Bölüm-18

1K 164 295
                                    

Kucağımda birleştirdiğim ellerime düşen damla ile anladım gözlerimin yine pınarlarını açtığını. Gözyaşlarım yeniden özgür bir hava ile düşüyordu gözlerimden ellerime... Daha dünyaya gözlerini açmamış bir bebek,  onu deli gibi isteyen babasının ölümünü daha annesinin karnında iken görüyor. Bu dünya daha ne kadar acımasız olabilir? Daha ne kadar zarar görebilir minicik bedenler? Peki ya ne zaman düzelir bu dünyanın çivisi?

Burnumu çekince bir peçete girdi görüş alanıma. Bir yandan kendi gözlerini silen Tunç, bir yandan da bana peçete uzatıyordu. Peçeteyi alıp gözyaşlarımı silmeye başladım. İç sesim çığlık çığlığa "Kendine gel Hazal! Güçlü olmalısın. Arzu ablanın ve minik bebeğin sana ihtiyacı var." Diyordu. Haklıydı. Şimdi ağlamanın zamanı değildi. Güçlü kalıp onlara yardım etmeliydim. Gözyaşlarımı silip ayağa kalktım. Bu sıra da kulağıma bir ses doldu.

Tunç'un telaş dolu ses tonuyla "Ha..Hazal bebek..(!)" diyordu. Arzu ablaya döndüğümde acı içinde çığlık attığını gördüm. Daha annesinin karnına düştüğünde kaderin sillesini yiyen minik bebek dünyanın acımasızlığından bir haber geliyordu bu zalim dünyaya...

Telaş içinde Tunç'un cebinden telefonunu aldım. Ambulans çağırmak en mantıklı olan şeydi. Fakat Tunç benim kadar mantıklı düşünemiyordu. Arzu ablaya "Abla nefes al, nefes ver" diyordu. Odanın içinde birkaç tur atıp tekrar "Abla hadi abla(!) Yapabilirsin. Doğurabilirsin." Demesiyle Arzu abla acı içinde "Ahh(!) Tabi ki doğurabilirim deli oğlan. Sen sus ve beni hastaneye götür!" diye bağırdı.

Sokaktan geçen araba telefonda ki kişinin sesini duyamama neden olunca küçük bir küfür savurmuştum. Arabanın sesi kesilince Tunç "Sa..saat(!) Ulaş.. Ulaş geldi!" dedi heyecandan kekeleyerek. Arzu ablaya döndüğümde ayakuçlarına su dolduğunu gördüm. Her tarafı boncuk boncuk ter olan anne adayı acı içinde "Hazal(!) Doğum başladı, yardım et." Dedi. Tunç'u kolundan tuttuğum gibi evin kapısından çıkartarak "Koş(!) Ulaş'ı getir buraya çabuk." Dedim. Umarım sözlerim kulağına ulaşmıştır. Dediğim gibi Ulaş'ı buraya getirmeyi başarır. Tekrardan Arzu ablanın yanına döndüğümde ona ne yapmam gerektiğini sordum. Tüm acısına rağmen bana yapmam gerekenleri tek tek söylüyordu. Dediği her şeyi harfi harfine yapmıştım. Geriye kalan tek şey bebeği doğurtmaktı.

Kapı deli gibi çalındığında koşup kapıyı açtım. Ulaş ve Tunç gelmişti nefes nefese... Hemen yolu açtım. Ulaş Arzu ablanın yanına koştu. Her şey hazır olduğu için hemen başladı. Bana ve Tunç'a da ara ara talimatlar veriyordu. Evi annenin ıkınmaları doldururken yerini minik, buruş buruş bir bebeğin ağlaması doldurdu.

"Tunç hemen git arabayı getir. Hazal bebeği bir çarşafla sıkıca sar ve onu kucağından indirme üşümesin!"

Tunç hemen fırlarken ben şoka girmiştim. Ben nasıl saracaktım bu bebeği? Nasıl alacaktım bu bebeği kucağıma? Ulaş'ın "Çabuk ol! Vaktimiz yok" diye bağırması ile kendime geldim. Korkarak da olsa hemen dediklerini yaptım. Minik bebeği iyice sarıp kucağıma aldım. İçime sıcacık bir his dolmuştur. Bu çok güzel bir duyguydu. Minicik bir bedenin sıcaklığı bütün hücrelerime huzur doldurmuştu.

***

Doktor Ulaş harika bir iş çıkarmıştı. Kadın Doğum Uzmanı olmamasına rağmen anneyi de bebeği de kurtarmıştı. Arzu ablayı odaya almışlardı. Peşinden kucağında bebekle Ulaş da gelince Tunç ile birlikte bizde peşinden içeriye girdik. Taze annenin yüzü gülücükler saçıyordu. Ulaş bebeğini kucağına verince mutluluk damlaları bir bir döküldü gözlerinden...

Tunç'un duygusal olduğunu biliyordum ama bu kadar duygusal olduğunu düşünmemiştim. Gözyaşlarını silmeye yetişemeyen Tunç, şu an tam bir tatlılık abidesiydi. Masanın üzerinde duran peçeteden bir tane alıp gülümseyerek Tunç'a uzattım. Sıcacık bir gülümsemeyle peçeteyi elimden alıp gözlerini sildi.

TABUT Where stories live. Discover now