1.BOLUM

23.4K 1K 46
                                    


"Programımıza son dakika haberlerinden biri ile devam ediyoruz; geçtiğimiz hafta içinde boşanan, ERTAŞ holdinginin sahibi, Yusuf Ertaş'ın büyük oğlu Ali Ertaş ile boşandığı eşi Ayla Yalın bir basın açıklamasında bulundu. 3 yıl önce olay bir düğün ile evlenen çiftin son bir yıl içinde birbirlerinden koptuklarını, ve bu evliliği saygılı bir şekilde bitirme kararı aldıklarını açıkladılar; asıl merak edilen ise şirketin %25lik hissesinin Ayla Yalın ve babasına ait olduğu için şirkete ne olacağıydı. Bunu da 'biz özel hayatımızı ayırdık, iş hayatımızı ayırmadık' diye açıkladılar..."

Magazin programında duyduğu şeyle elindeki tabağı yere düşürdü Deniz, şok olmuş bir şekilde ekranı izlerken arkadan oğlunun ağlayışını işitti. Oğlu Baran kırılan tabağın sesinden korkmuş olmalıydı, hemen oğlunu omzuna yatırıp sırtını sıvazlayarak sakinleştirmeye çalıştı genç kadın, bir yandan 'ağlama bebeğim' diye mırıldanırķen kendi de sessiz sessiz gözyaşı döküyordu. Oğlunun hıçkırıkları iç çekişe dönünce biraz daha sakinleşmesini bekledi ve küçük çocuğu yeniden yemek sandalyesine oturttu. Yerdeki kırıkları ve dökülen mamayı temizleyen kadın hemen yeni bir mama hazırlayıp oğlunun karşısına oturdu. Oğluna küçük lokmalar halinde yedirdi yemeğini ardından üstünü değiştirip saçlarını geriye doğru taradı, kendine de çeki düzen verip hemen evden çıktı. Hemen oturduğu binanın altında bulunan pastanesine girdi, yanında çalışan iki kişi ondan erken gelip açıyorlardı pastaneyi, o oğlu ile biraz daha geç iniyordu. Içeri girdiğin de üç masada müşteri olduğunu gördü Deniz, hemen oğlunu yanında çalışan burcuya verip mutfağa attı kendini, kafasını dağıtmalı bir şeyler yapmalıydı, o yoğun çikolatalı kurabiyelerden yapmaya başladı farkında olmadan, kurabiyeleri fırına sürdükten sonra birde limonlu kek yapmaya başladı onu da diğer fırına sürdü, pişen kurabiyeleri sunum tabağına dizerken hâlâ ağladığının farkında değildi,

sessiz sessiz akardı onun gözyaşları, bazen kendi bile farketmezdi ağladığını o kadar sessiz, o kadar çaresiz...

Pişen kekleri de sunum tabağına koyup pastanenin ön kısmında ki cam dolaba yerleştirdi, arkasını döndüğünde burcunun kucağından kendisine atılan oğlunu gördü. Kucağına aldığı çocuk sanki koca adammış gibi minik elleri ile sildi annesinin göz yaşlarını, sonra ağlamaklı sesi ile fısıltı şeklinde konuştu

"Anne"

Oğlunun yanağını öpüp gülümsedi genç kadın ve sanki karşısında büyük biri varmış gibi konuştu

"Efendim annem"

Oğlunun düzgün diyebildiği tek tük kelimelerinden biriydi 'anne'

"Aylama anne"

Kendi küçük, kelimeleri yarım, ama yüreği büyük bir çocuktu baran. 2 yaşında olsa bile annesi söz konusu ise kocaman biri gibi davranıyordu. Oğlunun boynunu öpen kadın gülümseyerek konuştu,

"Tamam, ağlamıyorum annecim"

...

"Ali Bey, arkadaşınız Can Bey geldi efendim"

"Içeri al hemen!"

Başını olumlu anlamda sallayıp 'peki' diyerek kapatti telefonu, Can karşısında ki kadına ukala bir şekilde bakıp, odaya doğru yürümeye başladı, tam kapıya gelmişken dönüp masanın arkasından kendini kesen kadına baktı

"Telefonda konuşurken insanlar baş sallamanı görmezler haberin olsun"

Ardından odaya girip arkadaşıyla tokalaştı, karşısındaki koltuğa geçip rahatça oturdu, ilk önce uzayıp giden dava hakkında konuştular ardından sohbet etmeye başladılar, Can sekreteri kastederek mırın kırın etmeye başladı

"Ne zaman kovacaksın şu kızı, sürtük gibi her gelene sulanıyor resmen"

Arkadaşının biraz kaba saba konuşmasına aldırmayıp cevapladı

" valla ben yaptığı işe bakıyorum, bana bakmıyor, sıkıntı yok, baktıkları düşünsün"

Gülerek arkadaşına verdiği cevapla Can bi an da dikleşip konuştu

"Becermem de sıkıntı yok yani"

Ali duyduğu şeyle gözlerini devirip 'yuh' diye söylendi.
Ardından devam eden iş konuşmaları arada şakalaşmaları ile çoktan öğle yemeği saatine gelmişlerdi. Bu kez konuşan Can olmuştu,

"Gel erken çıkalım, toplantının yapılacağı yere yakın bi yerde güzel bir mekan biliyorum orda atıştıralım bir şeyler"dedi

Kafasını olumlu anlamda sallayıp ayaklanırken 'olur, hadi diye mırıldandı.
Geldikleri ne çok küçük ne de çok büyük olmayan bir yerdi; rengarenk masaların olduğu canlı enerjik bir mekandı. Yanlarına gelen genç kız iki adamın da önüne menüyü bırakıp 'hoşgeldiniz' diyerek incelemeleri için uzaklaşmıştı. Az ötede kendi sandalyesine oturmuş halde limonlu kekini yiyen Baran'ın yanına gitmiş küçük çocuğun yere attığı kek parçacıklarını toplamıştı, tam Baran bir şey diyecekken seslenen adamlarla, arkasını dönüp o masaya doğru ilerlemişti. Adamların yanına yaklaşıp konuştu

"Buyrun, ne alırdınız?"

Can menüye bakmaya devam ederken Ali emin bir şekilde konuştu

"Iki kaşarlı poğaça ve çay alıyım, daha sonra tatlı bir şeyler alırım"

Burcu kafasını sallayarak diğer adama dönmüştü ki adamın konuşmasına fırsat vermeden arkadan gelen sesle durmuştu. Küçük adam Baran çığlık atar gibi burcuya sesleniyordu.

"Buycuu, buycuu, buycuu"

Ardı ardına sadece bağırarak seslenen bebeğe omzunun üstünden bakıp gülümsemişti. Bilirdi Baranın inadını, yanına gitmeden susmazdı. Önüne dönüp adamlara baktığında gülerek çocuğa baktıklarını gördü.

"Siparişinizi alıyım" dedi

Can gülümseyerek 'bende aynısını alıyım' dedi. Başını olumlu anlamda sallayıp hemen kasanın oraya doğru yürüdü, kasanın arkasında ki arkadaşı Furkana hemen sipariş listesini vermiş ve Baranın yanına gitmişti.

"Buyrun küçük bey"

Gülerek kurduğu cümlede Baranda gülüp burcuya bakmıştı.

"Ne oldu Baran niye çağırdın beni"

Baran burcuya bakıp bi anda gülen yüzünü asmıştı.

"Anne"

demişti ağlamaklı tonda. Burcu gülüp kucağına aldı Baranı.

"Anne eve çıkmıştı Baran"

dedi
Baran ha ağladı ha ağlayacak gibi oldu ve Anne diye bağırmaya başlamıştı. Burcu ne olduğunu anlamamıştı. Daha önce de Deniz, Baranı burcuya bırakıp eve giderdi bazen alışverişe bile giderdi çabuk dönmek şartı ile.

"Tamam Baran tamam anneye gidelim gel"

diye susturmaya çalışmıştı ama Baranın yine inadı tutmuş olacak ki hala bağırıyordu. Burcu elinde siparislerle gelen furkana çocuğu vermiş ve deniz ablaya götür demişti. Furkan kucakladığı baran ile hızlı adımlarla pastaneden çıkmıştı. Eline aldığı tepsi ile genç adamların masasına yaklaşan burcu, siparişleri verip tam gidecekken, Ali'nin sesi ile durdu.

"O çocuk neden ağlıyordu?"

...

Ve ilk bölümle karşınızdayım, hatalarım varsa affola, bir kaç bölüm hızlı şekilde geçecek, giriş bölümleri halinde, O yüzden sabretmenizi istiyorum:)
 
Yorum yaparak bana yol göstermenizi, kitabımdaki kişileri sorgulamanızı istiyorum:)

Iyi okumalar:)

Deniz Yanıyor!Where stories live. Discover now