar zor yürüyordu çakıl taşlarından dolayı. 

Çocuk eline aldığı bir kaç taşı çantamın yuvarlak fermuarından geçirip oyun oynamaya başlamıştı. Annesi hemen panik olunca "sorun değil. Oynasın" diyerek kadının gelmesini engelledim. Zaten hemen önümüzdeki masada oturuyorlardı.
Yemeğimizi bitirince Atlas hemen iki kahve söylemişti.

Telefonu çalınca açtı hemen. Kimin aradığını görememiştim. "Hüzzam ile beraberim" dedi sigarasını çıkartırken. "Sorayım, dönerim sana" dedi.

"Yiğit çağırıyor. Evine" dediğinde "yok ya siz gidersiniz" dedim.

"Artık rahatça takılabilirsin bence sebebin de hazır" dedi göz kırpıp.

"Dışarda buluşsaydınız gelirdim de" dedim.

"Kimden çekiniyorsun ki? Gerçi hala sizli bizli konuşuyorsun" Dedi.

"O saygıdan. Bir de ağız alışkanlığı oldu artık" dedim. Garibime gidiyordu ona sen diye hitap etmek.

Kahvelerimiz gelince "Lokum yiyebilir mi?" Diye sordu Atlas hoca yanımızda dolaşan çocuğun annelerine doğru seslenip.

"Yer yer"dedi babası. "Tatlıya bayılır"

"Masaya oturtsana" dedi Atlas.
Çocuğu kucaklayıp masaya oturttum.

"Ağırmış" diyince güldü "yine aklına geldi değil mi? Nereye kadar sürdüreceksin?"diye sordum.

"Sanırım her tuvalete girdiğimde aklıma gelecek artık" diyip kahkaha attı.

"İğrenç"dedim. "Yalnız bir ara kızacaksın diye gerçekten çok korktum" dedim.

"Kızdım zaten.Sen o çıkan el izime dua et" dedi.

"Orası ayrı olay zaten" dedim gülerek.
Atlas lokum verince iştahlı iştahlı yemeye başladı. Atlas'ın elindeki küçük lokum üç ısırıkla bitmişti. 

"Sayende hayatımda başıma gelen en saçma olayı da yaşamış oldum"dedi.

"O da güzel. Aklınızda yer ederim işte fena mı?" Dedim.

"Sen o yeri zaten bestelerimden birine adını verdiğimde ettin" dedi sakince. Öylece kalakaldım. Biraz esseydi hava çok yardımcı olurdu bana. Yine sıcak basmıştı beni.

Çocuk yine lokum isteyince Atlas hoca bir tane daha yedirdi. Yine isteyince "olmaz artık. Tatlı komasına mı  girceksin? İçi yandı çocuğun suyunu versene" dedi bana. İçmediğim suyu uzattım. Bir de ona su içirmişti.

"Hadi tamam git artık oynayabilirsin" diyip onu aşağıya indirdi. Çocuk yine ortalarda taşlarla oynamaya başladı.

"Hemen sıkıldın bakıyorum da" dedim lokumları yedirtip onu aşağıya indirince.

"Sıkılmadım. Kalkalım mı?" dedi bana doğru bakarak.
Çantamı alıp omzuma taktım.
Bahçede ilerlerken Atlas hoca duraksayınca onu izledim. Ağaçtan kiraz koparıp eliyle üzerindeki tozu sildirdi. Daha sonra ağzıma doğru ilerletti. Ama çok yukarda tutuyordu.

"Ağzını aç" diyince başımı kaldırıp ağzımı açtım.

"Elma yedirmiyorum. Küçük aç." Diyince kısa bir kahkaha attım. Kirazı yiyip çekirdeğini uzağa fırlattım. Motora binerken gülümseyip gülümseyip duruyordu "Noldu? " Diye sordum.

"Hiç" dedi. Ama daha çok gülmeye başlamıştı.

"Ya noldu yine?" Diye sordum. "Neden gülüyorsun?" Diye sordum merakla ardından. Hala gülümsüyor olması sinirimi bozmuştu.

"Çekirdeği o kadar uzağa nasıl fırlattın?" Diye sorunca utandım kendimden. Sonra da utanılacak bir şey olmadığını düşündüm.

"Ya hadi arkadaşın seni bekliyor bak habire mesaj atıyor" dedim.

"Tamam uçarız hemen" diyince "Hayır bırak da uçmak kuşlara özgü kalsın" dedim.

"Bir de kiraz çekirdeğine özgü" diyince elindeki kaskını alıp başına geçirdim. Susması gerektiğini söylememe gerek yoktu.
"Kale yolu tehlikeli sende kalsın" dedi kaskı çıkartıp.

* YALNIZ KUŞ *        Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin