Bir küçük aksilik

86 6 0
                                    

Kurs binasına geri geldiğimizde "derse girmeyebilirsin istersen" dedi.

"Eve gitmek istemiyorum" dedim.

"E çık benim odaya. İstediğin gibi takıl" dedi acil çıkış kapısını iterken. "Ben senin meseleni başka arkadaşlarım aracılığıyla araştırtacağım. İçin rahat olsun. Yiğit'in korkması normal. Canını sıkma tamam mı?" dedi sessizce.

"Tamam hocam ama sizin yaptırdığınızı anlamaz değil mi?" dedim. Yoksa ailem sıkıntıya düşerdi. Buna pişman olmak istemiyordum.

"Araştırtacağım sadece. Şüpheli bir durum olursa ona göre hareket ederler. Sonuçta benim arkadaşlarım olduğunu bilmiyor" dedi omuzlarını silkip.

"Eminsiniz değil mi? Sizin yaptırdığınızı anlamaz?" Dedi.

"Hayır, ben korkmuyorum bu kadar" dedi elini belime koyup.
Kantinin kapısının ordan merdivenlere yönelmiştik ki sınıftakiler aşağıya inmeye başlamıştı.
"Hocam bitirdim parçayı. Eda da öğretti kuralı" dedi Mısra yine direk görünce. İkisi insanlar içinden sıyrılıp ana giriş kapısına doğru konuşarak ilerlemeye başladılar. Bir de üstüne Mısra telefonunu alıp arka cebinden, fotoğraf çekmek için uzatmıştı havaya. İkisi duraksadılar bu yüzden. Resmen durmuş onları izliyordum.

"Hüzzam gelsene kantine" dedi Çağrı yanımda durup.

"Yok, biraz çalışacağım yukarda ben" derken Atlas hoca arkasına doğru bakıp güvenliğin oraya dönmüştü. Mısra da bize doğru gelmeye başlamıştı.

"Tamam o zaman" diyip baktığım yöne doğru baktı Çağrı da. Neden böyle takılıp kalmıştım hiçbir fikrim yoktu.

"Abi adam karizmalıktan ölcek." dedi Mısra telefonunu bize doğru çevirip. İçim resmen kıskançlıktan yarılıyordu. İkisinin fotoğrafını görünce "ben güvenliğe bıraktığım dosyayı alıp çalışmaya çıkıyorum. Görüşürüz gençler" diyip koşar adımlarla Atlas'ın arkasından ilerledim. Ben ne olursa olsun ona Fırat'ın dediklerini söylemek zorundaydım. O çaktırmazdı durumu. En azından benim yanımda olan kişinin haberinin olması gerekiyordu böyle bir şeyden. Fırat'a hiçbir şeyi çaktırmadan devam ederdik. Bir yolunu bulurdu Atlas hoca. Söylerdim ona ailemle tehdit ettiğini. Zekiydi o. Anlıyordu her şeyi hemen.

Tuvaletlere girdiğini tahmin ettiğim için güvenlik de dış kapı önünde sigara içerken erkekler tuvaletine doğru ilerledim. Konuşmak için bekleyemicektim. İki bölme vardı tuvalet için ve lambalar yansaydı koridora yansırdı. İçerisi karanlıktı ve lavabodan akan su sesi geliyordu. Bu da içerde kimse olmadığını gösteriyordu Atlas hocadan başka. İçeri adım atar atmaz Atlas'ı ellerini yıkarken gördüm. "Konuşabilir miyiz?" Diye sorduğumda şaşkınlıkla bana doğru baktı.

"A yok artık,senin ne işin var burda?" Diye sordu gözlerini pörtletip. Panik olmuştu.O anda gözüme mızıka kutusu çarptı çöp kutusundaki.

"Fırat ile ilgili" dedim gözlerim mızıka kutusundayken hala. Gözlerimi kutudan çekip "sizin hakkınızda" dediğimde, o da mızıka kutusuna bakıyordu.

"Kutusunu attım sadece" dedi. İlgimi çektiğini fark etmişti. Dışardan bize doğru yaklaşan bir erkek sesi gelince beni direk tuvaletlerden birisine çekip kapıyı kapattı. Tahta paravanlar yere kadar uzanmıyordu ve ikimiz de bunu fark etmiştik o anda. Bir eliyle ağzımı kapatıp diğer eliyle beni kalçamdan tutup kaldırdı. Ellerini daha kurulamadığı için ıslaktı ve şortumun ıslandığını hissediyordum. Adam yan tarafımıza girdiğinde kalbim deli gibi atmaya başlamıştı. Elini ağzımdan çekince sımsıkı kapattığım gözlerimi açtım. Artık iki eliyle tutuyordu beni ve resmen kucağındaydım. Bu anın hiç bitmemesini istememin sebebi ona sımsıkı sarılıyor olmak değil de bittiği anda çok kızacağıydı.

Ses duymaya başlayınca ikimiz de yüzümüzü buruşturduk. Atlas aniden kulağıma yaklaşıp "sifona bas" dedi. O tarafa doğru hafifçe eğdirdi beni. İşaret parmağımın tersiyle hızlıca sifona bastırdım. Böylece duyduğumuz sesi baskılamış olduk. Çok kızgın bir şekilde bakıyordu gözlerime ve bu durum gülümsememe neden olmuştu. Böyle bir şey tabii ki benim başıma gelebilirdi.

"Klozetin üzerine çıkayım" dedim çünkü şortumda ıslak bir el iziyle dolaşmak istemiyordum.

"Kırılır" dedi kulağıma ve sonra tek eliyle saçlarımı omzumun arkasına doğru attırdı. Bir kaç saç telim yüzüne değmiş olmalıydı. Burnunu omzuma bastırmıştı ardından.

Adam çıkınca yan taraftan geriye sadece el yıkamasını beklemek kaldı. Gülmemek için kendimi zor tutuyordum ve el kurutma sesi tuvaleti doldururken kendimi sıkmayı tamamen bırakmıştım. Ses kesilince beni direk yere bıraktı.Gülme hissimi bastırdım zorla yutkunarak. Ardından dudaklarımı ısırdım. Kapıyı açıp tuvaletten çıkarken hala aşırı sinirliydi. Kapıyı sonuna kadar ittirdi hiç kimsenin olmadığına emin olunca.

"Beni nasıl zor duruma soktuğunun farkında mısın?" dedi peçeteden alırken. "Çık hemen burdan" dedi kapıyı gösterip. Çıkmadan önce şortumun ıslak yerini kontrol etmek istediğim için arkamı döndüm. Parmak ucuma yükseldiğimde resmen el izi şortuma çıkmıştı.

"Nasıl çıkacağım ben? Çok belli" Dedim.

"Bakayım" diyince ona döndüm arkamı.

"Sanırım yanlış yerden tutmuşum" diyip gülmeye başladı. Kendini tutmaya çalışıyordu. Ama bıraksa kahkaha atacaktı. Bu sefer ben sinirliydim. Nasıl çıkacaktım ben? El izi vardı resmen.

"Hiç bana öyle bakma. Mecburdum. Bak ne kadar yukarıda. Ayakların gözükürdü. Ödeştik işte" dedi.

"Tutmayın kendinizi. Gülebilirsiniz" dedim peçete alıp yanından. Şortuma bastırdım.

"Dur o olmaz öyle. Çok yanlış anlaşılcak bir yerde. Biz şey yapalım. Güneşe çıkalım. Kurur hemen. Açık renk olduğu için belli oluyor. Ben arkanda dururum" dedi gülerek. Elimdeki peçeteyi alıp. "Gel hadi"

"Ya dışarda durmayalım. Odanıza gidelim. Gören olur bir de" dedim.

"Tamam" diyip önünden yürümem için bekledi. Güvenlikçiye göre yanımda yer değiştirip merdivenleri hızlıca çıktık. Hala gülüyordu. Odasına girdiğimizde "oh" dedim.

"El izimi kaybetmek için orayı ıslatsa mıydın biraz daha?" Diyince kaşlarımı kaldırıp gülerek ona doğru baktım.
"Çok zekice bir seçenek. Biz bunu ordayken neden düşünemedik" dedim. Uğraşacaktı benimle ben biliyordum huyunu.

"Tamam tamam. Sen otur. Benim derse gitmem lazım" dedi. Hala gülümsüyordu. Dudaklarını ısırsa da anlaşılıyordu. Eline bir kaç kağıt aldı kitaplıktan.

"Tamam" dedim.

"Ya da oturma. Ayakta dur ki kurusun" dedi kapıyı geri açarken.

"Hocam ya " dedim gülerek ben de. Utanmıyordum ama yaşadığımız durum komikti.

"Yada istersen derse de gelebilirsin. Sen bilirsin" dediğinde "sizin yaptığınızı da söyleyim isterseniz" dedim.

"Erkekler tuvaletine girdiğini söylerim o zaman" diyip kapıyı çekti. Odada yalnız kaldığımda o an tekrar tekrar zihnimin içinde dönmeye başladı. Tek koluyla bile rahatça kaldırmıştı beni. Ve ona bu kadar yakın olmak sevgi hissimi şiddetlendirmişti. Saçımı omuzumun arkasına atması bile şuan yerimde duramayacak kadar heyecan yaratmıştı. Şortumun ıslak yerine bakmaya çalıştım ama pek göremiyordum. Bilerek güneş alan cama yaslanıp beklemeye başladım. Kızgın güneş, buz gibi odanın içinde beni ısıtmaya fazlaca yetiyordu. Bir kaç gün önce yağmur yağarken şimdi deli gibi sıcaktı. Çok dengesizleşmişti havalar.

Kitaplığının önüne geçip kitaplarını, müzik notalarını incelemeye başladım. Elime aldığım ince bir kitabın kapağı çok hoşuma gitmişti. Ders bitene kadar ben bunu yarısına kadar okurum diyip aldım elime. Benchi cama yaklaştırıp yan bir şekilde oturdum. Kitabı da yanıma koyup okumaya başladım. Şimdi derste olucaktım ne güzel. Bir anda kitaptan soyutlayıp kendimi yine o anı düşünmeye başladım. Çok güzel bir andı her ne kadar kötü bir ortamda olsak da. Ve resmen beni sürekli gülümsetiyordu. Aklıma oraya gidiş sebebim gelince içimi yine kötü bir his kapladı. Ne yapıcaktım ben? Gelince kesinlikle konuşmalıydım bu işi daha fazla uzatmadan.

* YALNIZ KUŞ *        Where stories live. Discover now