Bir kadının en mutlu günü nedir? Sevdiği adamla evlendiği gün değil midir, ya da evladını kucağına aldığı gün?
Denizin ne oğlunu doğurduğu gün en mutlu günü olabildi ne de evlendiği gün.
Doğumda ölümlerden dönmüştü, kalbi durmuş, kaç gün yoğun bakımda kalmıştı. Evlendiği gün ise ayrı bir zulümdü. Zorla evlenmişti, hayali bir silah sırtındaydı; baskı yapıp durmuştu...Tek bir kelime ile bir ömrünü bağlamıştı bir zalime. 'Evet' diyerek ölümü kabullenmişti. Cenneti olan yavrusunu görmek için cehennem gibi bir hayata tamam demişti. Deniz ERTAŞ artık cehennemdeydi.
...
Atılan imzaların ardından, sanki hiç bir şey olmamış gibi, günlük bir şey yapmışlar gibi çıkıp bindiler arabaya. Alinin çatık kaşları huzursuz olan içini daha da bi huzursuz ediyordu. Bir an önce eve gidip oğluna sarılmak istiyordu.
"Bundan sonra belli kurallar olacak!"
Aralarında ki huzursuz eden sessizliği Ali daha da huzursuz bir cümle ile bozdu.
"Ne kuralı?"
Sesi kısık çıkmıştı. Gür sesle konuşmaya korkuyordu, zira Ali, ses tellerini kesebilir gibi duruyordu
"Nikah olayını kimse ama kimse bilmeyecek bu bir"
Kafasını usul usul sallayıp kabullendi
"Baran ile sadece ben işte iken beraber olacaksın, ben geldikten sonra odana girecek ve çıkmayacaksın! Bu iki"
Duyduğu şeyle biçimli kaşları çatıldı hemen.
"Ama neden?"
Gözlerini yoldan çekip bir kaç saniye buz gibi baktı Ali.
"Çünkü ben öyle istiyorum. Her neyse artık Baranın odasında kalmayacaksın, sana oda hatırlattım orda kalacaksın bu üç "
Boğazında ki yumruğu çaresizce yutmaya çalıştı
"Ben ne zaman istersem, birlikte olurum seninle! Itiraz ettiğin her gecenin ardından üç gün Baranı şirkete götürürüm! Bu dört ve en kesin olanı!"
Gözleri dolu dolu baktı Aliye. Iğrenç bir adam olmuştu bu adam. Bunu bir kez daha anladı
"Senden tiksiniyorum!"
En acı şey değil miydi? Bir zamanlar taparcasına sevdiği adama senden tiksiniyorum dedirtmişti hayat.
"Emin ol bende senden tiksiniyorum, bedeninde kalan ellerin izinden özellikle!"
Yine sözü ile kırmış geçmişti. Yazıktı. Günahtı. Ama Ali bu kavramları hayatından çoktan çıkarmıştı.
...
Eve geldiklerinde kapıyı orta yaşlarda bir kadın açtı. Deniz şaşkın şaşkın bir kadına bir de Aliye baktı. Bu kadın kimdi diye?
"Şeyma Hanım, Baranın bakıcısı, sen ilgilenemezken o ilgilenecek"
Imali sesi, geceleri Şeyma Hanım bakacak der gibiydi. Dolu dolu gözlerle baktı Aliye. Gözlerinin doluluğu yaşlardan dolayı değildi, içinde yeni yeni kabaran nefretten dolayıydı.
"Tamam"
Sadece bir kelime ile içeri geçti. Tam oğlunun odasına gidiyordu ki Ali yine durdurdu onu.
"Ben evdeyken Baran ile görüşmeyecek, odandan dışarı çıkmayacaksın demiştim! Şimdi yanıma gel, sana odanı göstereyim"
Yutkunup mağlup şekilde döndü arkasını. Bu adam kurallarına uyulmadığı taktirde, oğlu ile sınayacak kadar adiydi. Yavaş adımlarla Alinin önüne gelip gözlerine baktı. Korkusuzca. Sanki o gözlerde merhamet aradı, sevgi aradı, birazcık huzur aradı. Ama hiç birini bulamadı!
Sol kolunu kıskacına alıp hızla yürümeye başladı Ali. Deniz arkadan yarı düşer yarı kalkar adımlarla Aliye yetişmeye çalıştı. Bodruma inen merdivenlerin başına gelince, durmak istedi Deniz. Olamazdı değil mi? Ona bodrumda bir oda vermiş olamazdı?! Ama bir anda tekrar sürüklenmeye başlayınca gözlerine dolan yaşlar süzülmeye başlamıştı. Kapalı alanlarda duramadığını bildiği halde ona böyle bir ceza verecek kadar acımasızlaşmıştı. Bu adam acımasızdı!
YOU ARE READING
Deniz Yanıyor!
General FictionUğruna öl deseler düşünmeyecek kadar seven bir kadındı Deniz. Ama ölmekten beter edildi. Sevdiğinden ayrılırken ondan bir parça kalsın istemişti. En güzel parçayı aldı, oğlunu, Baranı.. 'Akşam üstü kucağında oğlu ile oturmuş karşısında ki denizi...