aşkı sonunda

139 8 0
                                    

Saat üçü bulduğunda biz hala uyanıktık. Atlas hoca üçüncü şişesini bitirmek üzereydi. Pesten pişti oynamaya geçmiştik. Etraf o kadar çok dağılmıştı ki ama bu umrumuzda değildi. Üst üste pişti yapınca beni gülme krizi tutmuştu.  "Bu ne ya? Karıştıramamışsın kartları" dedim gülmemin arasından.

"Yeter oynamıyorum" diyip kartları sertçe sehpaya bıraktım.

"Ya ne güzel kazanıyordum. Hevesimi kaçırdın" diyip kırlenti yandan bana doğru fırlattı.

"Tavladan sonra ödeşmiş olduk" diyip kırlenti ona geri fırlattım. "Piyanoya gelmesin bak gözünün yaşına bakmam" diyince arkamdan bir kırlent daha alıp "Yakala o zaman" diyip ona doğru attım. Tutup "atmaya cesaretin yok ki zaten" diyip gülümsedi. Yine o küçük gamzesi gözüme değince mutluluk sardı bedenimi. Bu kadarı bana fazlaydı. Çok fazla. 

Aniden iki yastığı birden bana gönderince biri başıma biri koluma isabet etti. Ben de elime aldığım gibi kırlentleri fırlatmaya başladım. Hızlıca ayağa kalkıp diğer koltuktaki kırlentleri de fırlattım.

"Ya dur. Tamam ateşkes ilan edelim. Yuh ya. At at hepsini at." Dedi birisini havada yakalarken. Kimi kucağına düşüyor kimi de onu teğet geçiyordu.

"Sıra bana da gelcek bak şimdi. At at onu da at" diyince elimdeki son kırlenti de attım. İki eline kırlent alıp bana doğru bakarken hızlıca kaçmaya başladım odaya doğru. Birisi ayaklarıma gelince takılıp yere düştüm.

"Hüzzam" diyip yanıma koştu. Yerde dizimin acısıyla kıvranmaya başladım. Halıya sürttüğümden dizim yanmaya başlamıştı.
"Hey" diyip dağılan saçlarımı yüzümden çekti.

"İyi misin?" Diye sordu beni kucağına doğru çekerken.

Sanki dilim tutulmuştu. Gözlerine kenetlenip kalmıştım. Ellerini üzerimde hissederken bu dünyadan uzaklaşmıştım. Yaşamıyordum sanki zaman durmuştu. "Hüzzam iyi misin? Başını çarptın mı?" Diye sordu.

"İyiyim" dedim zorla.

"Bir yerin acıyor mu?" Diye sordu. Kalbim. Kucağında yatıyordum şuan. Gözlerimden istemsizce bir kaç damla yaş süzülünce beni yattığım yerden kaldırıp sarıldı.

"Şş tamam özür dilerim, çok pis düştün. Korktum" diyip başını başıma yasladı. Asıl benim ondan özür dilemem gerekiyordu. Kendimi o kadar kötü hissediyordum ki. Hiçbir zaman bu sarılmanın ötesine geçemeyecek olduğunu biliyordum onun hissettiklerinin.

"Özür dilerim" diye tekrar edince "Yok bir şeyim. Zaten daha fazla bu uzun eşofmanla koşturamazdım. Elbet takılırdım" diyip gülmeye başladığımda kendini çekip paçalarımı kıvırdı. Beni yaptığı bu hareket karşısında ateş basmıştı.

O kıvırdıktan sonra yanan dizime bakmak için eşofmanı çektim yukarı doğru.
"Of, bekle" diyince kanayan yere baktım.

"Yüzülmüş sadece. Önemli bir şey değil" dediğimde çoktan ayağa kalkmıştı. Batikonlu pamuğu yarama değdirince yanmaya başladı. Üfleyince şaşkınlıkla ona baktım. Üzerine dikdörtgen pamuklu bant yapıştırıp eşofmanı indirdi.

"Teşekkür ederim" diyip gülümsedim. "Gerek yoktu aslında" dedim oturduğum yerden kalkarken. Odaya geçtiğinde ellerini yıkarken ben de kırlentleri geri koltuklara yerleştirdim. Her yere dağılan kartları toplarken "bırak sen ben toparlarım. Geç oldu yat artık. Sabah uyanamayacaksın" dediğinde "topladım bile." Dedim. Elimden kartları alırken "Hadi geç içeri " dedi.

"İyi geceler hocam" dediğimde cevap vermesini bekledim ama o iyi geceler bile demeyip koltuğa örtüyü sermeye başladı. Ben de daha fazla beklemeyip  odaya geçtim.  Yatar yatmaz öyle çok uyku çökmüştü ki uykunun bedenimi sarmasına izin verdim.
Gördüğüm rüya ile uykudan aniden uyandım. Saate bakmak için telefonumu açtım. Yedi buçuk olmuştu saat. Sadece üç saat uyumuş olmama rağmen kendimi çok dinç hissediyordum.

Dün gece o kadar güzel geçmişti ki diğer olaylar aklımı çok az meşgul etmişti. Atlas hocanın müziği, benim Atlas hocam...

İçerden alarm sesi gelirken hızlıca giyinip yatağı düzelttim. Kıyafetleri katlayıp yatağın üzerine düzgünce koydum. Lavaboya geçip yüzümü yıkadım. İçeri geçip çantamı almak istiyordum ama hala alarm çaldığı için tedirgindim. Dışarıya bu saçla çıkamazdım bir şekilde çantamı almak zorundaydım. Kapıyı araladığımda Atlas hocanın hala uyuduğunu gördüm. Yavaşça ona doğru ilerleyip yerden aldığım telefonundan alarmını kapattım. Hala nasıl derin derin uyuyordu böyle. Telefonunu sehpaya koyarken ekranın ışığı yanınca bir çok mesaj olduğunu fark ettim ama okumamak için hızlıca başımı çevirdim.

"Atlas hocam" diye seslendim. "Hocam" diyip koluna dokundum. Gözlerini açıp ardından tekrar kapattı. Yüzünü yastığa gömüp "of" dedi. Gülümseyip çantamı aldığım gibi lavaboya geçtim. Taradığım kabarık saçlarımı gelişi güzel topuz yaptım. Çantama attığım bir kaç makyaj malzemesiyle soluk cildime biraz renk verdim. Zaten neredeyse hiç makyaj yapmayan birisi olduğum için aramıyordum.

Parfümü belki rahatsız olur diye açık camın önünde sıkıp odadan çıktım. 
Hala uyuyor olduğunu görünce "hocam" diyip tekrar uyandırmaya çalıştım. Kıyamıyordum onu uyandırmaya ama yapcak bir şey yoktu. Alarmını kapatmıştım.

"Hocam alarmınız defalarca çaldı. Sekize çeyrek var" dedim hafif hareket edince.

"Günaydın " dedi başını bana doğru çevirip. Aniden elini alnıma koyunca geri doğru çekildim. Bir anlık refleksti yaptığım. Aniden yattığı yerden doğrulup  "korkmasana kızım ateşine bakcam" dedi.
Tekrar yaklaştım kızardığımı hissederken.
"Ya senin ateşin var gibi yine sanki. Ateşölçeri alıp baksana bi" dedi. Hafif kanlanmış gözleri üzerimde dolaşıyordu. Mahmurlaşmış hali bile o kadar tatlıydı ki.

"Nerde ki?" Diye sordum.

"Ben kaldırdım sabah onu. Yatağın sağındaki komidinin ikinci çekmecesinde" dedi. Ben uyurken dibime kadar gelmiş miydi? Hiç hissetmemiştim onu. Ayrıca gerçekten sabahlamıştı. Çekmecesini açıp ateşölçeri aldım. Çekmecede cüzdan dışında başka bir şey yoktu. 

Kolumun altına koyup yatağa oturup ötmesini bekledim. Ötünce yazan dereceyi okudum. Otuz yediydi.

"Kaçmış?" diye sordu ben salona geçtiğimde.

"Otuz yedi" dediğimde "Tamam,kahvaltı yapmadan çıkmak yasak" diyip ensesine götürdü elini.
"İtiraz etmek de" dedi hemen ardından.

Ayılmaya çalışıyor gibiydi. Mutfağa geçerken o da odaya geçmişti. Masaya kahvaltılıkları koyarken yanıma gelip doğradığım salatalıktan ağzına attı. Bardakları çıkartınca ben de çayları doldurdum.

"Hiç kursa gidesim yok ya." Derken ekmekleri çıkarıp sandalyeye oturdu.

"Her an uyuyacak gibisiniz" diyip gülümsedim.  Habire esniyordu.   "Yumurta yiyeceksiniz size yapabilirim" dediğimde "yok ya canım pek bir şey istemiyor" diyip bir şeyler yemeye devam etti.  Benim de pek canım bir şey istemiyordu.
"Ye ye. Az düşün biraz" dedi ve ardından çayından içti.

Telefonum çalınca bana doğru baktı. Kalkıp ellerimi yıkayasıya zaten kapanırdı o yüzden yarım kalan ekmeğimi bitirdiğim gibi masadan kalkıp ellerimi yıkayıp telefonumu çıkardım. Burak aramıştı ona gelip almasını söylediğim mesajı attığım için.

"Geldim ben Hüzzam hanım." Dedi açar açmaz telefonu.

"Tamam iniyorum şimdi" dedim.

"Ben bırakırdım seni. Ne bu acele?" dedi masayı toplamaya başlarken. Ona yardım ederken "haddinden fazla kaldım.Teşekkür ederim.  Düşünmeniz yeter" dedim.
Masa toplanınca çantamı aldım hızlıca içerden."Hocam ben çıkıyorum. Kursta görüşürüz" diyip gülümsedim.

"Görüşürüz. Kendine iyi bak. Bu kadar fazla da düşünme" diyip göz kırptı.

"Denerim. Her şey için gerçekten çok teşekkür ederim. " dedim ayakkabılarımı giyerken.

"Yine beklerim.Görüşürüz" Diyip kapıyı kapattı ben inmeye başladığımda merdivenleri. Tam apartmandan çıkıyordum ki kızın birisi omzuma çarpıp içeri girdi. Sanki parfüm çukuruna düşmüştü sabah sabah. Kokudan görme yetisini kaybedip beni fark edememişti galiba. Saçları da aynı o kurstaki kıza benziyordu. O muydu acaba? Atlas hocaya mı gelmişti?

* YALNIZ KUŞ *        Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin