Tanıtım 1

54.9K 2K 202
                                    

Taner Şahinsoy

Tan yıllar sonra Atatürk Havalimanı'ndaydı. Ruhundaki karanlığa tezat pırıl pırıl bir Nisan gününde yeniden toprağındaydı. Geri gelmişti işte...

Öfkesi dinmiş miydi? Hayır...

Kalbi soğumuş muydu? Hayır...

Yarası iyileşmiş miydi? HAYIR!!!

Peki neye yaramıştı sürgünde onca sene? Ya hoş karşılanmayacağını bile bile dönmesine ne demeli?

Dokuz koca yılı Amerika'da sırf babam diye adlandırmaya dilinin varmadığı o insandan uzak durmak için geçirmişti. Ne yaptığının, ne yaşadığının, ne yiyip içtiğinin hiç önemi yoktu. Sadece hiç kimseyi görmek tek bir haber dahi almak istememişti, ta ki varlık sebebi ve can düşmanı Sadettin Şahinsoy sonunda kalbine yenik düşene kadar.

O tarihe kadar babasının, annesinin, şirketlerinin adını arama çubuğuna dahi yazmamıştı. Merak etmiyordu. Bilmek istemiyordu.

Peki ya o isim?

'Işık Şahinsoy'

Babasının zoruyla evlendiği ve üç aydan daha kısa bir süre içinde, hamile kaldığını öğrenir öğrenmez terkedip gittiği karısı. Onu da düşünmemeye çalışıyordu yıllardır. Nasıl olsa sahip çıkarlardı. Yokluğunda çok daha mutluydu belki.

Ama kalbinde önce ince bir sızıyken sonradan yavaş yavaş büyüyerek koca bir boşluğa, bir kara deliğe dönüşen merak, endişe, kendisine ihtiyacı olabileceği duygusu, kısaca babalık ağır basmıştı işte. Babasının öldüğünü haber veren o telefon çalmadan evvel de merak ediyordu onu, aslında doğduğundan, yaşadığından dahi haberi yoktu. Kendi çocuğuydu ama öyleydi işte...

Kaç geceler, gittiğine sadece onun için pişman olmuştu ama her seferinde nefreti ağır basmıştı yine. Düşünmekten bunalmıştı artık. Kız mıydı? Yoksa erkek mi? Onu bile bilmiyordu. İsmi neydi? Babasını sormuş muydu? Ne demişlerdi onun için? Eski bir arkadaşını arayıp sorsa öğrenirdi aslında. Ama bu kalbine yanlış geliyordu. Belki de kendi kanından olanı kendi gözüyle görmesi gerekiyordu.

İşte böyle döndü Taner Şahinsoy toprağına. Ne uğurlayanı olmuştu, ne karşılayanı vardı. Hiç birinin suratını görmek istemediği için gitmişti, ama artık kendisinden esirgenen her şeyi geri almaktan ziyade, hatta belki de sadece ve sadece çocuğunun yüzünü görebilmek için dönmüştü.

Yargılanabilirdi evet. Bunca yıldan sonra yeni mi gelmiş aklına diyebilirlerdi. Aslında hiç aklından çıkmadığını nereden bileceklerdi? Kendiyle bile barışamıyordu bu konuda. Kendine bile açıklayamıyordu. Zaten kimsenin ne düşündüğü umrunda değildi, hep kavgası kendiyle, derdi gücü kendiyleydi onun.

Velhasıl, kendi olmaktan çıkıp hiçkimseye dönüştüğü, kendi içindeki kendini öldürüp ruhsuz bir beden gibi savrulup durduğu yıllardan sonra artık toprağın yüzüne çıkacaktı. Tekrar eski dünyasına adım atacaktı. Ama bir daha hiç kimse ona bir şey dayatamayacaktı. Bir kere daha izin vermeyecekti.

IŞIKTANWaar verhalen tot leven komen. Ontdek het nu