Bölüm On Dokuz - Yorgun Kaptan

206 42 62
                                    

Bölüm önü açıklama1: Bölümlerin kısa olduğuna dair yorumlar okuyorum. Haklısınız da... Çok sık bölüm eklediğim için böyle oluyor. Mesela Cuma – Cumartesi ve Pazar olmak üzere üç bölüm arka arkaya ekleyeceğim bu haftasonu. Aradaki bağlantılardan ve farklı kişilerin anlatımından dolayı böyle yapmam gerekiyor.

Bir de vize haftam yaklaşıyor... O yüzden yorumlarınızı okuyamadım. Fakat hepsini okuyup keyifle cevap vereceğim bu gece ya da yarın gece. Çünkü bu bana enerji veriyor. Siz de bana enerji vermeye devam edin olur mu Can'lar?

Bölüm önü açıklama2: Çok fazla "Cennet Beyazı basılı kitap mıı?" sorusunu gördüm. Evet, basılı bir kitap Cennet Beyazı. Birçok yerde de satışta. Fakat ben buradan elimden geldiği kadar düzenlemeler ile yayımlamaya devam edeceğim.


---

Neler hissetmem gerektiğini bilmiyorum, her zaman düşündüğüm bir şey var; yaşayan en güzel kadın kim bilmiyorum ama ölmüş kadınların içindeki en güzeli benim annem.


BÖLÜM ON DOKUZ - YORGUN KAPTAN



"Aile, hayatın devam ettiği günden beri her kültürün ve her zihnin vazgeçilmez temel taşı olarak varlığını sürdüren bir yapıydı. Anne, baba, kardeş, ağabey... hepsinin varlığı kişinin attığı adımlara çok ayrı ve etkili tesirler yapıyordu. Kişi bunu bilse de bilmese de; kabul etse de böyleydi.

Modern çağların hastalıkları arasında hızla yükselen aile içi uzaklaşmalar ve nefret söylemleri bu kutsal ve görünmez evi her ne kadar tarumar etmek için canını dişine takıp çalışsa da kazanan aile oluyordu.

Yıllar geçtikten sonra dönüp bakınca insan geriye, tüm kırgınlıkların ve dahi nefretlerin geride kaldığını, sıcak bir aile hasretinin ağır yaralı ama gururlu bir şekilde hayatta kaldığını görüyordu. Aileye ihtiyaç duymadığını söylemek kolaydı hatta bir parça ihtiras da vardı bu cümlenin ardında, kendi ayaklarının üzerinde durmanın verdiği lezzetten kaynaklanan. Kendi ayakları üzerinde durmanın aileyi silmek olmadığını kendi benliğine bağıra bağıra itiraf etmek ise en zoruydu. Zor ama birgün mutlaka kaçınılmaz olan...

Bir bayram sabahında birbirine karışan sesler, bir akrabanın cenazesinde birlikte dökülen gözyaşları, bir adama baba diyerek sarılmak, anneye tam bir emniyetle emanet etmek okşaması için saçlarını, küçük bir kardeşin şımarıklıkları ile alakadar olmak belki bir ağabeyin ya da ablanın baskısının altındaki derin muhabbeti hissetmek... Tüm bunlar ve çok daha fazlası ailenin silinmeye çalışan izleriydi insanoğlunun zihninden. "

Bu cümleleri nerede okuduğunu düşündü Can. Pek tanınmayan ve tanınmaya da niyeti olmayan bir yazarın cümleleri olduğunu biliyordu, biliyordu ve hatırlamasına gerek yoktu. Popülaritenin, ucuz romantizmin ve şişirilmiş cümlelerin altında ezilmiş kimseler bilmese de olurdu. Neden böyle düşündüğünü düşündü. Kafası aile kavramının basit gibi görünen girift hücrelerinde sıkışıp kalmıştı.

Uzun süredir Can'ın ailesini anlatmasını bekleyen Arzu dikkatle karşısındaki adamı inceliyordu. Cümle kuramayacak kadar yorgun olduğunu hissetti Can'ın, aileden konuşamayacak kadar sevgiye muhtaç... Bir süre daha hiçbir şey söylemeden beklemeye karar verdi, Can'ın içinde verdiği savaşa saygı duyup onu zorlamayacaktı.

Bir süre daha süren sessizliği nihayet bozdu Can.

"Annem... Ben doğarken hayatını kaybetmiş. Bilerek, isteyerek, derin bir kabulle benim nefesim olmuş. Neler hissetmem gerektiğini bilmiyorum, her zaman düşündüğüm bir şey var; yaşayan en güzel kadın kim bilmiyorum ama ölmüş kadınların içindeki en güzeli benim annem. Karşılıksız sevmenin, görmeden ve bilmeden sevmenin ilahî güzelliği var onda.

SESLİ KİTAP - Cennet BeyazıWhere stories live. Discover now