Bestesi Tutan Aşk

195 34 8
                                    

Ece haftalardır oğlu Sinan'ı aramak için her  yeri didik didik edip durmuş sonunda tek çareyi bir banka oturup düşünmekte bulmuştu. Açlığını bir simit ile yok etmeye çalıştı. Gözlerini dışarıda özgür bir şekilde uçan kuşlara yönelttikten sonra bir lokmayı daha ağzına götürdü. Tam yerinden doğrulduğu anda bağırmaktan seslerinin kısıldığı belli olan iki insan sesi kulaklarını tırmalamaya başladı.

"İmdat! Yardım edecek birileri yok mu? Öleceğiz burada."

"Hey dostlar bir bakın buraya hadi ama yorulduk bağırmaktan."

Öhö öhö.
Bağırmaktan öksürük tutan boğazlarını ovalamaya başladılar. Sinan zoraki ayakta durmaya çalışırken Ege artık pes ettiğinin sinyallerini veriyordu.

"Elbet buradan çıkacağız biz."

"Bugün güneş görmemiş olmamız güneşin bize küstüğü anlamına gelmez. İlla kararan dünyamızı aydınlık kuşatacak."

Sinan gücünü toplayıp konuşmak için sarf ettikten sonra ellerini yumruk yapıp kepenkleri yumruklamaya ve hatta tekmelemeye başladı. Bir umut belki kurtuluş vardır diye düşünmeye başladı.

"Ege dostum ses versene lan."

Ege susuzluk ve açlığın da bastırması ile düşen tansiyon yüzünden baygınlık geçirmiş ellerini ölü bir beden gibi etrafa sermişti. Yüzünün rengi soluk benzi kuruyup gitmişti.

"Egeeeeeee..!"

Sinan Ege'nin bunca kayıtsızlık yapışlarına alışkın olmadığı için tereddüt duymaya başladı. Yumruğunu bırakıp Ege'nin ellerini ovaladı. Hiçbir ses hareket yoktu. Ortama sessizlik hakimdi.

"Sen de gidersen ben ne yaparım ? Lütfen ölme, o Çetin dene şerefsiz ikimizin de sevdiğini koparıp aldı yüreğimizden. Bunu yanına kâr koymak yok tamam mı ortak ? "

Yine cevap gelmeyince Sinan çaresizlik içerisinde tutamadığı gözyaşlarını serbest bıraktı.
Hüzün parça parça ederken yüreğini, kabuk bağlamayan acıları meydanda direniş için bekliyordu. Elinden hiçbir şey gelmemesi öyle kötü histir ki nereye vursa orada bir umut fışkırır sanışları da teselli değildi artık. Neye dokunsa orayı kanatırdı. Acısı fazlaydı. Gönlüne doluşan aşksa dünyaya haykırılmazdı. Aşka yabancıydı insanlar bu yüzden içine atmalıydı.

***

Ona ait resim ve birkaç parça da kokusunu içine çekebilmek için evine gitmeye karar verdi. Sessiz adımlar atmaya koyulurken Simay'ın evde Çetin ile beraber patlamış mısır yiyerek romantik film izlediğini gördü. Nefesini tutarak hızla Melis'in odasına girdi. Melis evde pek yiyecek kalmadığı için markete gitmişti. İşlerini hallettikten sonra pencereden emin adımlarla atlayıp kendi karanlık evine doğru yürümeye başladı. Simay ve Çetin kendilerini öyle bir kaptırdı ki filme, evlerine giren kişiden bihaberdiler.
Sevginin birbirilerini daha da bağlı kıldığına inandılar. Ellerini bir ömür tutmak için gözlerine baktı Mavi Cennet dediği Simay'ın. O mavi gözlerde çokça hüzün, biraz umut, az da mutluluk vardı. Küçük yaşlardan beri yalnız başına yaşamaya mahkum edilen bir kızdı o. Kimsenin merak edip 'nasılsın' diye sormadığı. Herkesin ona 'öksüz,yetim' deyişleri arasında zamanla duygularını yitiren bir kız haline gelse de aşkı uğruna her şeyi göze alacak kadar delikanlı bir ruh taşıyordu. Savaşçı ruha sahipti Simay.
Yüreğini kalkan gibi korumaya çalışsa da bir aşka kurban seçilmişti. Gözleri uzun süreden sonra içten tebessüm ile kırpılmaktaydı. Bir sihirli değnek değmişti üzerine. Tüm kötü şeylerin geçeceğine inanmaya başlamıştı.
İnanmak nasıl büyülü bir sözcüktür öyle. İnsanı acı denen ibareden yok edebilmek için tasarlanan mükemmel bir şeydi.
Melis elindeki ağır poşetler ile kapıya yaklaştı. Kapının açık olmasını şans bilip içeriye yavaşça girdi. Gözlerini çifte kumruların üzerine dikmeye başladı.

SAPLANTI (Tamamlandı) Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin