hastalık

152 8 0
                                    

"Hüzzam iyi misin?"Diye sordu Atlas hoca.

"Yorgun hissediyorum sadece kendimi" dedim ve "lavabo ne tarafta?" Diye sordum.

"Odamda" diyince biraz tedirgin oldum. Ah onun özel alanına mı girecektim?

"Elimi ağzımı yıkayacaktım" dedim ve ona baktım o da yıkayacaktı o da gelseydi benimle daha iyi olurdu. Masayı sildiğimde elimdeki peçeteyi alıp çöpe attı.

"Gir hadi ben de ellerimi yıkayacağım" dedi.

"Tamam ne kadar çok hadi kelimesini kullanıyorsunuz. " dedim. Hadi çal. Hadi başla. Hadi gel.

"Bunu söyleyen tek sen değilsin" dedi arkamdan gelirken. Odasına girdiğimde çift kişilik yatak karşıladı beni. Düz lacivert rengi yatak örtüsü vardı. Beyaz komidin vardı yatağın her iki yanında. Ama daha fazla etrafa bakmayıp gözlerim kapı aradı. Hemen aynalı dolabın yanına ilerledim.

"Çok tuhaf." Diye mırıldandım.

"Tek kişi için normal" dedi o da sessizce.

Elimi yıkarken aynaya bakmıştım ki aynada bile nota karalı olduğunu fark ettim. Ellerimi silerken aynadan Atlas hocayla göz göze geldim. Hala kan çanağı olan gözlerimi onun üzerinden çektim. Ellerini yıkamaya başladığında "Hadi aklınıza geldi de kalemi nerden buldunuz?" Diye sordum.

"Cebimdeydi" dedi ellerini kurularken.

Vücudum hissizleşiyordu sanki. Onunla aynı evde yalnız olmanın verdiği heyecan bütün vücudumu sarsmıştı.

"Madem evdeyiz, ya oyun oynayalım ya da film izleyelim" dedi.

"Ne oyunları var?" Diye sordum.

"Kart, araba yarışı, pes, jenga" dedi düşünürken tek tek. "Dart, tavla" diye saymaya devam etti.

"Tavlaya asla hayır demem" dedim neşeyle.

"İddialıyım diyorsun yani" diyince "o hem de baya" dedim. "Şansım son günlerde pek de iyi gitmese de" dedim gülüp.

"Napıcaksın şansı. Senin şansa ihtiyacın yok. Şans kusurları, şanssızlık da değerleri ortaya çıkarır diye bir söz vardır" dedi banyodan çıkarken. Özlü sözler de tamamdı şiirden sonra.

Her yer pırıl pırıldı. Tam da Atlas hocaya göreydi. Toza tahammül bile edemezdi bence o.

Konsolun ilk çekmecesinden tavlayı çıkartıp bana uzattı. Ortada bir eşyası bile yoktu. Şaşırtmıştı beni doğrusu.

Tavlayı kaptığım gibi salona geçtim. Her yeri mavi beyaz yapmasından en sevdiği rengin o olduğunu düşündüm. Zaten tişörtleri gömlekleri genelde mavi ve yeşil tonlarındaydı.

Tavla oynamaya başlarken ben altı o beş atınca zarları alıp ilk hamleyi yapan ben oldum. İlk atışta altı altı gelince "sen şanssızsan ben öleyim" dedi.

O ise bir iki atınca "bir sıfır geriden başladık. Hadi hayırlısı" diye mırıldandı. Oynamaya devam ettikçe önde giden ben olduğum halde taşları toplamakta o daha hızlı olunca yenilmiştim.

"Klimayı kapatsak mı ben üşüdüm" dedim. "Tabii" diyince klimayı kapattım. Hasta olacağımı hissediyordum. Hiçbir yerim tutmuyordu sanki. İkinci eli oynarken sessizleşmiş ve hamleleri kaçırıp kıracağım taşları fark edememeye başlamıştım.

"Hüzzam sen iyi misin? Yine dalgınlaştın" diyince "çok yorgunum"dedim. Hala üşüyordum ama karşımda Atlas hoca sıcaktan bayılacaktı.

"Bir dakika, izninle bakabilir miyim?" diyip elini alnıma koydu. "Senin ateşin var" dedi ardından. Aniden odaya geçip bir kaç dakika sonra elinde dereceyle döndü.

"Ateşini ölçelim" diyip ateşölçeri uzattı.
Tuşa basıp koltuk altıma koydum. Titremeye devam ediyordum.
Ötmeye başlayınca aleti alıp yazan sayıyı okudum. "Otuz sekiz nokta yedi " dediğimde başını salladı.

"Alnına ıslak bez koyalım. Ve bir an önce seni doktora götürelim" dedi.

"Doktora gitmeye gerek yok" diye mırıldandım.

"Zorla götürürüm" diyip ıslattığı bezi alnıma koydu. Annem yapardı böyle ateşlemdiğimde ben. Hastalandığımda hep böyle duygusal olurdum. Gözlerim dolmaya başlayınca yanağımı okşadı. "Ben yanındayım. Korkma" diye mırıldandı.

"Annene haber vermemi ister misin?" Diye sordu.

"Hayır o başka şehre gidiyor. Yoldadır" dedim. "Boşuna endişelendirmek istemem" dedim. Aklı bende kalıp üzülmesini istemiyordum.

"Baban peki?" Diye sordu.

"Onun sesini bile duyasım yok " dedim.

"Diğerlerini sormuyorum bile" diyip bezin tersini çevirdi. Karşısında koltuğa uzanmak bile ayıbıma gidiyordu Ama böyle oturur halde duramayacaktım daha fazla.

"Uzansam olur mu?" Diye sordum.

"Tabii ki neden soruyorsun?" Diyip sehpa üzerinden kalktı. Ve başımın altına kırlenti koydu.
Ortadan kaybolmuştu yine. Ama sesi geliyordu. Telefonla konuşuyordu belli ki.

"Tamam o zaman veriyorum ben ondan" diyip elinde bir bardak suyla yanıma gelirken.

"Şundan iç bakalım. Doktor arkadaşıma sordum bu arada. Kafama göre vermiyorum." diyip hapı uzattı. Hapı içip alnımdaki bezi uzattım. Tekrar ıslatıp alnıma koydu.

"Sizi de uğraştırıyorum. Ben eve gideyim artık"diyip yattığım yerden doğruldum. Koluma hafifçe dokunup "Hüzzam tek başına evde ne yapacaksın? Bu halde bırakamam seni" diyip beni hafifçe iktirdi. Baskıdan dolayı geri yattım.

"Biraz bekleyelim. Eğer düşmezse doktora gidelim" dedi diğer koltuğa oturup. Telefonuyla uğraşıyor birine mesaj yazıyordu. Tuşların sesi rahatsız etmiyordu ama merak ediyordum.

"Hüzzam" dedi alnımdaki bezi alırken "canım kolunu kaldır" dediğinde kalbim yine başladı deli gibi atmaya. Yok Atlas hoca kalbime iyi gelmiyordu benim. Canım demişti ilk defa bana. Güzelimden sonra...

"Ateşin düşüyor" dedi ateşölçeri sehpaya bırakırken. "Duşa girmek ister misin? Sadece vücudunu sokarsın." Diyince heyecan bastı beni. Hayatta giremezdim burda duşa. Çekinirdim.

"Yok düşüyor zaten" dedim. "Tamam" diyip televizyon ünitesinde duran kitabı aldı bu sefer. "Başka bir şeyin yok değil mi?" Diye sordu diğer koltuğa uzanırken. Tersime geldiği için daha fazla bakamamıştım.

"Yok ya. Ne boğazım ağrıyor ne de midem bulanıyor. Sadece halsiz hissediyorum" dedim. Yatmaya devam ederken ara ara kitap sayfalarını çevirme sesi geliyordu. Onu yanı başımda hissetmek bile o kadar güzeldi ki. Merakıma yenik düşüp ona doğru baktım. Kitaptan gözünü ayırmadan "Noldu?" Diye sordu.

"Hiç" dedim geri dönüp.

"Bir daha kontrol edelim şu ateşini" diyip kitabı cam sehpaya bıraktı. Ve kitabın hemen yanında duran ateşölçeri uzattı. Sıkılmıştım bu işlemi yapmaktan.

"Normale indi." Diyip yanağıma koydu elini. "En azından ateşini düşürdük. Biraz uyu istersen" dedi.

Cevap vermeden gözlerimi yumdum. Elini yüzümde hissederken. Bir nefeslik yakınımdayken uykuya dalmak o kadar mutluluk vericiydi ki benim için.

Uykunun beni kendine çağırdığını hissederken hareket ettikçe çıkardığı ses gülümsememe neden oluyordu. Uyumaya direnmeye çalışıyordum. Sırf onu daha fazla hissedebilmek için. Fakat bu duruma dayanamayacaktım daha fazla. Onun yaşam alanına dahil olmanın verdiği huzurla teslim ettim kendimi.

* YALNIZ KUŞ *        Donde viven las historias. Descúbrelo ahora