Bölüm-22

989 139 294
                                    


                     "Balamir Güleç"

Evet haklıydı. Hazal'ı herkesten her şeyden koruyabilirdim. Fakat kendimden...?

İşte bu sorunun cevabını ben dâhil kimse bilemezdi. Gülpembe'ye de söz vermiştim. Onu her şeyden koruyacağıma dair. Fakat başaramamıştım. Onu ne kendimden ne de başkalarından koruyabilmiştim. Hazal'a olan duygularım derinleştikçe vicdanım beni daha çok ele geçiriyordu. Hazal'ı seversem, Gülpembe'ye ihanet etmişim gibi olacaktı. Yani ben öyle hissediyordum. Kalbim sızlıyor, acılarım nüksediyordu.

Evden çıkarken Aytekin'e baktığımda nereye gittiğime emin olduğunu görmüştüm gözlerinde. Fakat "Sana ne!" diye bağırıp kapıyı çarptığımda kalbinin paramparça olduğuna emin olduğum Hazal'ın bildiğini düşünmüyordum. Belki tahmin ederdi ama geç gelirdi aklına.

Sinir kat sayım her yükseldiğinde sevdiklerime zarar vermemek için atardım kendimi buraya. Kum torbasına her attığım yumrukla sinirim parçacık halinde dökülürdü sanki vücudumdan.

Bandajları ellerime sarıp, köşede duran müzik çaların düğmesine bastım. İşte olmazsa olmaz şarkım...

Hiç ışık yok... Farkındayım...

Kum torbasının karşısına geçip, sert bir yumruk attım. Geriye doğru giden torba geri gelir gelmez bir yumruk daha. Bir daha.... Bir daha... Onlarca kez...

Sinirim yumruklarımla kum torbasına akarken rahatladım. Çok rahatladım. Yavaş yavaş geriledim. Duvarın dibine çöküp, ellerimdeki aslında beyaz fakat şuan bir teki kırmızı olan bandajları söktüm.

Yanımda duran su şişesini kafama diktim. Biraz içtikten sonra kalanı yüzüme boca ettim. İşte şimdi kendime gelmiştim.

Geriye bir veda kalmıştı...

Üyesi olduğum dövüş kulübünden çıkarak edilmesi gereken vedanın yolunu tuttum.

Hazal'ı sevmeye başladığım için Gülpembe'ye ihanet ettiğimi düşündüğüm kadar, buraya geldiğim için Hazal'a ihanet ettiğimi düşünüyordum. İki yolda labirentti ve ben çıkışı bulamıyordum.

Her sinirlendiğim de, her canım acıdığında buraya gelmekten artık yorulmuştum. Gülpembe beni sadece dinliyordu, cevap verip rahatlatamazdı beni. Evet, onu zamanında çok sevmiştim. Evet, belki ben onu koruyamadım diye ruhunu teslim etmişti emin ellere. Fakat ben hala yaşıyordum. Sevilmeye, sevmeye, mutluluğumu ve acımı paylaşmaya ihtiyaç duyuyordum. Dört koca ayıyla paylaşmak bir yere kadardı. Ben aşık olmak istiyordum...

Mezarın kenarına oturup üzerinde ki otları temizledim. Kenarda duran su şişesini alarak üzerinde bulunan çiçeklere su döktüm. Ağlamak istemiyordum. Ağlamaya başlamadan duamı edip onunla vedalaştım.

"Seni çok sevdim Gülpembe." Biraz duraksayıp derin bir nefes aldım.

"Bir süre buraya gelmesem daha iyi olacak. Yine geleceğim fakat eskisi kadar sık gelemem."

"Biliyorum sen en çok benim mutlu olmamı istersin ve ben şimdi mutlu olamaya gidiyorum."

"Hoşça kal duru yüzlü kadın.Hoşçakal ilk sevdiğim. "

Oturduğum yerden kalkıp, ilerlemeye başladım mezarlığın çıkışına doğru. Kısacık mesafede üç kez arkama dönüp bakmıştım. Onu geride bırakmak zor gelmişti. Ama Hazal'ı kaybetmek daha zor gelirdi. Bu nedenle onu kaybetmemek için ve âşık olmak için şimdi ona gitmeliydim. Ağır adımlarla yürümeye başladım. Acelem vardı ama hızlı yürüyecek mecalim yoktu. Mecalim olsa bile düşünmek için zamana ihtiyacım vardı. Duygularımdan emindim fakat zamandan emin değildim. Uzun yolda ilerlerken aklıma Turna'nın sözleri doldu.

TABUT Where stories live. Discover now