30. BÖLÜM

18.5K 1.2K 335
                                    

Susturulmuş yüreklerin feryadı, sağır edecek kulakları...

Susmuş bir kadından daha tehlikeli bir şey yoktur bu hayatta. Susmuş, susturulmuş... Deniz susturulmuştu, küstürülmüştü, bezdirilmişti... Ali, onu susturmuştu, küstürmüştü, bezdirmişti... Ali, Denizi öldürmüştü; şimdi de yaşatmaya çalışıyor, yeniden hayat vermeye uğraşıyordu..

...

"Tamam Yeşim, yarın akşam yedi de inecek uçağım, beni alırsın, işime gelir hem"

Telefonda konuşurken inatla seni alacağım diyen arkadaşına gözlerini devirdi Sıla. Yine tutmuştu inat damarı

"Sıla o eşşek gözlerini devirme sakın bana"

Odada kamera mı var diye şüphelenip gözlerini otel odasında gezdirdi Sıla

"Korkma kamera yok odanda, sadece arkadaşımı biliyorum ben "

Duydukları ile küçük bir kahkaha attı.

"Tamam tamam, kapat uyumak istiyorum"

Inanmasa bile inanmış gibi mırıldandı Yeşim. Kısa bir vedanın ardından kapattılar ikisi de telefonu. Yeşim, Mehmetin oku diye zorladığı kitabı alıp koltuğa kuruldu.

  Sıla... yirmili yaşlarının sonuna gelmiş, güzel kadın. Odasında ki balkona çıkıp daldı uzaklara. Önünde serilen şehir mi daha karanlıkta yoksa Sılanın yüreği mi tartışılır. Sağ gözünden aşağı bir yaş yuvarlanırken manidar bir gülüş peydah oldu biçimli dudaklarında.

"Milletin aşk acısı ile uğraşırsın, kendine ne diye bir halt edemezsin ki"
 
Hani derler ya 'terzi kendi söküğünü dikemez' diye. Sılanın ki de o hesap. Acı bir aşkı yaşayıp, aşkını atmış ama acısını atamamış daha.
  Çok sevmişti Halili. Üniversite bir de görmüştü ilk onu. Sıla psikoloji okurken, Halil bilişim mühendisliği okuyordu. Sessizce sevmişti, Halil, o kız için suratını astıkça yüreği dağlanmıştı. Sonra zaman geçmiş ayrılmışlardı. Belki çok yanlış belki çok ayıp ama ilk kez bir ayrılık onu bu denli mutlu etmişti .  Bencil miydi? Belki. Ama o daha da çok sevmişti.
  Aradan günler aylar yıllar geçmiş, Halil de Sılayı sevmişti, ya da onu sevdiğini zannetmişti. Ulu ortaya sermeden, kimselere belli etmeden yaşamışlardı aşklarını. Okul bitmiş, Sıla aşktan kör olmuş, evlilik hayali kurarken, Halilin yeniden o kıza gidişini görmüştü. Kızmıştı, kırılmıştı. Lanetler etmişti! O çok sevmişti!  Onların nişanlandığını internet üzerinden görmüştü. Canı yana yana bakmıştı o fotoğrafa. Sonra  kendini delicesine işine vermişti. Bu yüzden çok hızlı başarı basamaklarını tırmanmıştı. Kendi acı çekmişti, başkalarının acısını sarmıştı. Aradan zaman geçmiş, günler aylar yıllar geçmiş. Halil ondan, yüreği halilden geçmiş ama bir türlü acısı geçmemişti. Bir gün yolda bir çocuğu kurtarmıştı arabanın altında kalmaktan, daha çocuğun nasıl olduğunu soramadan, bir kadının kızım diye feryat ederek yanlarına gelişini duydu. Kafasını kaldırıp gelen kadına baktı. Oydu. Sevdiğinin sevdiği! Acı ile yutkunup bakışlarını korkan çocuğa çevirdi yeniden.  Bu kez bir adamın gürleyişini duydu.  Nefesini tutarak kaldırdı başını. Karşı caddeden koşarak gelip küçük kızı kucağına çeken adama baktı. Saçlarına ara ara düşen aklara baktı. Bir yandan kızını öpüp bir yandan kadına bağıran adama baktı.

"Bir çocuğa sahip çıkamıyor musun kadın sen?!"

Beti benzi atan kadının yüksek sesini duydu bu kez

"Ben bakamıyorum, al sen bak! Para vermekle iki gün gelmekle bakılmıyor çocuk beyfendi"

Sinirden kızaran yüzlere baktı. Kendisini unuttuğunu, belki de farketmediklerini anladı. Sessizce kalkıp, sarsak adımlarla ilerlemeye çalıştı. Bir kaç adım attı. Bu muydu dedi. Bu muydu? Beni orta da bıraktığına değdi mi dedi. Arkalarından gelen sesler yürümesine  engelken titreyerek döndü arkasını. Kızının yüzüne öpücükler kondurdup özür dileyen adamı izledi.

Deniz Yanıyor!Where stories live. Discover now