Cennet Beyazı - Bölüm İki

855 148 68
                                    


Âh seni görseler; hastalar iyileşecek, savaşlar duracak

ve tüm insanlık Hak dine dönecek gibi.

Âh seni bir görseler,

türlü çiçekler yaprağını dökecek kıskançlığından.


BÖLÜM İKİ



"Merdivenlerin kalanını düşercesine inip dışarıya çıktı. Saniyeler içinde meraklı bir kalabalık oluşmuştu çevrede. Tek bir nefes dahi almadan koştu insanların arasına.

Kalabalığı yarıp birkaç kişiyi geçtikten sonra ayaklarına kadar uzanan koyu kan ve sapsarı saçlarla karşılaştı.

Uğruna canını hiç düşünmeden feda edebileceği sarı saçlarla...

Nefesi kesilmişti. İrisleri küflü bir jiletle kesilmişçesine yanmaya başladı. En kuvvetli veda cümlesi gibi duruyordu kadının cesedi önünde.

Çöktü dizlerinin üzerine...

...

"

Ellerini dolaşmış uzun saçlarının arasına sokup var gücüyle asıldı. Ne zaman yazmaktan bunalsa böyle yapıyor ve bu sayede yazmaya devam edebiliyordu. Yazmak için acı çekmek gerektiğine inanırdı Can. Ruhu yeterince sancı çekmediği anlarda ilhamını kaybediyor, hemen saç diplerini uyarıyordu. Birkaç cümle daha sürünmesine, yazabilmesine yetiyordu hissettiği fiziksel acı.

Önündeki kâğıtlara yeniden odaklanmaya çalıştığı anda kapısının önünde kendine gülümseyerek bakan Dünya'yı gördü. Ondaki gülümsemeyi görünce Can da istemsiz olarak gülümsemeye başladı. Tek hamlede kapattı defterini. Yazmaya küçük bir ara vermesi gerekiyordu, intihar kokan cümlelere daha sonra devam edecekti.

Ayağa kalkıp kapının önünde bekleyen sevgilisine doğru yaklaştı, güzel kızın yüzündeki saf gülümseme ancak bir şiire yakışırdı. "Âh!" dedi Can utangaç bir ses tonuyla ve devam etti.

"Âh seni bir görseler; hastalar iyileşecek, savaşlar duracak

ve tüm insanlık Hak dine dönecek gibi.

Âh seni bir görseler,

türlü çiçekler yaprağını dökecek kıskançlığından."

Dünya'nın gözleri parlıyordu, aralarında birkaç adım kalana kadar yaklaştılar birbirlerine. Dudaklarındaki titreme artarken Can bir adım geriye çekilip "Acıktın mı küçüğüm?" diye sordu.

Güzel kız, dolgun dudaklarını büzerek kafa salladı ve mutfağa doğru yöneldi. "Anlaşılan bizimki çok acıkmış." diye düşünen Can da hızlı adımlarla arkasından gitti. Mutfağın ortasındaki yemek masasında oturan Dünya, Can

içeri girince elindeki kâğıdı hızlıca uzattı.

"Derginizin son sayısındaki şu reçelli omletinizden yapar mısınız bayım? Reçel ile omleti nasıl birleştirdiniz merak içindeyim doğrusu!"

Okuduğunu kahkahayla bitiren Can elinin birini sırtına koyup diğerini de karnına iliştirdi ve sevgilisinin önünde muzipçe eğildi.

"Hayhay efendim! Hemen hazırlanacak siparişiniz!"

***

Reçelli omletin hazırlanıp masaya servis edilmesi dokuz dakika kadar sürdü. Hayatını, yemek tarifleri paylaştığı bir derginin geliri ile devam ettirmeye çalışan Can, sadece yazmakta değil, yapmak konusunda da oldukça iyiydi. Birbiriyle en alakasız tatları birleştirip keşfedilmemiş lezzetler yaratıyordu.

Önce sevgilisinin tabağını hazırladı, ardından kendi tabağını da alıp karşısına oturdu.

Dünya'nın üzerinde siyah askılı bir elbise vardı. Arkasına toplayarak topuz yaptığı sarı saçları yüzünün güzelliğine şahitlik ediyordu. Nefes kesen bir manzarayı izleyerek yemek yediğini hissediyordu Can.

Dünya'nın iri gözlerine, sarı saçlarına, ince parmaklarına, kirpik uçlarına, gamzelerine bakıp onu aşkla incelemekten arta kalan zamanda önündeki omletten almaya gayret gösteriyordu.

Can, son lokmasını da yuttuğunda yüzündeki gülümseme birden düştü. Dünya... Önündeki yemeğe hiç dokunmamıştı. Bunu neden böyle geç fark ettiğini sorgulamaya başladığı sırada Dünya'nın yüzünde aynı masum gülümsemeyle kendine baktığını gördü. Fakat bu kez Can'ın içini ısıtmak yerine sinirlerini bozmuştu bu gülümseme.

Utangaç gamzeleri bile düzeltemezdi moralini.

Elini aniden masaya vurdu, içinde birkaç parça omlet kalmış tabağı yere düşürdü. Dalgın dalgın Can'ı izleyen Dünya, hiç beklemediği bu tepkiyle irkildi ve onun da yüzündeki gülümseme silindi. Ne olduğunu anlamaya çalışırken

Can'ın kontrolsüz sesiyle ikinci kez irkildi.

"Yine hiçbir şey yememişsin! Anlamıyorum seni, hem bana acıktım diyorsun hem de tek bir lokma bile almıyorsun. Neden benimle bir şeyler yapmaktan bu kadar uzaksın, neden bu kadar uçurumsun bana!"

Can bağırmaya devam ederken sevgilisinin yanakları çoktan ıslanmaya başlamıştı. Can'ın sözlerinin bitmesini beklemeden yavaşça kalkıp mutfağı terk etti. Dünya'sı yanından giderken o hâlâ bağırıyordu. Bağırdı, bağırdı!

Ancak, sinir boşalması tamamen geçtiğinde, dakikalar sonra, hissedebilmişti yokluğunu. Karşısında boş bir masa ve pembeye çalan bir tabak, reçelli omletin tabağı vardı... Bu tablo yeni bir krizin habercisiydi.

Öfkeyle ayağa kalkarken oturduğu sandalyeyi arkaya düşürdü, aldırış etmeden sevgilisine hazırladığı tabağı aldı eline.

"Reçelli omletmiş! Yere batsın reçelin de omletin de!"

Yeniden gelen krizle beraber tabağı mutfağın diğer ucuna fırlattı. Fakat gerilim yeni gerilimler doğuruyordu. Kırık mutfağın içinde yankılanan kendi sesiyle daha çok öfkeleniyordu.

Önce masayı devirdi ardından rastgele açtığı dolaplardan, tabakları ve bardakları yere çarptı. Birkaç saniye içinde kaybedilmiş bir savaş mevziine dönmüştü mutfak, her yer cam kırıklarıyla doluydu. Ve şüphesiz daha fazlasıyla...

Elleri uzun saçlarının arasında titrerken buldu kendini. Ters düz edilmiş bir masa, arkaya düşmüş sandalye ve ışıltılar yayan cam kırıkları vardı gözünün önünde. Bir süre öylece, hareketsiz ve dahî ruhsuz bir şekilde bekledikten sonra kapıya dikti gözlerini.

"Dünya... "

Ağzından çıkan tek kelime sevgilisinin ismiydi. Yavaşça adımladı cam kırıklarının arasında, her adımda çıplak ayaklarına cam parçalar giriyordu. Hissedebilme yetisini kaybetmişçesine yürüdü. Ayağının altındaki ince deriyi yırtıp içeri saplanan cam kırıklarına aldırış etmeden yürüdü. Yürüdü yürümeyi unutmuş gibi...

Mutfakta hafif tonda başlayan kan izleri, rengini ve kokusunu koyulaştırarak yatak odasının önüne gidiyordu.

Kapınınönünde sessizce dikilen Can'ın topuklarına kadar...    

Bölüm Sonu

Bölümü dinlemek için: youtube.com/watch?v=7Lekt_-DrOc

SESLİ KİTAP - Cennet BeyazıWhere stories live. Discover now