Bölüm On Üç - Dünya!

255 60 57
                                    

Unutma, bir insana gözyaşı kadar yakışmaz hiçbir makyaj. Ve huzur vermez hiçbir dua, ağlamak kadar...

BÖLÜM ON ÜÇ



İç muhasebe yapması için sessizce Cemil'i izleyen Wellbeck, onun endişeli hareketlerini görünce gülmeye başladı. Bilgisayarın birkaç tuşuna basarak Can'ı yeniden ekrana getirdi, iki görevliyle beraber yürüyorlardı.

"Merak etmeyin. Oğlunuz buradan dışarı çıkamaz, üstelik birilerinin onunla ilgilenmesi hoşuna gitmiş görünüyor baksanıza. Daha önce onu doğru düzgün dinlemediğinize, ilgilenmediğinize eminim."

Wellbeck Storm, ekrana sessizce bakan Cemil'in kendisine yoğunlaşması için kamerayı kapatıp konuşmasını göz temasıyla devam ettirdi.

"Biliyor musunuz? Şu bin bir farklı isme sahip hastalıklar aslında hep aynı derttir. Eğer sevgi varsa, eğer savaşmayı gerektirecek bir sebep varsa yenilmeyecek hastalık yoktur. Bunlar varsa kanseri de yener insan, şizofreniyi de.

Yoksa gripten de ölebilir, bilemezsiniz. Sonuç olarak kimsenin ölüm raporunda 'Aşırı sevgisizlikten ve yalnızlıktan yüreği kurumuş zavallının!' diye yazmıyor değil mi? Lütfen devam edin anlatmaya. Daha işimiz çok!"

Cemil, Wellbeck'e yine hayranlıkla bakarak her şeyi anlatmaya başladı.

"Bu illeti öğrendiğimde Can dört yaşındaydı. Türkiye'deki doktorun bir sürü test ve tahlil yaptıktan sonra yaptığı açıklamayı hiç unutmuyorum. Çin'de yapılan bir araştırmadan söz etmişti. On altı bin kişi üzerinde yapılan bir araştırma...

Epilepsi taşıyan bir insanın, normal insana oranla bu hastalığa yakalanma riski sekiz – dokuz kat daha fazlaymış. Güçlü bir çift yönlü ilişki varmış iki hastalık arasında. Bunu genetik yatkınlık ve çevresel faktörler de etkiliyormuş falan filan...Bir sürü tıp bilgisi işte! "

Karısı öldükten sonraki süreçte oğlunun epilepsi teşhisi konulan hastalığının aslında şizofreniye dönüştüğünü, diğer bebeklerden farklı olarak neredeyse hiç ağlamadığını, büyümeye başladığında ise hep odasında yalnız kaldığını ve kapıyı kilitlediğini, sürekli olarak sabit noktalara baktığını, bu hastalığı geçirmek için birçok doktoru gezdiklerini ama çare bulamadıklarını... Anlatabileceği ne varsa hepsini uzun uzun anlattı.

Wellbeck durmadan notlar alıyordu. "Hiç ağlamadı dediniz... Bu gerçekten çok ilginç."

"Evet, neredeyse hiç ağlamadı. Şimdi de son nokta olarak ise, evden ayrılmak istiyor. Bir kız arkadaşı var, beraber gideceklermiş. Anlamıyorum ne ara buldu bu çocuk kız arkadaşı falan! Okula bile zorla gitti, bildiğim hiç arkadaşı olmadı, asosyal gibi durmadan kitap okumaktan başka bir şey yapmadı.

Güç bela kayıt yaptırdığım özel üniversiteden de uzaklaştırıldıktan sonra odasından neredeyse hiç ayrılmadı. Bazen kolundan tutup zorla dışarı çıkartıyorum, biraz olsun sosyalleşsin istiyorum. Gerisini sen düşün Well. Aslında o kadar da ilgisiz bir baba değilim, ne dersin?"

Wellbeck ilk kez sinirlendi. Parmakları istemsiz olarak hareket ediyor, titriyordu. " Sen tanıdığım en ilgisiz babasın! Asıl sen düşüneceksin Cemil Baltacı! Kusura bakma ama körsün. Gözlerini sonuna kadar açmış bir kör! Kız arkadaşı dediğin şey Can'ın hastalığının ta kendisi. Bunu nasıl anlamazsın! O şey her neyse, muhtemelen, Can'la birlikte arttı ya da büyüdü.

Bilirsin, insanlar yanlış şeyleri çok sever, kendilerine acı veren kişilere bayılırlar. Bu da öyle bir durum, Can hastalığıyla bir bağ kurmuş, sanrılarından sevgili silueti yaratmış kendine muhtemelen. Normal insanlardan pek de farkı yok aslında ama neyse... Biraz önce boşluğa bakmadığını söylemiştim, yanılmamışım."

SESLİ KİTAP - Cennet BeyazıWhere stories live. Discover now