Bölüm On Altı - Hata

211 43 93
                                    

     Hatalarımız ve ihtiraslarımız kadar büyümüyor muyuz hepimiz?  

BÖLÜM ON ALTI - HATA

Ayşe, yaklaşık bir saat içinde patronunun Üsküdar'daki evine geldi. Ağlamak için bahane arayan Arzu, asistanına sarılıp ağlamaya başladı. Genç kız birkaç dakika hiçbir şey söylemeden patronunun ağlayıp rahatlamasını bekledi.

Zaten Arzu'nun apar topar çağırmasından ve ses tonundaki titremeden bir şeylerin yolunda gitmediğini anlamıştı.

"Abla, neler oluyor? Seni bu kadar üzen şey ne? Koray enişteyle mi bir sorun oldu?"

Ayşe'nin boynunu bırakıp koltuklardan birine oturdu Arzu. Elindeki peçeteyi çeşitli şekillere sokup susmayı tercih ediyordu.

"Lütfen konuş benimle, konuştukça açılır rahatlarsın her ne olduysa."

Arzu'nun da amacı tam buydu zaten. Konuşup rahatlamak, akıl danışmak... Birkaç defa daha burnunu çekip cılız damlalar şeklinde düşmeye devam eden gözyaşlarını silerek konuştu. "Her şey çok iyi..."

Ayşe duyduğundan hiçbir şey anlamamıştı. "Nasıl yani?" dedi. "Her şeyin çok iyi olması gerekmez mi zaten? Buna neden üzüldüğünü anlamadım."

Arzu burnunu tekrar çekti ve ıslak gözlerini karşısındaki genç kıza dikti. Artık içinde ne var ne yoksa anlatmak istiyordu. Kendinden bile gizlediği, kafasını karıştıran her şeyi... Bu ağırlığın altında ezilmek istemiyordu. "Hayır Ayşe!" dedi.

"Koray'ın bu kadar iyi olması, bana bu kadar bağlı olması canımı sıkıyor. Beni çok seviyor, ne istersem yapıyor. Annesiyle benim aramda kalmaktan canı çıkıyor çocuğun. Bana bakarken, konuşurken hatta nefes alırken bile sevgisini hissedebiliyorum. Ve ben... Sanırım... Onun gibi birini hak etmiyorum.

Özellikle de iki günden beri... Can'ı tanıdığımdan beri..."

Can kelimesiyle birden irkildi genç kız. "Can mı? Can kim? Bana lütfen şu geçen gün tedavi ettiğimiz garip çocuk deme. Bir şeyler içip hiçbir şey yapmadan ayrıldığınızı, üstelik aptal ve özgüvensiz biri olduğunu söylemiştin telefon konuşmamızda. "

Arzu yüzüne zoraki bir gülümseme yerleştirerek cevap verdi. "Evet, o."

Ayşe tedirgin bakışlarla Arzu'yu süzüyordu. Can'dan bahsetmek yüzüne garip bir renk katmıştı patronunun.

"Zaten bugün ofise gelsen seninle bu konuyu konuşacaktım Arzu abla. Ama sanırım geç bile kalmışım... O günkü tavırlarına hiçbir anlam verememiştim ben.

Dört mevsimi aynı anda yaşattın. Önce tedavi ettin, sonra tokat attın, ayaküstü yazdın çocuğa, sonra resmen zorla bir yerlere götürdün. Kızma bana ama resmen böyle oldu. Canını sıkan, kafanı karıştıran şey ne?

Daha iki gündür tanıdığın biri için böyle olmazsın sen. Kesin başka şeyler daha vardır. Her şeyi anlat bana. İçine atıp büyütme küçük meseleleri."

Arzu'nun konuşmaya çekindiği konuların tam üzerine gidiyordu Ayşe. İçindeki anlam veremediği hisleri anlatmaktan başka çaresi kalmamıştı.

"Bana neler oluyor bilmiyorum. Hata üzerine hata yapıyorum. Can'ı ilk gördüğüm anda ona iğrenerek baktığıma yemin edebilirim. Yürümeyi bile beceremeyen serserinin teki zannettim onu. Sonra kendimi çırpınırken buldum. Özellikle de haksız yere attığım tokattan sonra içimi garip bir his kapladı.

Gördün işte, çok garip, çok değişik. Belki de ilgimi çeken şey bu, bilmiyorum. Ama bu hissettiklerim her neyse hiçbirinin olmaması gerekiyor. Bu durumdan o kadar büyük rahatsızlık duyuyorum ki sana anlatamam.

SESLİ KİTAP - Cennet BeyazıWhere stories live. Discover now