#36 - Cehennem

244 29 29
                                    


Zavallı insanoğlu, cehenneme sevdalanınca cenneti ateşe verecek kadar sıyrılıyordu benliğinden.

BÖLÜM OTUZ ALTI - CEHENNEM

           Koray... Sargılı yüzüne baktı aynadan, çehresi aldığı darbelerle paramparça olmuştu. Kaldırıma çarpıp parçalanan çenesine altı dikiş atmışlardı. Burnu ve elmacık kemiği kırılmıştı.

Can'a duyduğu öfke artık kontrol edilemez bir noktadaydı.

Madem iki seferdir onu Arzu'dan uzaklaşma konusunda ikna edememişti, öyleyse başka şeyler denemek gerekiyordu.

Yaklaşık bir saat boyunca, Can'ın atölyesinin biraz ilerisinde beklediler. Ortalık iyice tenhalaşınca hava ısınacaktı.

Saat gece yarısını geçtiğinde üç adam elinde bidonlarla arabadan indi. Koray'ın görmek istediği tek şey vardı artık, ateşler içindeki iki katlı bina.

***



        "Birisi geliyor!" Etrafı gözleyen adamlardan biri atölyeye doğru ağır adımlarla gelen birini görüp heyecanla arkadaşlarına bağırdı. Herkes bir köşeye çekilip adamın geçip gitmesini beklemeye başladı.

Mavi gömlekli, siyah kumaş pantolonlu adam; Can... Atölyesinin önündeki adamları görünce koşmaya başladı.

"Ulan! Ne yapıyorsunuz orada!"

Adamlar hızla sağa sola koçup gecenin karanlığında gözden kayboldular. Birilerinin hırsızlık için atölyesine girmeye çalıştığını düşünmüştü. "Talha!" diye bağırdı, içeriden cevap gelmedi.

Cebinden anahtarlarını çıkarttı ve içeriye girdi.

Arzu'yu iş yerine sadece iki kez getirmiş olmasına rağmen burası bile onun kokusuyla dolmuş gibiydi!

Nasıl dayanacaktı buna? Yeniden seslendi. "Kimse yok mu?"

Yine cevap gelmedi. Atölyenin boş olduğu gerçeğiyle inatlaşıyordu

Can. Saatine baktı, karanlıkta görünmüyordu.

"Demek ki bugün yalnız ben terk edildim, kalan herkes mutlu..."

Tekrar aynı yere, Arzu'nun bıraktığı enkazın içine, evine, dönmeyecekti. Atölyede sabahlayacaktı. Nasıl olsa ertesi gün herkes burada olacaktı. Kendi iş yerinde ışığı aradı dakikalarca; bulamadı. Karanlıkta elini sağa sola çarparak yönünü bulmaya çalıştı ve ofise çıkan merdivenlere ulaştı.

***



         Atölyenin çevresindeki adamlar panikle arabaya döndüler.

Hepsinin yüzünde bandajlar vardı. Yine, geçen sefer olduğu gibi, bilmedikleri kişiler tarafından dayak yemek istemiyorlardı.

Hırsla arabanın içinde bekleyen Koray'ın yanına geldiler.

"Koray Bey o psikopat şerefsiz burada. Şimdi binaya girdi. Ne yapacağımızı bilemedik"

Koray duyduklarına inanamadı! Dikişlerinin izin verdiği ölçüde kahkaha attı. Bir insan ancak bu kadar aptal olabilirdi, ancak bu kadar ölmek isteyebilirdi. Saatine baktı: 01.06.

"Bu saatte ne işi var bu şerefsizin burada! Ben onu daha önce uyarmıştım, 'yakarım' demiştim. Öyle değil mi? Madem kendi geldi, öyleyse biraz ısınsın. Acele edin. Yine birileri gelmeden halledin şu işi"

Adamlar ilk anda duyduklarını idrak edemedi. Koray'ın bu kadar ileri gidebileceğini hiçbiri tahmin etmiyordu. Bir insanın canlı canlı yanmasını isteyecek kadar gözü dönmüş olamazdı

"Ama efendim..."

Kimsenin itiraz etmesine müsaade etmedi Koray.

"Aması yok. Ne diyorsam onu yapın!"

Hiçbiri böyle bir sorumluluğu almak istemiyordu ama yapmak zorundaydılar. Binanın çevresine bolca benzin döktükten sonra giriş kısmındaki büyük pencereyi kırdılar.

Bidonu atıp her yeri ateşe vermeleri yaklaşık on saniye sürmüştü. Hızla uzaklaştılar...

Can, merdivenleri bitirip üst kata çıkmıştı. Tam o anda atölyenin geniş pencere camı büyük bir gürültüyle kırıldı. Sesin olduğu yöne döndü korkuyla...

"Hadi", "Acele et!" sesleri geliyordu dışarıdan. Kırmızı -mavi bir ışık belirdi önünde birden.

Binadaki tüm karanlık dağılmıştı. Alevler alt kata depolanmış kâğıt balyalarına ulaşıp daha güçlü bir hale geldi.

Can korkuyla aşağı inmeye başladı.

Bir an önce dışarıya çıkması gerekiyordu. Alevler kapıya ulaşana kadar her yerin yanıcı ve patlayıcı madde olduğu bu yerden çıkmak zorundaydı. Her an kemiklerini bile eritebilecek ateşin arasında kalabilirdi.

Merdivenlerin son basamağını da indi ve durdu. Başını ellerinin arasına alıp boğazını patlatırcasına bağırmaya başladı. Nefes alma sebebi, varı yoğu, her şeyi; dergisi, gözlerinin önünde hızla yanıyordu. Arzu tatlısı, reçelli omlet ve nice tarifler kül oluyordu.

Zavallı insanoğlu, cehenneme sevdalanınca cenneti ateşe verecek kadar sıyrılıyordu benliğinden.

Kolunu yüzüne kapatarak kapıya doğru yürüdü. Ateşler kapıya ulaştığı anda çıkmayı başarmıştı. Hızla uzaklaştı. Alevleri çevreden görenler telaşla olay yerine giderken o uzaklaşmaya devam ediyordu.

Sanki kendi iş yeri değil gibi, arkasına bile bakmadan...

İtfaiye sirenleri ardı ardına gelen patlama seslerine karıştı.

Dönüp bakmadı.

Yürüdü içindeki yangının isiyle...

Yürüdü ciğerindeki yanık defter kokusuyla... 

 Bölüm Sonu

SESLİ KİTAP - Cennet BeyazıWhere stories live. Discover now