Bölüm 2

28.5K 1.6K 122
                                    


Taner cephesi...

Loş mekanda sahneyi ve hemen önündeki dans pistini kırmızı ve mavi tonlarında aydınlatan ışıklar yorgun gözlerimi acıtıyor. Gece kuşu olmak böyle bir şey. Gündüz uykusunun, alkolün ve spotların mahvettiği gözlere faydası olmadığını en iyi biz biliriz.

Barın önü kalabalık. Beni kesmeye çalışan, göz makyajları rakunlara benzemiş gotik özentisi kızları es geçiyorum. Onlara diğer barmenler baksın, ben hiç kendimi bozamam. Hemen sağ tarafta onbeş yirmi yıl öncesinde epey meşhur olan bir rock grubunun gitaristi var. Benim "Daha dün annemizin.." dinlediğim yaşlarda adamlar sahnenin tozunu attırıyorlarmış, bazen sabaha karşı ortalık sakinlediğinde anlatır. Saygı duymak lazım böyle adamlara. Hızla tazeliyorum içkisini.

Yirmibeş yıllık hayatımda kendim için yaptığım en iyi şey bu mekana ortak olmak. Hem keyif alıyorum hem de Saadettin Bey'e muhtaç olmadan geçiniyorum. Bundan büyük nimet mi olur bana? Zaten bu yaşa kadar hep onun ve eksik olmasın kıymetli anneciğim Billur Hanımefendinin keyfine göre yaşadık. Kardeşim de yok ya her akıllarına düşeni benim üzerimde denediler. İstanbul'un en prestijli üniversitesinden işletme diploması, üstüne Amerika'daki en prestijli üniversiteden yüksek lisans derecesi ve birbirinden garip emirler, yırtık kot giyme, küpe takma, gitar çalma çok serseri duruyor piyano çal, falan hanımın kızını akşam yemeğine götür... Anne baba değil sanki eziyet üretme makinesi bunlar... Ama kurtuldum artık. Boston'da MBA yaparken barmenliğin inceliklerini öğrenmeye tezimden çok emek harcadığım doğrudur. Şimdi diplomamla değil becerilerimle para kazandığım düşünülürse en doğrusunu yapmışım.

Beyoğlu'ndaki en klas rock barı açmaya karar verdiğimizde ihtiyacımız olan sermayenin fazlasını Metin koydu, onun babası daha insaflı diye biliyorum, ben de bardaki ve sahnedeki yeteneklerimi, geniş çevremi ve tabii ki tüm yakışıklılığım ve karizmamla kızlar üzerindeki muazzam etkimi koydum. Bir mekanda en önemli şey kızlardır, çok kız gelen yere çok da erkek gelir. Bana tav olan kızların sayısı barı doldurup doldurup taşıran kalabalığı kolayca açıklıyor elbette. Çoğu rakungöz olsa da bazılarından gerçekten iş çıkıyor. Hayat bana güzel demiş miydim?

Sarışın bir hatun karşıma geçmiş miyavlar gibi sesler çıkartıyor. Sarışınları severim. Acaba daha önce yatmış mıydık? Kızlar hatırlanmayınca çok bozuluyorlar. Umurumda olduğundan değil ama hiç dırdır çekemem. Ne dediğini anlayabilseydim belki bir fikrim olurdu ama barın arkasındaki boxlardan enseme vuran müzik sesi ve mekanın uğultusu kızı duymamı imkansız hale getiriyor. Bazen eve gittiğimde saatlerce net duyamadığım oluyor. Amaan ne diyorsa desin. Sabah buradan benimle çıkmak niyetindeyse o vakte kadar kalması gerek. Etraf sakinlediğinde konuştuğunu da anlayabileceğim. Şimdilik klas hareketlerle kızların sevdiği süslü püslü, tatlı kokteyllerden hazırlayıp delici bir bakış eşliğinde önüne koyuyorum. Vahşi kedi kıkırdıyor, belli ki hoşuna gitti. Pek akıllı olduğunu sanmıyorum ama iyi parça. Zaten yatakta akla ihtiyaç yok..

Sahnedeki grubu eski bir arkadaşım kurdu. Bu tarz mekanlar için ideal, dibine kadar eğlence vaadeden enerjik bir cover grubu. Birkaç tane de kendi parçaları var, sadık müşterilerin 'Ay, biz sizi takip ediyoruz.' deme amaçlı istek yaptıkları şeyler.. Böyle şarkıları bir ağızdan söyleyince insanlarda bir aidiyet hissi uyanır hep, grup üyelerinden birini kolundan tutup evlerine götürebileceklerini falan düşünürler.. Ne saçmalık...

Güray ve arkadaşları mola veriyorlar. Sahneden indiklerinde garsonla biralarını gönderiyorum. Etraftan hatırı sayılır sayıda müşteri sahneye çıkmamı istiyor, genellikle her gece bir ya da iki şarkı çalarım. İstek yapanların çoğu rakungöz ama umursamıyorum. Sarı kedi çapkın çapkın bana bakıyor. Mekandan kız kaldırmak pek zor değil ama ayıldığımda o kızlarla ne yaptığımı genellikle hatırlamıyorum. Bu bir lütuf mu yoksa lanet mi, hiç bir fikrim yok.

Sahneye çıkmak üzere barın arkasından çıkarken gözüm aynaya takılıyor. Gözlerim kıpkırmızı, koyu kumral saçlarım dağılmış durumda. Vampirle Görüşme filminde Tom Cruise'dan önce beni görselerdi Lestat rolünü kesin bana verirlerdi. Hiç bir zaman saçını jilet gibi tarayan, ütülü takım elbiseler giyen heriflerden olmadım. Nadir sosyete gecelerinde annemin zoruyla sadece... O da saysan iki elin parmaklarını geçmez. Neyse ki kızlar bu halimi seviyor. Her gün spor salonunda varlıklarını korumak için emek verdiğim sevgili kaslarımı ikinci bir deri gibi saran Hard Rock Cafe baskılı eski tshirtümü çekiştirip klavyenin başına geçiyorum.

Annem gitarcı serserileri sevmediği için mecburen enstrüman seçerken  tercih etmek zorunda kaldığım piyanoyla çalmaktan hoşlandığım nadir şarkılardan birine gidiyor parmaklarım. Don't let the sun go down on me... Kahretsin, çok havalıyım. George Michael beni görse aynalara küserdi eminim. Aslında New York'ta bir mekanda rastlamıştım. Ama o beni göremeyecek kadar sarhoştu.

Şarkı bitiyor. Bar alkıştan yıkılıyor resmen. Güray yalandan laf atıyor. "Karizmamızı sarsıyorsun olm, çalmayacağız daha burada." Çalmazsan çalma artist, çok meraklıyız sanki sana para saymaya. Bunları sesli söylemiyorum illa ki ama Güray'a muhtaç olmadığımız da bir gerçek.

Vakit ilerliyor, gecenin en hareketli saatleri. Müzik kulakları sağır edecek kadar şiddetli, eski bir Iron Maiden şarkısının gitar solosunu ustalıkla icra eden Fatih, kendinden emin sahnenin önüne yığılan kızlara gülümsüyor. Ben biraz seçici olabilirim ama çoğunluk rakungözlerden memnun. Beş yıl evvelki ben olsam, ben de memnun olurdum.

Vahşi kedi epey içti. Dikkatimi çekmeye çalıştı ve başaramadı galiba çünkü barın üstüne çıkıyor. Dizlerinin ve ellerinin üzerinde kedi gibi sırnaşmak için uzanıyor bana. Biçimli kalçalarını havaya dikmiş, arkadan nasıl bir manzara arz ettiğinin farkında değil herhalde. Gözünü dikmiş bakan abaza itler niyeyse zerre kadar öfke uyandırmıyorlar bende. Galiba umurumda değil.

Kulağıma uzanıp kışkırtıcı bir sesle evine gitmeyi öneriyor. Sözü bitince dilini boynuma sürmeyi ihmal etmiyor. Tenim uyuşmuş gibi, sadece ıslaklık hissediyorum. Henüz erken, çıkarsam karışır buralar. O yüzden teklifi nazikçe reddediyorum.

Metin bara yaklaşıyor. Yüzü telaşlı gibi, sanki zoraki sırıtıyor. Konuşabilelim diye barın üzerinden karşılıklı yaklaşıyoruz. Yine de bağırarak söylemesi gerekiyor diyeceklerini.

- Çıkıyorum ben çok acil, Tan. Sonra görüşürüz..

Görüşürüz derken yüzü bir tuhaf oluyor. Neden diye sormak istemiyorum ama o da fırsat vermeden uzaklaşıyor zaten. Sarı kedi son anda boynuna atlıyor. Ne dediğini duymuyorum ama bana yaptığı teklifi ona da yapıyor muhtemelen.

Aralarında bir çekişme oluyor. Birkaç saniye sadece... Metin boynuna sarılan kollardan kurtulmaya çalışırken vahşi kedinin hala barın üstünde duran bedeni önümde bir siper gibi duruyor. Sonra aniden müzik kesiliyor. Sonra kurşun seslerine çığlıklar, şangırtılar karışıyor yarı gecede...

Barın arkasına çöküyorum. Neler olduğunu anlamasamda kollarımı başıma siper ediyorum. Lanet olsun bu ne şimdi? Şişeler patlıyor, aynalar patlıyor, cam kırıklarının sırtıma, başıma doluştuğunu hissediyorum. Islak hissediyorum sonra, kan mı yoksa dökülen içkiler mi bilmiyorum.

Belki saniyeler, belki de yıllar geçti. Dehşet iliğimi kemiğimi tüketiyor. Korkuyorum, korkudan çenem titriyor, dişlerim birbirine vuruyor takır takır. Sesler kesildi şimdi, sadece inleyen, yardım isteyen insanlar, ağlayanlar var. Bir an tereddüt ediyorum, sonra yavaşça kollarımı indirip etrafıma bakınıyorum. Loş ışıkta etrafımda cam kırıklarından bir deniz var sanki. Siren sesleri duyuyorum uzaklardan. Siren sesinin insanı rahatlattığı da olurmuş...

IŞIKTANHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin