Bölüm-28

687 86 26
                                    

         
Bir evlat için annesinin mezarına gitmek kadar geri dönmekte zormuş. Ayrılmak, annesini orada bırakmak Aytekin'i daha çok üzmüştü. Ağır adımlarla, defalarca durup arkamıza bakarak mezarlıktan çıktık. Merak ettiğim onca şey vardı aslında bu ziyaretten sonra fakat hiç birini bu acıyı yaşayan birine sorulacak türden şeyler değildi.

En çok merak ettiğim şey babası denilen adamın şuan hangi cehennem de olduğuydu. Eğer hapishane de ise o delikten çıktıktan sonra Aytekin'in ne yapacağıydı. Kokusuna doyamadığı annesinin katili babasıydı, belki de öz babasına doyamadığı gibi üvey babasına da doyamamıştı.

Aytekin'den Ulaş'a o kadar çok bendi ki bu grup. Onlara bağlanmaktan, kendimi onlar gibi görmekten alıkoyamıyordum. Acı ve titrek bir ses geldiğinde düşüncelerimi bırakıp sese yoğunlaştım.

"Böyle olmamalıydı! Annemi koruyabilmeliydim."  Dedi daha küçük bir çocukken gözlerinin önünde annesinin öldürülmesinden bile kendini suçlu tutan Aytekin.

Gürleyen gökyüzüne aldırmadan çöktük mezarlığın çıkışındaki kaldırıma. Gözlerinden yaşlar süzülen Aytek "Para için yaptı." Dedi. Beynim artık bazı şeyleri algılayamaz olmuştu. Bir insan eşini neden para için öldürürdü ki?

Çok geçmeden sanki beynimdekileri okuyormuş gibi "Annemi kurtardığı pavyonda yeniden çalıştırmak istedi, kabul etmedi ve ölüm fermanı imzalandı o dakikada!" dedi. Bir adam neden kurtardığı, sevdiğim kadın dediği bir kadını neden yeniden eski bataklığına geri döndürmek isterdi ki? Bu ne iğrenç bir şeydi(!)

Gözlerinden akan damlaları elinin tersiyle sildi, bakışları bir nokta da sabitlendi. Zihninde çocukluğunun en acı sahnesi canlandığı yüz ifadesizden anlaşılıyordu, buruşturmuştu suratını. Daha önce onun için gözlerim doldu diye kızması nedeniyle göstermemeye çalışarak sildim gözlerimden özgürlüklere uçan damlaları.

"Annemin hiçbir zaman kim olduğunu söylemediği, sürekli bizi istemediğini belirttiği zengin adamı bilmedim ben baba. Onu bildim. Üveydi belki ama ben öz kabul ettim. Bir gün çıktı geldi, o zamanlar aklımın ne olduğuna ermediği beyaz tozları seçti. Bir zaman aşığım dediği kadını, en değerlimsin dediği oğlunu tercih etti uyuşturucuya!"

Soru işaretlerim bir bir sönerken, taşlar usulca yerine oturuyordu. İnsan o beyaz tuzağa düştükten sonra aşkmış, evlatmış görmüyordu bunu çok iyi anlamıştım.

Kahvenin en güzel tonu olan hareleri odağını değiştirdi, annesine döndü yeniden. Ruhu, bir çocuk olup koştu. Sarıldı annesine en içten duygularla. Bedeni kalktı oturduğu kaldırım taşından. Ayakları, belki de bu hayatta attığı en zor adımları attı.

Bedeni çok sevdiği motoruna otururken, ruhu kıvrıldı mezar taşının yanı başına...

****

"Balamir Güleç "

Dünya döner, zaman gelir ve abi dediğiniz insanlar sizi en zayıf noktanızdan vurur. Evet(!) buranın bir bataklık olduğunun, şuan karşımda keyifle sırıtan adamın isteği yerine getirilmediğin de akıl almayacak şeyler yapacağının farkındaydım. Lakin bu kadarı, beni uğurlarına canımı vereceğim kardeşlerimle tehdit edeceği hatta onu da geçtim sevdiğim kadınla tehdit edeceği aklımın kıyısından köşesinden bile geçmemişti.

Hazal'ı tanıyalı epey zaman olsa da, ona olan duygularımı kendime ve ona yeni itiraf etmişken bu adam nereden biliyordu?

Belki de bunca yıl peşimde gölge yahut gölgeler dolaşıyordu da benim ruhum bile duymuyordu. Bu bataklıktan ve buraların sahibinden korkulurdu. Korkuyordum.

TABUT Where stories live. Discover now