Çocuk

1.2K 37 0
                                    

      Sadece adının Rahmi olduğunu bildiğim ve sima olarak tanıdığım tarih hocam "Sana inanamıyorum." der gibi bana bakıyordu. Doğrusu bende birkaç haftadır kendime inanamıyordum, kendimi insanılmaz halsiz hissediyordum. İçimde bir kaos vardı işin kötü yanıysa bunun nedenini bilmiyor oluşumdu son bir kaç haftadır olan hiçbir şeye bir anlam veremiyordum ya zaten. Hocaya doğru vücudumu iyice döndürüp ifadesiz bir yüz takınarak; "Özür dilerim. Ben.. Ben bir an geç kaldığımı düşünüp acele etmem gerektiğini sandım. Yani evet zaten geç kalmışımda yani." Sanırım okulumun benim için ilk gününde berbat ve en salak cümlelerimi kurmuştum. Hoca hala anlamsız bakışlarla beni süzerken "Pekala. İyi olmana sevindim bu ara bir problemin olursa lütfen bizden yardım iste Çisem tamam mı?"demişti.  İyi niyetli bir davranış olduğunun farkındaydım ama öyle bir şey olsa bile bunu gidip onlara anlatabileceğimi düşünmüyordum. Samimi bir şekilde gülüş atmak isterken somurtkan bir tanesini gönderdikten sonra sıra aralarından geçerken meraklı bakışlara sahip sınıf arkadaşlarımı görmezden gelmeye çalışıyordum. Başımda katlanamayacağım türden  bir ağrı vardı.

        Belli etmemeye çalışarak en arka sıralardan, o  adını bilmediğim çocuğun aynı hizzasına ama en uzağına oturmuştum.   Ellerimi başımın iki yanına koyarak gözlerimi kapadım ve olanları düzgün bir şekilde düşünmeye çalıştım, evet büyük bir kaza olmuştu, bana bir şey olmuş olmasa da büyük ihtimalle şoktan bayılmıştım, doktorunda dediği gibi şoktan sonra olası hayaller görüyor olabilirdim, kafam zaten yerinde değildi belki de yoldan geçerken onu gördüm ve sonra hayalimde canlandırdım, pekala ben bir deli değildim ya da ucube yanıma dönüp çocuğun yüzüne baktığımda zaten çoktan bana bakıyor olduğunu gördüm, bakışları çok karanlıktı, içimi ürpermişti ve hemen önüme dönmeme sebep olmuştu. Sınıfa o şekilde dalmam ve 2 haftadır okula gelmediğimi düşünürsek yeni olan bir öğrenci için bakması gayet normaldi, artık bırakmalıydım saçma sapan düşüncelerimi. Bazı şeyler insanların içine doğabilirdi, annemin bir çok rüyası yorumlanabiliyordu buna bizzat şahit olmuştum, bu çok anormal bir şey değildi, yani o kabusun çıkması abartılmamalıydı zaten daha önceden de rüyalarımın çoğu çıkardı ki bunlar rüya değil kabus olsalar da bazıları gerçekleşirdi ve o kazadan sonra beynimin sarsılması gayet normaldi. Beni şüphleniren kısımsa babamla ilgili gördüğüm o rüyaydı. Babamın söylediği ve anlam veremediğim o cümlelerin aynısını arabada duymuştum. Buna nasıl bir açıklama getirebilirdim? Evet beyin şoku, görülen kabus, kabusun etkisinde kalmak ve gerçek dünyada yeniden canladırmak. Birkaç cümle biraz da olsa içimi rahatlatmaya yetebiliyordu. Ben  kendi düşüncelerimle  debelleşirken herkesin ders için gerekli sayfaları açtıklarını ve birinin konuyu okumaya başladığını sonradan fark ettim yanımda kitaplarım yoktu o yüzden sadece dinlemekle yetinmiştim.
         Dersin kalan kısmı gayet sıkıcı, notlar alarak ve yarı uyanık yarı uykulu bir şekilde geçmişti, arada arkama baktığımda adını bilmediğim bu ve Tanrım  gerçekten görünüşü iyi olan çocuğun artık bana bakmadığını da görünce şaşırılacak olsa gerek sevinmiştim, şaşırılacak olsa gerek diyorum çünkü çocuk gerçekten iyi bir parçaydı, gördüğüm kabus ya da her ne olduğunu bilmediğim görüntülerin aksine üzerinde siyah bir üst değil üstüne tam oturan  vücudunu ortaya çıkaran asker yeşili yazısız bir t-shirt  vardı. Saçları geceyi bile kıskandıracak kadar karanlık, gözleriyse en derin okyanusları bile kendisine hayran bırakacak kadar yoğun bir maviydi. Yaşına göre oldukça gelişmiş bir vücudu vardı, yani üzerindeki dar t-shirtle öyle gözüküyordu, dudakları şaşırılacak derecede kırmızıydı, benim bile kıskanmama neden olacak kadar da dolgun, sahi ya bu çocuk nereden gelmişti böyle? Yeni geldiği belli tamam okuldan çok arkadaşım olmadığı gerçek ama böyle bir insanı da fark etmeyecek kadar kör değildim aynı sınıftayken hemde ama yine de hala içimde saçma bir korku vardı.

         Zil çaldığında hemen sınıftan çıkmayı tercih ettim çünkü kalacak kadar kendimi sakin hissetmiyordum, eminim birçok gereksiz insanın sorusuna maruz kalacaktım ve şuan bunları cevaplamak istediğim en son şeylerden biriydi, kendime gelmemin en iyi yolu her zaman kahveden geçerdi, o yüzden kantine gidip kendime sıcak bir kahve alarak bir banka oturup etrafı izlemeye başladım. Okul her zamanki okuldu değişen pek bir şey yoktu sadece 2 hafta önce gerçekleşen kaza da ölenlerin anısına bahçede bir bölüm oluşturulmuş ve özlemlerini arkadaşları oraya çiçekler koyarak geçiriyordu. Onların arasında olabilirdim bu fikir bile birden titrememe neden olmuştu, o anda kafamı kaldırdığımda binadan çıkan ve adını bilmediğim ama beynimin bana oyun oynamasında kullandığı o çocuk belirdi, yürüyüşü bile en az kendisi kadar ilgi çekiciydi doğrusu, ama hala onda kötü bir şeyler olduğunu seziyordum ya da saçmalıyordum her neyse. Kahvem bittikten sonra sessizce sınıfa çıkmaya çabalarken, sınıf arkadaşım olan ve diğerlerine göre aramın daha iyi olduğu arkadaşım Ayça yanıma gelmiş nasıl olduğumu sormaya başlamıştı, birilerinin aklına gelmişim demek ki evet soru sorulmasını istemediğim doğru ama insan psikolojisi önemsendiğini hissetmek her durumda o kişi iyi yapardı değil mi?  Ayça'yla  ayak üstü iyi olduğuma dair kısa bir konuşma yaptıktan sonra birlikte sınıfa girdik, sıralarımız arka arkaya olduğu için konuşmaya hala devam ediyorduk. Bizden sonra sınıfa giren çocuğun varlığı sınıftaki tüm kızları ona bakması sonucu ile süslenmişti. Ben bile bakmak istiyordum, lanet olsun fazla yakışıklıydı, ama kendimi toparlamalıydım bu bu ben değilim evet değilim salak, aptal ergen bir aşık hiçbir zaman olmadım ve olmamalıydım. Dikkatimi yine Ayça’ya çevirdim, ama onun aklı çoktan uçup gitmişti, sarhoş gibi yine bana dönerek içeri giren çocuğun okulun ilk günü geldiğini, yurt dışından göç etmesiyle İstanbul’a taşınan gurbetçi biri olduğunu söylemişti, adının da İsa olduğunu söyledi. Gurbetçi değince herkes gibi benimde aklıma her ne kadar Almanya gelmiş olsa da beyefendi, New York’tan gelme bir insandı, bu denli bakımlı olması şimdi daha mantıklı hale gelmişti, içimde hafif bir üzüntüyle ne kadar çok New York’a gitmek istediğimi hatırladım ama Türkiye sınırları içinden çıkmışlığım bir kere bile olmamıştı bu daha acı bir durumdu doğrusu. Sınıfa öğretmen geldiğinde bende kendimi toparlamayı başarabilmiştim. Aklım hala çocuktaydı, birçok kişiyi çekici bulabilecek bir kapasiteye sahip olduğum doğru ama çoğu kişiyi aklımda takıntı haline getirmezdim, hatta kimseyi.

           Okulun son iki dersi beden eğitimiydi, oldum olası beden eğitiminden nefret eden bir insandım, hareket etmek, koşmak, fazladan ayakta durmak, bunlar bana göre şeyler değildi, lanet olsun ben hayatım boyunca  odamı dahi babama toplatan bir insandım, yaşasaydı hala öyle olacaktı sanırım.  Ayça’yla birlikte sıkıla sıkıla soyunma odasına gittik, o da benim gibi biriydi, en azından beden eğitimi derslerini sevmiyordu, konuşmaya başladıkça aslında iyi bir kız olduğunun farkına vardım, yanlış hatırlamıyorsam o da geçen sene başka bir okuldan transfer olmuştu ama dediğim gibi yaşanan olaylar (babamın ölümü, annemin hali) insanlarla iletişim kuracak halde değildim, ne kadar acınası bir durum? Değil mi? Her neyse, üzerimizi giyindikten sonra spor salonuna yürüdük, her şey normal gidiyordu, iyi ki annemi aramamıştım, kazadan sonra gerçekleşen sarsıntılar, beynimin beni kandırmaları, büyük bir paniğe neden olmadığım için kendimi tebrik ederek, hocanın gelmesini beklemek için salondaki banklardan birine  oturduk, bizden sonra İsa’da salona girmişti. Ayça kıkırdayarak beni dirsekledi, bu durum umarım daha fazla devam etmezdi, yoksa sınıfımızın bir üst insanı daha olacaktı. Sanki sayısı çok azmış gibi. 

Şeytan ve Melek- "Masum Aşk   #Wattys 2015 "Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin