Bölüm On Sekiz - Buluşma

223 37 109
                                    


Örselenmiş ömründe gülmenin şifasını tadıyordu Can.

BÖLÜM ON SEKİZ - BULUŞMA

Yaklaşık yarım saattir buluşmanın olacağı kafede bekliyordu.

Garsonun "Ya bir şeyler iç ya da defol git!" dercesine gelip sürekli "Bir şeyler ister misiniz?" demesinden iyice sıkılmaya başladığı anda Arzu geldi. Sabahtan beri neler konuşacağını içinden tekrar etmiş olmasına rağmen şimdi her şeyi unutmuştu.

Birden ayağa kalkıp elini uzattı.

"Hoş... Merhaba!" dedi kekeleyerek.

Arzu gülümsemeye başladı. "Ne?"

Derin bir nefes alıp toparlamaya çalıştı Can. "Hoş buldun. Yani hoş geldim. Ben..."

Hâlâ düzgün cümle kuramıyordu heyecandan. Arzu ise bir süredir elinin çekmeye çalışıyordu.

"Tamam, ben anladım. Merhaba. Hoş buldum. İzin verirsen oturalım."

Can elinin o an farkına vardı ve utanarak bıraktı. Daha ilk andan kadını sinirlendirdiğini düşünüyordu. Kendini biraz toparlamak zorundaydı; bu şekilde hiç havalı görünmediğine emindi.

Ses tonunu biraz daha kontrol altına alıp oturduğu yerde dik pozisyona geldi.

"Kusura bakma Arzu, biraz dalgınım da..."

Karşısındaki adamın geçen seferki haliyle şimdiki tavırları arasında dağlarca fark vardı, nedenini anlayamadı.

"Sorun değil." dedi gülümseyerek. "Neden dalgınsın bakalım yazar bey, yeni romanını mı düşünüyordun? Neydi adı? Yemeklerin Efendisi"

Arzu, Can'ın yine sinirlenip kalkmasından endişe etse de aynı espriyi yapmaktan geri durmadı. Şu an karşısında duran Can, önceki günkü Can'a pek benzemiyordu ne de olsa. Bambaşka biri vardı. Öyle de oldu. Can gülmeye başladı. Arzu'nun şaşkın bakışları arasında kahkaha atıyordu.

"Gerçekten iyi espri, kabul etmeliyim." dedikten sonra içinden kendine kızmaya başladı.

"Neden gülüyorsun lale! Ciddi olsana biraz! Kız seninle dalga geçiyor resmen."

Arzu şaşkın bir ifadeyle cevap verdi.

"Geçen gün bu espriyi yaptığım için kalkıp gitmiştin, şimdi ise gülüyorsun. Gerçekten çok garipsin Can, çok. Çözmem gereken bir bulmaca gibi."

Can artık kontrolü sağlamak istiyordu. Birkaç saniye sessiz kalıp içine çektiği nefesin iç organlarını tazeleyip göğsünü rahatlatması gerekiyordu. Rol yapmaktan sıkılmıştı!

"Gülmedim." dedi.

"Vazgeçmeden aynı espriyi iki kez yaptığın için, tabii bu espri kelimesini tırnak içinde söylediğimi belirtmek isterim, mecburen gülmüş gibi yaptım. Komik değil yani, anlıyor musun? Yine de medeni cesaretin taktire şayan doktor."

"Bu da çok mu oldu ki acaba?" diye düşündü. Arzu yine aynı şaşkın ifadeyle bakıyordu Can'a. Biraz bozulmuş olsa da garip bir enerji almıştı sert cümlelerin arasında.

O anda garson tekrar geldi. Midenin belirli oranda sıvı kabul ettiğine tepki olarak doğmuş bir havası vardı delikanlının.

"Bir şeyler içmek ister misiniz efendim?"

Can içinden küfür ederek cevap verdi. "Ben bir çay daha alayım. Buradan da çıkıp gümrüğe uğrayacağım, midemdeki çayları ithal etmek için başvuru yapacağım da..."

"Efendim?"

"Çay diyorum, demli olsun."

Arzu gülümseyerek bir şeyler düşünüyordu, garson ona döndüğünde. "Ben de bir salep alayım lütfen." dedi.

Siparişleri alan delikanlı nazik bir şekilde başını eğerek yanlarından ayrıldı. Can da gülümsemeye başladı.

"Bu sıcak havada? Salep?"

Arzu vereceği çoktan hazırlamıştı.

"İçimin sıcak olduğunu nereden biliyorsun?"

Can'ın rolünü şımarık bir kız çocuğu gibi çalmıştı. Üstelik konuşurken dilini uzatması şımarıklığının yanına çekicilik de katıyordu görünüşüne. Fakat Can cevap vermeyip gülümsemeyi tercih edince yeniden konuşmaya başladı.

"Peki, sen neden salep istemedin?"

"Artık içim üşümüyordur belki de..."

***

Dakikalar geçtikçe üzerindeki heyecanı atıp kontrolü ele aldı Can. Çok belli etmeden güzel kadını süzmeye çalışıyordu.

Arzu bir gün içinde değişmiş gibi geliyordu gözüne. Acaba ilk gördüğünde de böyleydi ama şimdi mi fark ediyordu?

Kıvırcık, koyu kestane renkli saçları vardı ama uçlarında açık kahve tonlar göze çarpıyordu. Güneşin temas ettiği yerler ise sarı görünüyordu. Büyüleyiciydi! Her teli tek tek sevilesiydi.

"Dünden beri kuaföre gitmedin değil mi?" diye sordu. "Hayır" cevabını aldı.

Gülümseyerek "Gitme de zaten." diye cevap verdi ve kaçamak gözlerle Arzu'yu incelemeye devam etti.

Cüretkâr sayılacak bir elbise vardı üzerinde; beli ve omuzları açık, siyah bir bluz... Altında ise aynı renk, dar bir tayt... Gördükleri, Can'ın hem garip bir şekilde hoşuna gidiyor hem de sinirlerini bozuyordu.

"Sence de biraz fazla açık değil mi?" diye sordu.

"Anlamadım? Ne açık?"

Böyle bir cümleyi nasıl kurduğunu bilmiyordu. Birkaç saniye içinde gelişmişti her şey. Kontrolsüzce ağzından çıkan bu sözü toparlaması gerekiyordu. Henüz Arzu'yu kıskanacak ve dahi kıyafetine karışacak bir pozisyonda değildi. Belki de hiç olmayacaktı.

"Hava" dedi. "Hava çok açık... Sıcak yani..."

"Fena mı?" dedi Arzu.

"İçimiz ısınır. İkimizin de ihtiyacı var gibi görünüyor salepten medet umduğumuza göre."

Gülümsediler... Örselenmiş ömründe gülmenin şifasını tadıyordu Can.

***



Zaman ilerledikçe daha ciddi konulardan konuşmaya başladılar. Can, işinden, yaptıklarından, yazdıklarından, atölyedeki arkadaşlarından bahsetti. Aktif sosyal hayatı olduğunu söyleyerek küçük de bir yalan söylemişti.

Arzu'nun son sorusu ise aralarında ciddilik anlamında en rütbeli olandı.

"Bana ailenden hiç bahsetmedin. Onları da anlatsana biraz?"

Aile... Bu kavram daha önce hiç böylesine içi dolu ve anlamlı gelmemişti kulağına. Bir süre cevap veremedi. Yanlış bir soru sorduğunu düşünen Arzu özür dilemeye hazırlanıyordu ki Can genç kadının gözlerine gözlerini kilitledi. O ana kadar hep göz temasından çekinmiş ve utanmış olsa da şimdi uzun uzun gözlerine bakabiliyordu Arzu'nun.

Savaşı kaybeden Arzu oldu. Bir süre direndikten sonra gözlerini kaçırdı Can'dan, gülümseyerek elini alnına götürdü. Can ele geçirdiği üstünlüğü devam ettirmek için Arzu'ya derinlikte bakmaya devam ediyordu. Kararlı bir ses tonuyla sordu.

"Ailemi mi öğrenmek istiyorsun?"

Arzu, sanki yıllardır saklı olan bir sırrı öğrenecek gibi garip bir heyecan hissetti içinde. Ellerini masaya uzatıp boğazını temizledi ve titreyen bir ses tonuyla cevap verdi.

"Evet... Senin için de bir sakıncası yoksa?"

"Peki, anlatıyorum öyleyse..."

Can'ın yüzündeki karanlık artmıştı.

Bölüm Sonu

SESLİ KİTAP - Cennet BeyazıNơi câu chuyện tồn tại. Hãy khám phá bây giờ