Bölüm-12

1.5K 277 510
                                    

           

Ruhum, yere düşünce tuzla buz olup dağılan bardak gibi şimdi. Acılarım o bardağın her tarafa dağılan ayrı şekillerde ki parçası gibi. Ruhumdaki cam kırıkları kalbime batmış, küçük bir çığlık yolluyordu boğazımdan dudaklarıma. Yine ben ve yine bir bela demekten kendimi alamıyordum. Tunç'un "Ne alaka lan" diye bağırmasıyla kendime gelip ne zaman kapattığını bilmediğim gözyaşlarımın ince ince süzüldüğü gözlerimi açtım. Tunç şaşkınlıkla ekrana bakarken Balamir sakalıyla oynuyordu. Beynin de bir düşünce ve birçok sorunun döndüğü her halinden belliydi. Odada yankılanan bir sesle irkilip, sese döndüm odadaki diğer herkes gibi. Dışarıdan atılan taşla, ruhum gibi paramparça olan camın kırıkları odanın büyük bir kısmını sarmıştı.

Tunç küfürler saydırarak kim diye balkona koşarken Balamir de ayağının yakınına düşen ve camın parçalanarak yere dağılmasına neden olan taşı eline aldı. Taşa bir ip sarılı, ipe de bir kâğıt bağlıydı. Balamir hızla kâğıdı ipten kurtarıp açtı. Biraz önceki şaşkınlığına daha çok şaşkınlık gelmişti kâğıtta yazanları okuduktan sonra. Doktor Ulaş sinirle elinden çekti kâğıdı şaşkın çocuğun. Önce kendisi okuyup sonra yüksek sesle tekrar etti yazanları.

"Bir gün müddet kızı verin arkadaşınızı alın."

Beynim de kelimeler boşlukta uçuşur gibi uçuşuyordu. Göğüs kafesime gelen darbeyle sırtım duvara çarptı ve kısa süreliğine nefesin kesildi. Soluğum normale döndüğünde kulağım da bir kükreme, yüzümde siniri sıcağından belli olan nefes... Gözlerini yüzümden ayırmadan Balamir'e olduğu belli olan cümleleri döktü doktor dudaklarından.

"Yine haklı çıktım. Dedim size verilim şunu babasına diye!"

Odayı saran nane kokusu burnuma daha çok yaklaşınca yakınımda ki sıcak nefes ve yüzüme alev topları gönderen iki çift kayboldu. Balamir ve Ulaş birbirinin yakasına yapışınca yapmayın diye atılsam da elbette bir etkisi olmadı. Balamir "Verseydik de öldürse miydi!" diye kükredi kendinden yaşça büyük doktora. Öldürse miydi? Öldürse... Baban beni öldürmek için mi istiyordu. Yoksa babam... Falçata dedikleri adam... Beynim de dolanan sorulara ve yüreğimde ki korkuya daha fazla direnemedim ve gözlerim karardı. Dizlerimin bağı çözülüp yerle aramdaki mesafe azalırken bir kaç cümle daha doldu kulaklarıma.

"Bu kızı babasına verilecek!"

"Verilmeyecek!"

"Verilecek ve sende bir daha işe çıkmayacaksın."

***

Yumuşak, pofidik bir yatakta burnumda yoğun nane kokusuyla kıpırdandım. Yatak yükselip geri inince bir an yatağın nefes aldığını düşünsem de salakça bir düşünce olduğu kanısına varıp hızla doğruldum. Gördüğüm manzarayla yanaklarıma kan pompalanması hızlanmıştı. Kaslı vücuduyla sırt üstü yatan Balamir tıpkı bir bebek gibiydi. Yüzünde değişik bir ifade vardı. Acı, korku, endişe hepsi bir aradaydı. Gözlerim dudaklarına takıldığında aklıma ilk tanıştığımız gece geldi. Şuan ulaşılması güç gelen bu dudaklar benim çatlak dudaklarımla buluşmuştu.

O gece oldukça fazla tepki versem de ilk kez biri beni öpmüştü ve bu şuan dudaklarımı ısırmama neden oluyordu. Kafama vurup "kendine gel Hazal" diyerek düşlerimden ayrıldım. Bu vuruş beni kendime getirmiş ve nerede oturduğumun farkına varmıştım. Hızla olduğum yerden fırlayınca Balamir huzursuzca uyandı. Yanaklarım alev almıştı.

Gözlerimi yerden kaldıramadan neden burada olduğumu ve neden Bay Nane ile uyuduğumu sorguladım beynimde. Soğuk eller yüzümle buluşunca alev alan yanaklarım soğumuş, soğuk eller ısınmıştı. İstemsizce bir soru döküldü dudaklarımdan.

TABUT Where stories live. Discover now