Dürtü

952 36 2
                                    

        Annem içeriye kahvelerle girdiğinde, kendimi hala bu adama karşı rahatsız hissediyordum.  Gereksizce dürtülerimden artık sıkılmıştım ve bunlardan kurtulmak adına adamı  görmezden gelmeyi seçtim.  Beni Muayene ederken, tuhaf bir şekilde ellerini üzerimde hissetmek canımı yakmıştı sanki kanım damarlarımdan çıkmak istiyormuş gibi  geziniyordu. Birkaç kıpırdama dışında bu rahatsızlığımı belli etmediğimi düşünüyordum. Kontrol bitmek üzereyken gözleri yeniden boynumda ki yara izine gitti bunu görebiliyordum çünkü çok yakınımdaydı. Anlam veremediğim bir şekilde yara izini inceliyordu sanki ona tanıdık gelmiş gibiydi, bir saniye bir yara izi nasıl tanıdık gelebilirdi? Saçmalıyordum. Birkaç saniye sonra fark ettiğim şeyse daha fazla korkutucuydu ama  yemin ederim ki bir an adamın gözleri simsiyah olmuştu.  Biran da  gözlerini benden kaçırıp başını aşağıya eğdi bir süre sonra kafasını kaldırıp sakin gülüşünü yeniden takındı. Annem olayı anlamışa  benzemiyordu  ama ben iliklerime kadar hissetmiştim. Tepkisini fark ettiğimi anlamış olacak ki
"Kusura bakma bir an tansiyonum düştü sanırım. Bu arada boynun da ki o yara izi şey...  onun  sebebi ne?"
Evet harika bir soru ama cevabını bende bilmiyordum, aklımdan hemen bir şeyler uydurup anneminde birazdan oluşacağı merakına mantıklı bir cevap vermeliydim ve aralarından en mantıklı olanı;
"Bilmiyorum, bende yeni fark ettim büyük ihtimalle alerjiden kaynaklanıyordur. Domatesi çok fazla tükettiğimde kırmızılıklar çıkıyor da, değil mi anne?" seçmiştim. Küçük yalanımdan habersiz olan anneme dönüp  dilenen yavru bir köpek gibi bakmaya başlamıştım. Aslında çokta yalan sayılmazdı, domateze gerçekten alerjim vardı.

"Ah evet, Suat Bey ne yazık ki küçüklüğünden beri öyle biraz domatesi fazla kaçırsın direk kızarıyor. Sanırım akşam yemeğinde domates yedi bende eve geç geldiğim için kendine dikkat etmemiştir. Sürekli uyarıyorum ama sanırım pek umrunda olmuyor küçük hanımın."

"Anlıyorum, kızınız çok şanslı sanırım, kızarıklıkları bile belirli bir şekle göre oluşuyor, oldukça havalı."  Gibi saçma bir şaka yapmıştı, hiç güleceğim yoktu ama nezaketen dudaklarımı oynatmak zorunda kaldım. Sonunda bütün işkence bitmişti, "Kızınızın bir şeyi yok, gerçekten sağlam gözüküyor. Dediği gibi sizin içeri birden girmeniz adrenalini harekete geçirmiş olabilir, vücutta ki anlık bir boşalma bu tür olaylarla sonuçlanabiliyor ama kesin bir sonuç için 2 gün sonra hastaneye gelip beyin tomografisi çektirmesi eminim sizi daha çok rahatlatacaktır."
Ne? Ciddi miydi bu adam? O hastaneye yeniden gitmek mi? Hayır istemiyordum. Kendimi savunmaya geçerek, 
 "Ben gayet iyiyim daha hastaneden bir kaç gün önce çıktım tüm tahlillerim yapıldı ve bir şey olmadığını söylemişlerdi hatta Doktor Mehmet bey beynimdeki şoktan dolayı garip şeyler yaşayabileceğimi bile söylemişti. Öyle değil mi anne?" Yine anneme sığınıyordum. Bu adama karşı kendimi sorumlu hissetmemi ve neden sürekli yalan söylemek zorunda olduğumu anlamamıştım ama ondan uzak durmak istiyordum. 

Annem tepkime kızmış olacak ki araya sert bir şekilde girdi. "Çisem, Suat Bey' bir doktor ve  bu konularda bizden daha bilgili değil mi?  Lütfen 2 gün sonra hastaneye gitmeni istiyorum. Eğer yarın okula gitmek istiyorsan tabii." Bu tutumu ergen yanımın ortaya çıkmasana neden olsa da susmayı tercih etmiştim. Annem nereden vuracağını biliyordu konuşmak için ağzımı açacaktım ki itiraz etmek için makul bir nedenimin olmadığının farkına varmıştım o yüzden geri kapadım.

"Lütfen Suat diyin fazla resmiyetten hoşlanan biri değilim." Bu ne kadar da gereksiz bir samimiyetti? Anneme bakarken adamın  yine o saçma ama bir kadını rahatça bayıltabilecek gülüşünü çıkardığını fark etmiştim. Annem yine kızarmış ve istemsizce salak bir şekilde gülmüştü. Kontroller bitip, adam önündeki kahvesini içtikten sonra sonundan evimizden gitmişti.  Odama çıkıp dinlenmeye ihtiyacım olduğu için hiçbir şeyi düşünemeden uyumuştum. Bu oldukça iyi bir şeydi bu akşam daha fazla şey düşünmek beni bitirebilirdi.

        Sabah kabuhsuz bir şekilde uyanmıştım. Bu harika bir şeydi. Uzun bir süreden sonra ilk kez uykumu tam olarak aldığımı hissedebiliyordum ayrıca kendimi oldukça dinç hissediyordum, kalkıp duş almış, saçlarımı taramış, kıyafetlerimi giymiş ve güne hazırlanmıştım. Kahvaltımı yine annemin zoruyla yaptıktan sonra  birlikte evden çıktık. Yolda da her şey normal gibi gözüküyordu. Tek sıkıntı annemin hala beni okula götürüyor olmasıydı. Yoldayken bu konuyu dile getirebilmiştim. "Anne beni daha ne kadar okula sen bırakacaksın? Lütfen  1 ay sonra 18 yaşıma giriyorum!" Annem derin bir nefes aldı, bu konuşmayı ona açmayacağımı düşünmüyordu değil mi? İlkokula gitmiyordum kendi başımın çağresine bakabilirdim. Ayrıca kazanın üzerinden baya zaman geçmişti. Artık bunu atlatması gerekiyordu. "Çisem" diye başladı cümlelerine bir şeyler söylemek istiyor gibiydi ama susmuştu. Ardından gelen sesleri boğazından zorla çıkartıyormuş hissi uyandırmıştı bende "Tamam bir çağresine bakacağım tamam mı?" Daha fazla üsteleyip ortamı germemek için sessiz bir "Tamam" la sonlandırmıştım konuşmayı. Okulun bahçesine girmeden önce arabadan inmek istemiştim ciddiyim, bu şekilde gözükmek istemiyordum. Sınıfa yavaş adımlarla yaklaşırken bugünün ne kadar normal başladığında mı bahsetmiştim? Unutun gitsin. Evet şimdiye kadar hiçbir şey olmamıştı ta ki sınıfa girip İsa denilen o çocuğu gördüğümden beri, garip bir şekilde yara izi sırama otururken kaşınmaya ve yanmaya başlamıştı. Diken üstünde gibi oturduğumu ve gerildiğimi hissetmiştim. Hoca sınıfa girmiş tahtaya bugünün konusunu yazmıştı. Kendimi derse vermeye çalışıyordum ama kalbimin güm güm sesi kilometrelerce uzaktan duyulacak gibiydi. Gözlerimi kapatıp, sıkıca yummuştum. Gözlerimi açtığımda her yer simsiyah olmuştu, kendim dışında kimseyi göremiyordum. Sesler bir şeyler söylüyordu. "Ondan uzak dur." "Kalbi soğuk, iyilik kötülükle olamaz, ondan uzak dur." Ağzımı açıp konuşamaz durumdaydım. Sanki sadece dinlemek istiyormuşum gibi. "Gecenin karanlığından gelen lanetli öpücük, karanlığın doğuşu, masumluğun yok oluşu, artık kış kadar soğuk, lanetli ve çıkmaz sokaklar. Kaderin örülüşü ve amansız bir son." Dörtlük gibi söylenen sözlerin ardı ardına "Kendini koru, masumluğunu kaybetme, cennetin anahtarı ellerinde." şeklinde devam etmişti. Ses birden gitmiş, etraf normal halini almıştı. Ayça yanımda kolumu dürtüklüyor tüm sınıf bana doğru bakıyordu, hızlıca yerimden kalkıp hocanın yanına gittim ve sınıftan çıkmak için izin istedim cevabını beklemeden çıktım. Duvara yaslanıp destek aldım ve işte beni terk etitğini düşündüğüm dürtüler geri gelmişti.  Artık bir şeylerin benim beynimden mi yoksa gerçekten açıklanamaz bir şeylerin olup olmadığını anlamam lazımdı, deliriyor muydum yoksa bir şeyler mi oluyordu? 

 

Şeytan ve Melek- "Masum Aşk   #Wattys 2015 "Where stories live. Discover now