Kan

966 50 18
                                    

     

        Merhaba arkadaşlar. Hikayenin yeni bölümünü ekledim ama üzülerek söylemem gerekiyor ki öncesinde belirtmeme rağmen yorum ya da beğenilerde çok artış olmadı. Oy bir nebze olsa da yorumlarda hiçbir gelişmeye raslayamadım. İsteksizcede olsa yazmaya devam ediyorum ama lütfen benide anlayın, okunma sayısı normalken yorum ve oyların bu kadar az olması benimde isteğimi çok azaltıyor. Yine üzülerek belirtmek istiyorum ki bu bölüme +50 oy ve  +10 yorum sınırı koyuyorum ve bunlar oluşmadan  yeni bölümü yayınlamayı düşünmüyorum. Çünkü gerçekten duvarlara yazıyormuşum gibi hissediyorum, bu hikayeyi kendi bilgisayarımda da yazabilirdim ama sizlerle paylaşmak önerilerinizi almak için buraya geldim ve bunu göremeyince üzülmemek elde değil.  Her neyse umarım bölümü beğenirsiniz. Multimediada paylaştığım Apocalptica'nın I don't care şarkısı ile bölümü okumanızı tavsiye ederim. Ayrıca gifleri paylaşacağımdan bahsetmiştim, bölümüme uygun gif buldukça da paylaşacağım. Eğer bölümde gif varsa bu bölümde geçen en önemli sahneyi temsil ediyordur diyebilirim. Ben fazla uzatmadan sizi bölümle başbaşa bırakıyorum, umarım beğenirsiniz iyi okumalar. Kendinize cici bakın. 

 Kollarıyla oluşturduğu küçük hapisaneden güç kullanarak kurtulamayacağımı çok iyi biliyordum. Onun yerine kıvrak bir şekilde eğilerek kurtulmayı denedim ve başarılıda olmuştum. Onca düşüncemin arasından kendine güvenen ses tonumu bulmaya çalışıyordum ama bu durumdayken herhangi bir ses çıkarmak bile beni yoruyordu. İsa'nın gözlerinin içine bakarak beklediğim birkaç saniye bana bir kaplumbağın koşması kadar uzun gelmişti. Sonunda kendini bulan sesim birkaç heyeceyi birleştirip konuşabilmişti. 

  "Gitmeni istiyorum."

        Kısa ve öz gerçekten istediğim tek şey. Daha nasıl açık olabilirdim? Pekala karşısında dikilebilirdim ama onca korku filminde kötülüğü göğüsleyen adam karşımdayken bu benim korkmadığım anlamına gelmezdi sadece canıma bile kast edecek kadar inatçı olduğum anlamına gelirdi. Yüzünü yere doğru çevirdi, şakaklarında ki uzun parmakları sanki baş ağrısı çekebilme özelliği varmış gibi başını ovuşturuyordu sahi o bir insanın hissettiği duyguları hissedebilir miydi? Ben hissedebiliyor muydum? Doğrusu acı dışında kalan duygular ergenliğe girdiğimden beri bana uğramıyordu ama acıda bir duygu sayılırdı sanırım. Kafasını kaldırdı bana yaklaşmamaya özen göstererek konuşmaya başladı.

"Çok fazla geldi." daha çok kendisiyle konuşuyor gibiydi,

"Bunları sana emin olduktan sonra daha uygun bir ortamda açıklamayı düşünüyordum."

sessizlik

"En azından cinlerin aramızda olmadığı bir ortam. "

acı bir gülümseme ve yine öncekinen daha uzun bir  sessizlik. Kendimi halıdaki desenleri saymama konusunda ikna ettikten sonra Ayça'nın baş ucuna gidip nasıl olduğuna baktım. Aslında Ayça'yı da şuan yanımda istemiyordum ama bu haldeyken onu babasına teslim edemezdim. Bir saniye peki ya babası? O da bir melek, şeytan ya da başka bir şey olabilir miydi? Kahretsin bu alem hakkında hiçbir şey bilmiyordum ki hareketlenen İsa'ya kafamı kaldırıp baktım. "Pekala ben gidiyorum, Ayça uyanınca susayacaktır emin ol ve şey hazır olduğunda sana açıklama yapmak için yanında olacağım, şimdilik hoşçakal." kapıya doğru ilerlerken sadece arkasından bakabilmiştim. Durakladı, arkasını döndü ve

"Beni son kez görmeyeceksin melek bunu aklından çıkar."dedi.  Aklımı okuyabiliyormuş gibi. 

Kapının açılma sesinden sonra kapanma seside eklenmişti. Önüme döndüğümde karşımda birkaç saat öncesine kadar arkadaşım sandığım Ayça'nın yüzüne bakıyordum. 

Şeytan ve Melek- "Masum Aşk   #Wattys 2015 "Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin